Yeni yılın, ilk ayının, ilk günü ASAM ve Avrasya Bir Vakfı kuruluşları tarafından organize edilen ‘Geleneksel Cumartesi Konferanları’nın bir videosunu izledim. Çevrimiçi gerçekleştirilen toplantının o haftaki konusu, “Türklerin Günahı; Sömürgeciliğin Tarihi” başlığını taşıyordu. Misafir konuşmacı ise değerli tarihçimiz Prof. Dr. Azmi Özcan’dı. Azmi Özcan hocayla, öğrencilik yıllarımda, ‘Yakın Çağ Tarihi’ üzerine doktora yaptığı yıllarda Londra’da tanışmıştım. Bilecik Üniversitesi kurucu Rektörü de olan Azmi Özcan’ın verdiği konferansta, dikkat çektiği üç önemli konuyu, kısaca siz değerli okuyucularımla paylaşmak istiyorum.

Konferansta, aynı zamanda bir tarih okuması da ortaya koyan ve medeniyet analizi yapan Prof. Azmi Özcan’ın, konuşmasında üzerinde durduğu üç konu şöyle:  

Türklerin tarih yolculuğu,
Türklerde varlık felsefesi
Türklerin günahı.

TÜRKLERİN TARİH YOLCULUĞU

Varoluş ve yaratılışı anlamlandırmak için kendisinin de bir akademik yolculuğa çıktığını belirterek sözlerine başlayan Prof. Özcan, “Dünyanın en kadim topluluklarından birisi olan Türklerin, tarih yolculuğuna Asya’dan başladıklarını” söyledi. Türklerle birlikte, Çinliler, Hintliler ve Moğolların da aynı yolculuğa çıktıklarına dikkat çeken Özcan, Çinlilerin o gün neredeyseler bugün de orada olduklarını, Hintlilerin de aynı coğrafyada kaldıklarını ve bu iki ülkenin nüfuslarının bugün neredeyse iki milyara yaklaştığını söyledi. Moğolların ise Türklerin içinde eridiklerini söyleyen Prof. Özcan, normal şartlarda Türklerin de aynı sayıda olmaları gerekirken, bugün Türklerin dünya üzerinde nüfuslarının üçyüz elli milyon civarında olduğunu belirtti. Aradaki farkın, Türklerin tarih yolculuklarında ödedikleri bedellerin bir sonucu olduğunu söyleyen Özcan, tarih yolculuğunda Türklerin bedel ödemelerine karşılık, başka topluluklarda olmayan bir kimlik ve kişilik kazandıklarının altını çizdi.  Özcan, “Bu kimlik ve kişilik, varlığın sırrını yakalama çabası ve hayatın anlamını keşfederek, bir Türk dünya görüşünü ortaya çıkarmıştır” dedi.

TÜRKLERİN DÜNYA GÖRÜŞÜ VE VARLIK FELSEFESİ

Prof. Özcan, Türklerin, bugün insanlığın ulaştığı en üstün ve gelişmiş demokrasilerde kastedildiği gibi bir dünya görüşü geliştirdiklerine atıfta bulundu.  Özcan, bu dünya görüşü, “İnsanların doğuştan getirdikleri özelliklerinden dolayı ötelenmedikleri, dışlanmadıkları, aşağılanmadıkları, istiskal edilmedikleri bir geniş kabul anlayışını” ortaya koydu ve “Türkler, gittikleri her yerde, kurdukları her devlette, her türlü inanç, düşünce ve kimliğin serbestçe kendini ifade etmesine uygun şartları hazırladı ve bunu bir varlık felsefesi olarak kabul eden bir kültürü oluşturdu.” diye ekledi.

Bu kültürün önemli bir özelliğinin ise, asla devlete ve milletin değerlerine yönelik bir tehdit oluşturulmaması olduğunu söyleyen Özcan, “Çünkü Türklerin anlayışında devlet, onların varlık gerekçelerini gerçekleştirmek için, ‘olmazsa olmaz’ bir kurumdur” dedi.

