Nâşîr-ûl Kuran/ Zi'n-Nureyn / Osman Bin Affan

Osman bin Affan (d. 574/576 - ö. 17 Haziran 656), Dört Büyük Halife'den üçüncüsüdür. On iki yıl halifelik yapmıştır. En uzun süre halifelik yapan odur. Aynı zamanda Resulullah'ın damadı olmuştur. Önce Rukiyye ile, vefatından sonra da Ümmü Gülsüm ile evlenmiştir. Resulullah'ın iki kez damadı olması, iki kızıyla evlenmiş olması hasebiyle Zi'n-Nureyn yani "iki nur sahibi" olarak anılır. İki kere hicret ettiği için de Zatü'l Hicreteyn de denilirdi.

Hz. Ebu Bekir'in yakın arkadaşlarından olan Hz. Osman İslam'a inanan ilk kişilerdendir. Hanımı Rukiyye ağır hasta olduğu için Resulullah tarafından izinli olduğundan katılamadığı Bedir dışındaki savaşlara katıldı. Bir yahudinin mülkiyetinde olan Rume kuyusunu 20.000 dirheme satın alarak bütün müslümanların istifadesine sunmuştur. Medine dönemi boyunca Resulullah'ın yanında olmaya gayret gösterdi. Ashabın en zenginlerinden olması İslam'a ve müslümanlara herkesten çok yardımda bulunmasını sağladı. Bilhassa kafirler üzerine sefere çıkan orduların techiz edilmesinde aşırı derecede cömert davrandığı görülmektedir. Tebük seferine çıkacak ordunun üçte birini techiz etmiştir. Onun bu davranışından çok memnun olan Resulullah, "Ey Allah'ım! Ben Osman'dan razıyım, Sen de razı ol!." diye dua etmiştir.

644'te, Hz. Ömer’in şehit edilmesinden sonra, hayatta kalan cennetle müjdelenmiş on sahabeden altısı olan, Hz. Ali, Hz.Osman, Sad bin Ebi Vakkas, Abdurrahman bin Avf, Zubeyr ibn Avvam ve Talha ibn Ubeydullah'dan oluşan şûrâ denilen bir kurul tarafından halife seçildi. Yapılan görüşmeler neticesinde, şura üyelerinden dördü feragat edince görüşmeler Hz. Osman ile Hz. Ali arasında devam etti. Şura başkanı Abdurrahman b. Avf, geniş bir kamu oyu yoklaması yaptıktan sonra müslümanların bu iki kişiden birisinin halife seçimesi konusunda mutabık olduklarını gördü. Hz. Ali'yi çağırarak ona, Allah'ın kitabı, Resulünün sünneti ve Ebu Bekir ve Ömer'in uygulamalarına tabii olarak hareket edip etmeyeceğini sordu. O Allah'ın kitabı ve Resulünün sünnetine tam olarak uyacağını, ancak bunun dışında kendi içtihadına göre davranacağı cevabını verdi. Aynı soru Hz. Osman'a sorulduğunda o bunu kabul etti. Bunun üzerine Abdurrahman b. Avf, Hz.Osman'ı halife atadığını ilan ederek ona bey'at etti.

Hz.Osman hilafeti devralınca idari kadrolarda yavaş yavaş değişiklik yapmaya başladı. Hz. Ömer'in vasiyeti gereği bir yıl boyunca onun atadığı valileri yerlerinde bıraktı. İlk önce Küfe valisi Muğire b. Şu'be'yi azlederek yerine Sa'd b. Ebi Vakkas'ı atadı. Sa'd b. Ebi Vakkas, Beytül-Malden borç olarak aldığı parayı geri ödemekte sıkışınca onu azlederek yerine anne bir kardeşi Velid b. Ukbe'yi Küfe valiliğine getirdi. Velid, bir sabah namazını sarhoş olduğundan dolayı dört rekat kıldırmıştı. Hatırlatılması üzere, sizin için artırıyorum demişti. Bunu duyan Hz. Osman, ona tazir cezası vererek bunun uygulanmasını Hz. Ali'den istemişti. Hz. Ali'de onu Abdullah b. Cafer'e kırbaçlattırmıştı. Hz. Osman bu olay sebebiyle kardeşini azlederek yerine Said b. el-As b. Umeyye'yi atamıştı.

