İç siyasetin yüzeysel ve kısır çekişmeleri, “Suriye Cephesin’de” olan biteni “milletimizin” anlamasının ve “milli güvenliğimizin” temeli olan “milli birliğimizin” gerçekleşmesinin önündeki en büyük engel olarak duruyor.
Cephede, “milli ordusu” savaşan halkının yarısından çoğunu suçlayan ve siyasi duruşlarından dolayı tahkir ve tenkit eden bir “iktidar dili” var karşımızda!..
“Milli Ordu” demek “milleti” meydana getiren siyasi görüş farkı gözetmeksizin tüm vatandaşlarımızın evlatlarını gönderdiği “ordu” demektir.
AKP iktidarda diye evlatlarını askere göndermeyen ve göndermeyeceğim diyen ne bir CHP’li ne de bir İYİ PARTİLİ tek bir seçmen yoktur.
Sn.Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AKP’nin siyasi duruş ve lisanı ile sanki bir “seçimde” imiş gibi “Suriye Cephesi” üzerine konuşurken kullandığı iç politika jargonunda ki dili ve verdiği örnekler siyasi gerginliği ve ayrışmayı tahrik etmektedir.
Bu durum “savaş” halinde ki bir milletin “başındaki sorumlu ilk insanın” “dili” olamaz, olmamalıdır.
Çünkü bu “siyasi temelli” çatışma dili “milli birliğin” sağlanmasının önündeki en önemli engeldir.

Muhalefetin tavrına ve diline gelince.
Muhalefet bütün idda ve söylemlerini iki ayak üzerine oturtuyor.
—“ AKP iktidarı yanlış dış politika ve siyasi stratejileri ile Türkiyenin başını belaya sokmuştur.”
—“ Esat ile görüşerek derhal geri çekilmeli ve kendi sınırlarımıza dönmeliyiz. Komşularımızla barışın yolunu bulmalıyız.”
Muhalefetin bu iki temel iddasının gerekçeside “SURİYE CEPHESİNDE” süren savaşın “TÜRK MİLLETİNİN” bekası için değil, ERDOĞANIN VE AKP iktidarının kendi bekaları için çıkardığı ve yaptığı savaştır iddası.

AKP 18 yıldır iktidardadır. “Türk Milletine” yönelik adım adım örülen tuzağı farketmemiş tam aksine siyasi basiretsizlikler ile “tuzağın” bileşenleri ve tarafları ile geçtiğimiz yıllarda can ciğer kuzu sarması ittifaklar kurmuştur. Siyasi bir gaflet içinde bugün hedefi olduğumuz odaklar ile işbirliğinde bulunmuştur.
Bu gerçek “muhalefetin” söylemlerinin yakın planda ve görünen vechesi ile haklı gerekçesi olabilir.
Ve doğrudurda.
Fakat bu iddaları önerdikleri çözüm ve ileri sürdükleri sebeble sınırlı olduğu için hem gerçekçi değildir, hemde sahadaki “resimle” örtüşmemektedir.

AKP siyasi iktidarının dili olarak konuşan Sn.Erdoğan “Türk Milletine” yönelen tehdit ve tehlikeleri gerçek adres ve kimlikleri ile net olarak ortaya koymakta zorlanmaktadır.Bununda sebebi bu “adres ve kimlikler” ile yıllardır siyasi ortak hedeflerde birlikte iş birliği yapmış olmasıdır.
“Ortadoğu Eş Başkanlığı” gibi !..

CHP’nin liderliğinde ki “millet cephesi” ise “milletimize” ve “vatan bütünlüğümüze” yönelen tehditin gerçek adresini işaret edememekten öte daha sığ ve tehlikeli bir siyasi çizgide muhalefet etmeye çalışmaktadır.

Millet İttifakının özetle görüşü şudur.

“AKP, yanlış siyaseti ile ABD,AB,RUSYA ve komşularımızla ilişkilerimizi “Siyasal İslamcı” kimliği ve önceliği ile bozmuş, ülkemizi “ümmetçilik” siyaseti ile hem tehlikeye atmış hemde yalnızlaştırıp düşman sahibi yapmıştır.Biz iktidarda olsak yada iktidara gelsek “BATI” rahatlayacaktır. “Siyasi İslam ve Ümmet” siyaseti biteceği için “BATILI” ülkelerle yeniden anlaşma zemini doğacaktır.Demokrasi, insan hakları, kuvvetler ayrılığı ve adalet anlayışı ile “güçlendirilmiş parlementer sisteme” yeniden geçişle Türkiye Devleti güven tazeliyecek ve “mahalleye huzur” gelecektir.”

ABD, AB ve Rusya ve komşularımızla ilişkilerimizin bozulmasının sebebi, AKP iktidarı ve Erdoğandır.
Bu iktidar değişince işler düzelir.(!)

Muhalefetin bu görüntüsü ve iddası “milletin başına”, bugün mevcut olan belalardan gelecek yıllarda daha büyük belalara sebeb olacağı kesin olan bir siyasi basiretsizlik ve öngörüsüzlüktür.

Fazla uzağa gitmeye gerek yok. AKP’de 2002 de BATI’nın taleplerine karşı aynı sözleri vererek aynı gerekçeler ile iktidarının önüne kırmızı halılar serdirmişti. Maalesef “Devlet Aklıda” bu tuzağa düşmüş AKP’nin iktidarı ile ABD ve AB ile ilişkilerin düzeleceğine inanmıştı.Sovyetlerin dağılması ile kafası karışan “Güvenlik bürokrasisi” de bu sebeble NATO’nun yeni görev ve konseptini anlamakta çok geç kaldı.

