VATAN YAHUT SİLİVRİ!..
"Hukuksuzluğun dışa vurumu... "
Unutulmasın bunlar!
Malumunuz Zafer Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ büyük bir hukuksuzlukla karşı karşıya kalarak beş ay boyunca özgürlüğünden mahrum edildi. Silivri Zindanlarında tutuklu yani bizim tabirimiz ile bebek katili ile süreç yürüsün diye rehin olarak kaldı.
Ümit Özdağ, hürriyetine kavuşunca Namık Kemal'in "Vatan Yahut Silistre" eserine nazire yaparcasına "Vatan Yahut Silivri" adını verdiği kitabında yaşadıklarını ve tarihi savunmalarını anlattı.
Ben, bu kitabı çıkar çıkmaz alıp okumak için internette araştırma yaparken karşıma gazeteci Müyesser Yıldız tarafından 2012 yılında yazılmış ve aynı ismi taşıyan "Vatan Yahut Silivri" kitabı da çıktı.
Müyesser Yıldız, Ergenekon Davasında yargılanıp 15.5 ay tutuklu kalmış bir insan...
Müyesser Yıldız'ın kitabını alıp okuyunca bu kitabı niye çıktığında almadım ve okumadım diye hayıflandım.
Ümit Özdağ'ın gözaltı süreci, ifadeleri, tutuklanması ve duruşmalarını neredeyse adım adım izledim.
Hukuksuzluğu ve adil olmayan yargının varlığını, sürecin her saniyesinde müşahade ettim. Ülkem adına "bunlar nasıl olur? " diye yaşananları sorguladım.
Ancak tesadüfen elime geçen Müyesser Yıldız'ın kitabında bunların ilk olmadığını görmek beni daha da dehşete düşürdü.
Yazılanlardan anlıyoruz ki, Türkiye yüzyıllardır bir hukuksuzluk kıskacında kıvranıyor ve bunu bir türlü aşamıyoruz!
Namık Kemal 1872 yılında bir tiyatro eserine boşuna "Vatan Yahut Silistre" ismini koymamış keza daha sonra Ümit Özdağ ve Müyesser Yıldız'da boşuna "Vatan Yahut Silivri" dememişler!
Başımıza gelen hukuksuzlukları görmek ve anlamak için aynı adı taşıyan bu kitapları eş zamanlı olarak birlikte okumak gerekiyor diye düşünüyorum...
Müyesser Yıldız, Silivri Zindanlarına ilişkin olarak "... şuna eminim ki; gün gelecek Silivri Türkiye hatta Ortadoğu ve Balkanların en büyük hukuk fakültesi olacak. Dünyanın en donanımlı en saygın hukukçuları buradan çıkacak. " diyor. Ben de bu temenniye katılıyorum. Çünkü Silivri adaletin değil adaletsizliğin merkezi olmuş durumda!
Müyesser Yıldız'ın anlattıklarının en önemli noktası; 30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi'den sonra İstanbul'da kurulmuş olan mahkemeler ile 90 sene sonra karşısına çıkan mahkemelerin iddia ve yargılamalar açısından büyük benzerlikler gösteriyor olması!
Bizde bunların benzerlerine Ümit Özdağ'ın yargı sürecinde şahit olduk. En, basitiyle delillerin çarpıtılması, yetki sorununun ele alınışı, lehe olan delillerin dosyadan saklanması gibi hususlar çok dikkat çekiciydi. Bunlar tesadüf veya ihmalden ibaret olmayıp kasıt taşıyan davranışlardı kanaatindeyim.
21.Yüzyılda görülen ve adına Cumhuriyet ile "hesaplaşma davaları" diyebileceğimiz davaların 90 yıl önceki davalardan tek farkı "dijital deliller ile gizli tanık" uygulamalarıdır. Ümit Özdağ'da sosyal medya uygulamalarından elde edilen zorlama delillerle(!) yargılanmıştır.
Müyesser Yıldız devam ediyor anlatmaya: "1919'da görülen malum davalar sonunda Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey (Milli Şehit) aleyhine şahitlik yapan Artin isimli birine sorar 'beni nasıl gördün, kaymakam elbisesi nasıldır? ' diye. Artin tarif edemez. Mahkeme Başkanı Hayret Paşa anında devreye girer Artin adına 'kıyafetini hatırlayamasa da seni tanır' der.
Devamla "Fetullah Gülen ve AKP'yi Bitirme Planı" olarak sunulan ama kimsenin üstlenip sahiplenmediği şaibeli 'İrtica İle Mücadele Eylem Planı' davasının gizli tanığını hatırladınız mı? Tanığa göre o planı hazırladığı öne sürülen Albay Dursun Çiçek Erzincan'a gidip toplantı yapmıştır. Hayatı boyunca Erzincan'a gitmediğini ispatlayan Dursun Çiçek gizli tanığa 'üzerimde nasıl bir elbise vardı? ' diye sorar. Tanık 'beyaz denizci elbisesi' der. Oysa o sözde toplantı kışın yapılmıştır iddiası vardır ve kışın denizci kıyafetleri (siyah) farklıdır. "
1918-1919'da tutuklananların bir kaçı, o günün anayasasına göre kendilerini sadece Yüce Divan'ın yargılayabileceğini öne sürerek savunma yapmak istemezler. Dönemin savcısı Yusuf Bey, bu itirazları dikkate almaz. 90 sene sonra eski Genel Kurmay Başkanı İlker Başbuğ'da aynı itirazı yapar ve benzer cevabı alır.
Müyesser Yıldız tarihimizde olan "Malta Sürgünleri" İle "Silivri Esirleri"ni âdeta birbirine benzetiyor!
Ümit Özdağ'ın da savunmasında bir kaç defa tekrar ettiği bir hatırlatma var: "Stalin'in istihbarat şefi Beria 'sen bana adamı ver. Ben suçu bulurum! '... Özdağ kendisi içinde suç uydurulduğunu düşündü bizlerde buna şahitlik ettik. " Vatan Yahut Silivri " adını verdiği kitap, bu suç bulma arayışına karşı yapılmış tarihi savunmalardan oluşuyor.
İnanıyorum ki, bu kitaba konu olan yargılamalar ve savunmalar gelecekte hukuk fakültelerimizde ders olarak yer alacaktır.
Bütün hukuk fakültesi öğrencilerine, avukat, savcı ve hakim adaylarına bu kitabı öncelikle okumalarını tavsiye ediyorum.
Türkiye bu hukuksuzlukla, yargı anlayışı ile bir ilerleme kaydedemez. Çok defa dediğim ve yazdığım gibi hukukta "devrim niteliğinde reformlara" ihtiyacımız vardır.
Her vatandaşımız için hukuk arayışımız olmalıdır. Haksızlık ve hukuksuzluk bir kader değildir.
Onun için bütün vatan Silivri gibi olsa da zincirleri kıracağımızın herkesce bilinmesi gerekir!
Özcan PEHLİVANOĞLU
15 Ağustos 2025 / İzmir