Hz. Osman zamanında İslâm orduları doğuda Horasan’a kadar ilerledi. Horasan’a gelen İslâm orduları ilk defa Türklerle mücadeleye başladı. İslâm orduları Horasan ve Harzem ülkelerini fethetti ve Ceyhun Irmağı’na kadar ilerledi. Azerbaycan ve Gürcistan’ı da fetheden Müslümanlar, Kafkas Dağlarına dayanarak Hazar Türkleriyle komşu oldular. Diğer taraftan Kuzey Afrika’da Tunus ele geçirildi. Tunus’un fethinden sonra İslâmiyet, Kuzey Afrika’nın yerli halkı olan Berberiler arasında hızla yayıldı.

İslam'ın önündeki Kuzey Afrika engeli kaldırıldıktan sonra, Hz.Osman, hiç vakit kaybetmeden Cebelu't Tarık'ı geçerek Endülüs'e girilmesi emrini verdi. Bu emrin amacı, batı yönünden sıkıştırılarak İstanbul'un fethinin kolaylaştırılmasıydı. Bu sebeple komutanlarına, "İstanbul ancak Endülüs tarafından fethedilebilir; eğer orayı fethederseniz İstanbul'u fethedecek olanların ecrine ortak olacaksınız." demiştir.

Böylece Hz. Osman zamanında kuzey Afrika'da fetihler tamamlanmış, İslam'ın karşısındaki en büyük güç olan Bizans'ın batıdan sıkıştırılması planları uygulamaya konulmuştur.

Hz. Osman, zengindi, vahiy kâtibiydi. Kur'an'ı çoğaltan olmasından ötürü lâkabı, Nâşîr-ûl Kur'an'dı. Kur'an-ı Kerîm’i çoğaltarak Mekke, Basra, Kûfe, Şam ve Mısır gibi önemli İslâm beldelerine gönderdi. Bir örneği de Medine’de kaldı. Mescit'i Nebi'nin genişletilmesi ve taş sütünlarla desteklenmesini, süslü taşlarla yeniden inşasını sağladı. Farklı eyaletlerde Kur'an-ı Kerim'in okunmasıyla ilgili çıkan ihtilafları ortadan kaldıracak çalışmaları başlattı.

Hz. Osman'ın hilafette kaldığı on iki yılın ilk altı yılı huzur ve güven içerisinde geçmiş, kimse yönetim uygulamalarından şikayetçi olmamıştır. Kureyş onu Hz. Ömer'den daha çok sevmişti. Çünkü Hz. Ömer şeriatı uygulamada müsamahasız ve sertti. Hz. Osman ise yaratılışındaki yumuşaklık ve hoşgörü ile insanların serbestçe davranabilmesine imkan sağlamıştı. Onun bu yapısından istifade eden eyaletlerdeki birtakım valiler sorumsuz davranışlar sergilemeye başlamışlardı. Yükselen şikayetleri ani ve kesin kararlarla karşılayamayınca yavaş yavaş fitne ve kargaşa ortamının oluşmasına zemin hazırlanmış oldu.

Endülüs'ten Hindistan hudutlarına kadar çok geniş bir sahayı kaplayan devletin içerisinde çeşitli din ve ırklara mensup zimmi statüsünde topluluklar vardı. Bunlar mağlup düştükleri islam Devletine karşı her fırsatı değerlendirerek baş kaldırıyorlardı. Yahudi unsuru ise İslam Ümmeti'ni parçalayıp yok etmek için İslam'ın temel prensiplerini hedef almıştı. MÜSLÜMAN OLDUĞUNU İDDİA EDEREK ORTAYA ÇIKAN BİRTAKIM YAHUDİ ASILLI KİMSELER, ZUHUR EDEN HUZURSUZLUKLARI KÖRÜKLEYİP FİTNE ALEVİNİ HERTARAFA YAYMAYA ÇALIŞIYORLARDI !!!