İktidarın açıkça ifade etmediği ve muhalefetinde ısrarla anlamadığı gerçek şudur:

Türkiye hedef ülkedir.

ABD,AB,İSRAİL,İRAN ve RUSYA’nın “ TÜRKİYENİN” küçültülmesinde yani bölünmesinde ittifak ettikleri bir strateji gereği başlatılan bir savaşla karşı karşıyayız.
Bazen kendi aralarında “Parçalanacak Türkiye (!)” sonrasındaki çıkararlarının hesabı ile taktik çatışmalarına şahit olsakta ana hedefleri bellidir.
TÜRKİYE’yi SURİYE cephesinde yenmek ve bu yenilgi sonrası çıkacak iç çatışmaların büyümesi ile “Ülkemizin” parçalanması hedefine ulaşmak.

Elbet bu hayalleri asla gerçekleşmeyecektir.

Bu hayallerinin gerçekleşmemesinin en önemli ve vazgeçilemez şartı “ SURİYE CEPHESİNDEKİ SAVAŞIN” kazanılması için cephedeki TÜRK ORDUSUNUN, milletçe top yekün arkasında durmak ve asla cephede savaşan “mehmetçiğin” moralinin bozulmasına sebeb olacak söz ve yayınların sahibi olmamaktır.
Bunun için İktidar “iç siyaset dilini” bırakacak savaştaki bir “devletin” sorumluluğu ile evladı cephede olan fakat AKP iktidarından yana olmayan seçmenin Partilerini hedef alan, tahkir eden, aşalayan söz ve davranışlarından acilen vazgeçecektir.

CHP ve İYİ PARTİ başta olmak üzere muhalefet partileride “SURİYE CEPHESİNDE” başlayan savaşın gerçek sebebinin artık sadece, mevcut iktidarın varlığı ile ilgisinin olmadığını kavrayacak ve iç siyasetin kısır çatışmalarının cümlelerini bırakacaktır.

Muhalefet, “SURİYE CEPHESİNDE” başlayan ve sınırları farklı cephelerde büyüme potansiyeli olan savaşın “TÜRK MİLLETİNİN ve TÜRK VATANIN BÜTÜNLÜĞÜNÜ” hedef alan, “ EMPERYALİST BİR SALDIRI VE SAVAŞ” olduğunu görerek siyasi duruşunu bu gerçeğe göre hızla yenilemelidir.

Eğer hem iktidar ve hemde muhalefet unsurları bugünkü çizgilerinde ısrar eder dillerini, duruşlarını düzeltmez, inatla aynı siyasi çizgiyi devam ettirirlerse “millet” her iki taraftanda uzaklaşacak ve yeni arayışları bekler duruma gelecektir.

“SURİYE CEPHESİNDEKİ” savaş bizim ve yazılarımızı yakın takip eden arkadaşlar için sürpriz değil.
Yaklaşık 2014 yılından beri “ Çanlar Kimin İçin Çalıyor”, “3.Dünya Savaşı Başladı mı?”, “Avrusyacılar ve Atlantikçiler?”, “Gerçek Hedef İran mı?”, “ABD Gerçekten Suriyeden Çekiliyor mu?” başlıkları ile ve diğer birçok paylaşım ve yazılarımızda bugünleri işaret etmeye çalışmış ve ciddi iddalarda bulunmuştuk.
Neticede tahmin ettiğimiz günler artık gelmiş gözüküyor.
Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan 100 yıl sonra tapumuzu yenilemek durumu ile karşı karşıyayız.

Suriye bataklığı, kimin için şehit oluyoruz?, niçin savaştayız? ve benzeri söz ve söylemler AKP ve Erdoğan karşıtlığından kaynaklı söyleniyorsa, kimse “papaza kızıp oruç bozmasın”.

İnternet ortamında, sosyal medyada psikolojik savaşın unsurları “mehmetçiği” yaralayıcı video ve resimleri paylaşmak yaymak hiçbir vatansevere, hele hele Türk Milliyetçisi “ülkücülere” asla yakışmaz.

Biz doğru yerde durmaya devam edeceğiz.
Cephedeki ordumuzun; ama, lakin, fakat demeden arkasındayız ve zafere kadar da yanında ve arkasında olmaya devam edeceğiz.
İktidarın dilinin ve siyasi iddalarının karşısındayız ve asla kabul etmiyoruz.
İktidarın, başlayan ve kesin olarak büyüyecek olan “beka” savaşımızı yönetecek kabiliyette ve siyasi basirette yeterli kimlik ve kadrolara sahip olmadığını biliyoruz.
Muhalefetinde bugünkü duruş ve söylemlerinin henüz başımızdaki belanın “odağı”, “tehditin büyüklüğü” konusundan habersiz, siyasetçilik oyunu oynamasından rahatsızız.

Elbette, kesin olarak inanıyoruz ki “TÜRK MİLLETİ”, istiklal ve istikbalinin teminatı ve vatan tapusunu yenileyecek olan “siyasi kadrolarını”, “zaferini” taçlandırmak için bağrından muhakkak çıkaracaktır.

Tarihimiz bunun sayısız örnekleri ile doludur.