Türklerin dünyada varoluşlarına yönelik en veciz izahın ve anlatımın, başta Kutadgu Bilig ve Orhun Yazıtları’nda olduğunu söyleyen Özcan, “Türkler, yeryüzünden zulmü ortadan kaldırmak ve adaleti tesis etmek için var olmuşlardır” dedi. “Bunun pratik ifadesinin ise açları doyurmak, çıplakları giydirmek ve bütün varlığı, bütün insanları da Allah’ın Türk hakanına bir emaneti olarak kabul etmek olduğunu” söyleyen Özcan, “Bütün bunları gerçekleştirmek için bir devletin şart olmasını belirtti. İşte bu idealler için, Türkler tarih boyunca 130’a yakın devlet kurdular” dedi.

Türkler, dünya üzerinde en çok proje geliştiren millet olma özelliğine sahip oldular. Dünyada, haklarında en çok planlar yapılan millet olma vasfına sahip olan Türkler, dünya tarihinde en çok tehdite maruz kalmış toprak parçaları üzerinde oturan bir topluluk olarak bilinir. Azmi Özcan’a göre, bütün bu tehditlere rağmen, kesintisiz bir şekilde devletlerini kurmaya muvaffak olmuş ve günümüze kadar yaşatmış  olan Türklerin, bunu nasıl gerçekleştirdikleri sorusunun cevabı ise, “Türklerin hayata yükledikleri anlamda yani, güçlü bir devlet geleneği ve güçlü bir orduya sahip olmakta” yatmaktadır.

TÜRKLERİN GÜNAHLARI

Prof. Azmi Özcan, ‘Son bin yıllık tarihin akışı içinde, Türklerin üç temel günahları bulunmaktadır diyor ve bunları şöyle ifade ediyor: 

– Türklerin Moğalları durdurması. İslam tarihinin yok olma aşamasına geldiği bir anda, Türkler Moğalları, 1260 yılında bugünkü Lübnan civarında Sultan Kutuz ve Sultan Baybars tarafından durdurmuşlardır. Eğer durdurulmasaydı, İslam tarihi hikayesi sona ermiş olacaktı.

– Türkler, aynı yüzyıllarda, Kılıçarslan, Zengi’ler tarafından, Haçlı seferlerini durdurdular. Devamında, Hıristiyanlığın ilk devleti olan Bizans’ın, İstanbul’un Türkler tarafından alınması. Hıristiyanların kutsal toprakları Anadolu Türkler tarafından iskan edildi.

– Sömürgeciliğe direnme noktasında, boyun eğmeyen tek milletin Türkler olması. 1900’lere gelindiğinde dünya haritasının yüzde seksenbeşi işgal edilmişti. Geriye kalan yüzde onbeşlik bölüm Türklerindi.

Elbette, başka günahlar da eklenebilir diyen Prof. Özcan, kendi tarih yolculuğunda bu üç ana günahın ve beraberinde görülenleri belirtti.

ASAM ve Avrasya Bir Vakfı’nın geleneksel cumartesi konferanslarına misafir olan Prof. Azmi Özcan hocanın, konuşmasından kısa kısa aktardığımız bilgiler bize, Türklerin tarih yolculuğunun devam ettiğini gösteriyor. Türklerin kadim tarih yolculuğunda geliştirdikleri dünya görüşü, hiç şüphesiz, tarih boyunca olduğu gibi, günümüzde de, insanlığı köleleştirmek isteyen, kendilerini Tanrı yerine koyan sistemlerin hoşuna gitmeyecektir. Ancak, onların hoşuna gitmemesi, Türklerin bu yolculuktan vaz geçmelerini, dünya görüşünü değiştirmelerini, yaratılanı yaratandan dolayı hoş görmeleri gibi bir  varlık anlayışını terk etmelerini asla gerektirmez. Türklerin bu özellikleri, egonun, hırsın öne çıktığı emperyalist ve her türlü modern ve dijital sömürgeci, ‘Über mens’ düşüncelerini savunanlar tarafından günah olarak görülse de…

İnsanlık, yeniden, Âşık Paşa’nın ifade ettiği gibi, “Bu vücut için ata gök, anne yer olduğuna göre, insan; âlemin oğlu demektir. İnsanın babası gök, annesi yer olunca; âlemin oğludur.”  ya da Orhun Yazıtlarında “Üstte mavi gök, altta yağız yer kılındıkta (yaratıldığında) ikisi arasında insanoğlu kılınmış (yaratılmış).” şeklinde yer alan olgu ve tasavvuruna muhtaçtır.

Veyis GÜNGÖR