Teknoloji hayatımızın her alanını zapt u rapt etti ve insanoğlu tüm yeteneklerini kendi eliyle pasifize etmeye başladı.

Teknoloji iş yükünü azaltırken, konfor ve rahatlık sağlarken, sayısız başlıkta mesleklere destek verirken aslında çok da iyi bir şey değil abartılırsa...

Teknoloji hayatımızın her alanını zapt u rapt etti ve insanoğlu tüm yeteneklerini kendi eliyle pasifize etmeye başladı. “Kullanılmayan uzuv zayıflar” kuralı ile insanoğlu; hislerini, mantığını, üçüncü gözünü, sağduyusunu, tarih boyunca elde ettiği tüm yeteneklerini altın tepsi içinde teknolojiye teslim etti farkında olmadan...
Teknoloji bir nimettir elbette fakat yerinde ve yeterince kullanılırsa...
Çocukluğumdan bu yana annem başta olmak üzere büyüklerimizin kendi anılarıyla harmanlayıp anlattığı eskiye dair aile, akraba, komşu, köylü yansımalarını dinlemeyi çok severim... Çocukluğumuzda evlerde cep telefonu yok, bilgisayar yok, tablet yok, beşbin tane televizyon kanalı yok... Bulduğumuz büyüğe yapışırdık hadi hikaye anlat diye... Onlarda bazen çirok (hikaye) bazen de gerçek olayları anlatırdı... Yaşanmış olayları bile çirok tadında anlatırlardı biz de ağzımız bir karış açık dinlerdik... Bazen uykumuza yenilince de devamı yarın akşam diyerek en heyecanlı yerinde anlatıma ara verirlerdi...
Bir de öyle yaşayarak, yaşatarak, inanarak, zevkle  anlatırlar ki geçmişin yansımalarını sizden de aynı coşkuyla dinlemenizi beklerlerdi... Ve laf aramızda keyifle dinlediğimden midir büyüklerimin inanarak anlatmasından mıdır bilmiyorum fakat anlatılan herkesi ve olayların yaşandığı her ortamı  tek tek gözümde canlandırıp tanıyor gibiydim...

Evet teknolojiden uzak o dönem öykülerinin anlattığı; kahramanların cesur, güçlü, yetenekli, aktif, merhametli insanlardı ve el yordamıyla, hisleriyle, gözlemleriyle, tecrübeleriyle, cesaretleriyle her sorunun üstesinden nasıl geldiklerini gözler önüne seriyordu çoğunlukla... Evde mahalle ebesinin eline doğmuş biri olarak en çok dinlediğim anıların başında gelir anneden kıza geçen mahalle ebelerin hikayeleri... Alete ve tahlil yapmaya ihtiyaç duymadan gebelik teşhisini, bebeğin ters mi düz mü geldiğini, bebeklerin tek mi çift mi olduğunu, sağlıklı olup olmadığını el yordamıyla anlarmış mahalle ebeleri... Ya da tıp biliminin öncelerde reddettiği sonrasında da “alternatif tıp ya da destekleyici tıp” olarak işleyişine kattığı; hacamat, sülük, bitkisel takviyeler ve benzeri uygulamaları kullanan “kocakarı tedavi yöntemleri-ilaçları ve hekimleri” vardı geçmişte...
Dahiliye uzmanlarını bile şaşkına çevirecek kadar her branşta tedaviye soyunurlarmış... Kimi dolandırıcı kimi de cihazsız-tahlilsiz koydukları tanı ve uyguladıkları tedavide gerçekten başarılıymış... Buna geçmişe dair Anadolu’dan sayısız isim verilebilir... Bu isimlerin yapıp kullandığı ilaçlar ve tedavi yöntemleri çoğu yerde modern tıbbın ilham kaynağı dahi olmuştur...

Evet neredeyse her konuda teknolojinin esareti altına girdik. Pandemi ile tüm dünya teknolojinin kontrolüne geçti... Bu duruma endişe ve korkuyla bakan biri olduğumu belirtmek istiyorum... Sonuçta insanoğlu canlı bir organizma ve “canlılar kendinden olandan beslenir ve güç bulur” bu sebepten bu kadar teknoloji bizi bozar diyorum!
Ki bozdu da kanımca! Sanal para denen başlık ve ardından gelecek yan dalları insanoğlunun felaketi olacak ve bir yerde patlayacak büyük ihtimalle! Eskilerin bir inanışı var benimde halen uyguladığım “emek verip kazandığım paraya elim değsin ki bereketli olsun” der eski toprak...
Şimdilerde kimse parasını görmüyor, eli değmiyor ve her şey sanalda hesaplardan birbirine aktarılıyor... Peki paranın bereketi var mı? Yok! Huzur veriyor mu? Hayır!
Teknolojiye kendini fazla kaptıran bir diğer alanda sahaya dair askeri ve güvenlik uygulamaları oldu... Son yıllarda ülkemizle birlikte çoğu ülkeden yansıyan görüntüler dönem dönem gündeme geliyor... Güvenlik güçlerinin toplumsal olaylar karşısında kriz yönetimi ve rutin uygulamalarda yetersiz kaldığı (bilhassa genç görevliler) görüntüler herkesi düşündürüyor... Burada çeşitli faktörlerle birlikte bence en önemli faktörlerden biri de teknolojinin insanın önüne geçmesi oldu. Gelinen noktada masa başından kalkmadan kontrol edilebilir askeri ve güvenlik politikaları saha tecrübesini geriye bıraktı. Bu durum karşısında da ya aşırı müdahale ya da panik ve endişeli ruh haliyle müdahale edememe sahneleri ortaya çıktı...
Aslında her meslek grubunda durum aynı durumda. Masa başından kalkmadan, gitmeden, görmeden, tanıyıp anlamadan yazıp konuşanlar için de durum aynı...
Sosyal, görsel, mantıksal, hissel yetileri zayıflayan bireyler bağışıklık sistemi çökmüş gibi tüm olumsuz durumlara ve tehlikeli oyunlara karşı sağlıklı savunma mekanizması geliştiremez... Teknolojinin olmadığı yerde de “off” olur kilitlenir bu kadar net!
Teknolojinin en facia sonucu da gençlerimiz! Hayatı sanaldan tanıyan yeni neslin kriz yönetimi sıfır, diyalog dili sıfır, çözüm üretme yönü yok, sorunlar karşısında dirençleri yok bunca eksikliğe rağmen çok bilmişlik ve her şeyin içine dalan cahil cesareti en üst düzeyde çünkü hayatı sokakta yaşayarak öğrenmemişler monitörden öğrenmişler...
Velhasıl ı kelam teknoloji şart fakat bilhassa bazı meslek gruplarında bu kadar ön planda tutulmamalı zira insan faktörü zayıflıyor...