Bir sanat eserinin büyüklüğü her çağda güncelliğini sürdürmesiyle orantılıdır. Camus'nün Veba'sı işte böyle bir eser. Korona virisü dolayısıyla Veba romanı yeniden hatırlandı.

Geçen yüzyılların korkunç hastalığı Veba'nın yerini bu defa korona aldı. Romanda yaşananların benzerini yaşıyoruz. Din adamları, Peder Paneloux gibi konuşuyor. Paneloux vebanın tanrının bir musibeti olduğunu vazeder. Bugünün hocaları, ilahiyatçıları da tıpkı Paneloux gibi gibi olaya yaklaşıp, tanrının cezası olduğunu söylüyorlar. Veba ile mücadele eden ateist Dr.Rieux'un sorularına peder Paneleoux cevap veremez, hatta o sorulardan sonra inancı dahi sarsılır. Aynı şekilde Dr. Rieux da inanmadığı halde vebalı insanlara yardım eder. Kendisi de bunu ne için yaptığını bilemez. Camus gibi bütün ateist varoluşçu flozofların açmazı da burada yatar. Zira tanrıya inanmazlar ama insanlığa inanırlar... Tıpkı Dostoyevski'nin bir kahramanının "tanrıya inanıyor musun?" sorusuna öbür kahramanının "Rusya'ya inanıyorum" demesi gibi. Camus ise Veba'da bunu dünyanın saçmalığına ve insanın beyhudeliğine bağlıyor. Veba Oran şehrini kırıp geçtikten sonra başka bir şehirde görülür. Tıpkı bugün koronanın Çin'den sonra Avrupa'da görülmesi gibi. Aslında Camus'ya göre bu yaşananlar Sisyphos efsanesinde olduğu gibi bir kısır döngüdür. İnsanın yeryüzündeki cezasıdır. İlginç olan bu cezayı tanrıya bağlayanların rahatlığına karşılık buna bir anlam veremeyen ateistlerin huzursuzluğu bir trajedidir. Çünkü Dr. Rieux, bir sisyphos yaşadığını bilir ama peder Paneleoux bilmez.

Bilmeyen ölüm sarmalında dahi mutlu, bilen mutsuzdur. Acı çekmektedir. Sonuç olarak korona virüsün yeryüzünü sardığı bu dönemde rahat olanlar ile rahat olmayanların davranışlarının Veba romanı üzerinden okumak mümkündür....