Bir şehrin veya ülkenin büyüklüğü nasıl ölçülür, bilir misiniz? İnsan kalitesiyle. İnsan kalitesi de o ülkenin veya şehrin içinden çıkmış büyük adamlarla ölçülür. Büyük adamlar yaşadığı yerlerin çocuğudur. Bir Dostoyevski Petersburg, Bir Balzac Paris, bir Necip Mahfuz Kahire, Bir John Steinberck Amerika’nın çocuğudur. Tolstoy ise bütün bir Rusya’dır. Tolstoy aristokrat bir köylü çocuğudur. Kırım ve Kafkaslarda subay olarak görev yaparken Türklere ve Şeyh Şamil’e karşı savaşmıştır. Onun savaş hatıralarından doğmuş romanları vardır; Sivastopol, Kafkas Tutsağı, Hacı Murat.

Hacı Murat müthiş bir romandır. Tolstoy bu romanı ”deve dikeni” imgesiyle adeta şiirleştirmiştir. Ben Devedikeni’ni yalnızca Harran çölündekiler bilir sanırdım. Çünkü ‘Devedikeni’ni görmeden önce 1950’lerde Urfa ve Harran üzerine röportajlar yapan Fikret Otyam’dan duymuştum. Sonra Devedikeni’nin Harran’da bölük komutanlığı yapan Cemal Madanoğlu’nun hatıralarında okudum. Onun da dikkatini çekmiş Devedikeni!

Tolstoy Hacı Murat romanına başlamadan önce giriş niteliğindeki yazısında Devedikeni’nden bahseder. Kırlardan eve dönerken yaz ortasında bin bir çeşit çiçekten bahseder. Bu çiçeklerden yaptığı demetle eve dönerken yol boyunda hendekte “bizde ‘tatar’ denilen, koskocaman açmış, bordroya çalan göz alıcı çiçeğiyle devedikeni gördüm” diye yazar. Ardından ot biçerken bu dikene pek dokunulmadığından, kazara biçtiklerinde ellerine batmasın diye hemen demetin içinden çekip çıkardıklarını söyler. Hendekte gördüğü devedikenini koparmaya çalıştığını, ancak dikenin elini delik deşik ettiğini, kopardıktan sonra sapı püskül püskül olan Devedikeni’nin güzelliğinin kalmadığını, bu haliyle çirkin göründüğünü ve elindeki demete almayıp attığını yazar. Sonra yaptığı bu eylemi sorgularken, “nasıl da acımasız, yok edici şu insan; kendi yaşamını sürdürebilmek için ne çok canlı varlığı, bitkiyi yok ediyor” diye sorgular. İlginç olan Devedikeni Tolstoy’a yıllar sonra katıldığı Kaskasya’daki bir savaşı hatırlatır. Hacı Murat’ın mücadelesini...

Ruslar Devedikeni’ne “Tatar” diyorlarmış. Coğrafyalarında kendilerine başkaldıran, diklenen Türklere “Devedikeni” yakıştırması yapıyorlarmış. Tabi Türklerin, Ruslar nezdinde böyle anılması onurlu bir duruştur. Zira Rusların gözden kaçırdığı hakikat Devedikeni’nin çölün ve bozkırın tabî çiçeği olduğu. Bozkır ve çölün aslî unsuru olan Devedikeni, asli olmayan unsunu ise bu dikenlerini Tolstoy gibi kendilerine çiçek demeti yapan Ruslar! Devedikeni çölün çiçeğidir hem hayat kurtarır, hem acı verir. Çölde susuz kalan develer, hayatta kalmak için devedikeni yiyerler. Dikenli bir çiçek olan devedikenini yerken devenin ağzı kanar, akan ılık kan devenin hoşuna gider, acı bir zevk veren devedikenini daha çok yemek ister. Eğer zamanında suya ulaşmazsa deve kan kaybından ölür. Ancak suya zamanında ulaştığında Devedikeni devenin hayatını kurtarır.

Tolstoy’un Hacı Murat romanını Devedikeni imgesi üzerinden anlatması önemlidir. Zira daha romanın başında Rusların devedikenini Tatar olarak isimlendirdiğini söyler. Kafkas savaşını devedikeniyle özdeşleştirmesi oldukça anlamlı. Zira romanın sonunda Hacı Murat, Ruslara karşı kıstırıldığı bir tarlada, birkaç adamıyla savaşırken şehit olur. Tolstoy, Hacı Murat’ın şehit olduğu anı tasvir ederken “bir anda biçilmiş bir devedikeni gibi yüzüstü yere kapaklandı” der. İlginçtir romanın son cümlesi de şöyle biter: “Sürülmüş tarlada gördüğüm ezilmiş devedikeni, işte bu ölümü anımsattı bana.” Bir Devedikeninden bir destansı roman yazmak. Yahut bir kahramanı bir Devedikeni imgesi üzerinden anlatmak ancak Tolstoy gibi büyük adamların işidir. İlginçtir Harran tarih boyunca birçok savaşlara, binlerce yağma ve talanlara uğramış ama yaşadığı savaş ve talanlardan bir Hacı Murat çapında roman, çıkaramamıştır. Devedikenini bir şiirde bile hakkıyla imgeleştirememiştir. Sorumuza dönecek olursak şöyle diyebiliriz: Bir şehrin veya ülkenin büyüklüğünü ölçmek istiyorsanız devedikenine bakınız. Bir devedikeninden dahi bir alegorik eser yaratan yazarlarınız varsa büyük şehir, büyük ülkesiniz. Değilse kendinizi büyük görmenin bir anlamı yok!

Mehmet Kurtoğlu