Bunlardan birisi etkili nifak hareketlerinin ortaya çıkmasını sağlayan ve tam bir komitacı olan Abdullah b. Sebe'dir. İbn Sebe Yemenli bir yahudidir. O samimi kimselerin haklı şikayetlerini kullanarak halkı Hz.Osman'a karşı kışkırtıyordu. Bir taraftan Ric'atı Muhammed (Muhammedin tekrar dönüşü) düşüncesini yaymaya çalışırken, öte taraftan Peygamber'in peşinden hilafet hakkının Hz.Ali'ye ait olduğunu ve bunun Allah tarafından belirlenmiş gerçekten başka birşey olmadığını yayarak daha sonra ortaya çıkacak şia akidesinin temellerini atıyordu.

Hz. Osman'a yapılan en önemli suçlama, kendi akrabalarını valiliklere ataması, onlara bolca ihsanlarda bulunması ve yolsuzluklarını denetleyememesidir. Hz. Ali bu konudaki şikayetini kendisine ilettiğinde, "Ömer atadığı valiyi sıkı bir şekilde kontrol altında tutardı, en ufak hatalarını görse en şiddetli şekilde cezalandırırdı, sen ise bunu yapmıyorsun!" demiştir. Bunun üzerine Hz. Osman müfettişler tayin ederek duruma el koymaya, düzeltmeye çalışmış ancak mührü kullanılarak, adına Mervan B. Hakem tarafından yazıldığı anlaşılmış olan, atanmış valiler hakkında ölüm emirleri gibi pek çok tuzakla fitne ateşi alevlenmeye devam etmiştir.

Sonunda Kûfe ve Mısır’da yöneticilere karşı ayaklananların elebaşları Medine’ye giderek evini kuşattı; O sırada Hz. Osman'ın evinde bulunan Mervan'ın kendilerine teslim edilmesini istediler. Hz. Osman bunu kabul etmedi. Çünkü onu öldürmelerinden korkuyordu. Müslüman ülkede kan dökülmemesi için uğraşıyordu. Kendisini kuşatan, suyunu engelleyen asilerin karşısına çıkıp, "Ali Buralarda mı, Sa'd buralarda mı?" deyip bulunmadıklarını anlayınca, "Bana su sağlamasını Ali'ye bildirecek yok mu?"demişti. Bu Hz. Ali'ye ulaşınca derhal üç kırba su göndermişti.

Asilerin Hz. Osman'ı öldürmek istediğini öğrenen Hz. Ali, böyle bir şeye meydan vermemek için, iki oğlu, Hasan ve Hüseyin'e kılıçlarını alarak gidip kapısında beklemelerini ve içeriye kimseyi sokmamalarını söylemişti. Abdullah İbn Zübeyr de onlara katılmış, bazı sahabelerde çocuklarını göndermişlerdi.

Hz. Ali isyancılara, "Kılıçlarınızı kınından sıyırmayınız, sıyırsanız bir daha kınına koyamazsınız. Medine'yi koruyan meleklerdir. Halifeyi öldürürseniz melekler Medine'yi bırakıp giderler. Bir halife öldürülürse, otuz bin insan öldürülmüş sayılır." diye öğüt verdi ancak dinlemediler.

Hz. Osman ne asilerin haksız taleplerini kabul ediyor, ne de Medine ve diğer bölgelerden gelenlerin, asilerle savaşarak Medine'den çıkarma tekliflerine olumlu cevap veriyordu. O PEYGAMBER ŞEHRİNDE KAN DÖKME VE FİTNEYİ İLK BAŞLATAN KİMSE OLMAKTAN çekindiği için böyle davranıyordu.

Hz. Ayşe Anne'mizden rivayetle; sevgili peygamberimizin, "Ya Osman! Belki Allah sana bir gömlek giydirir. Münafıklar senden onu çıkarmanı istediklerinde bana ulaşıncaya kadar sakın çıkarma!" sözü gereği, o şöyle diyordu; "Resulullah'ın benimle ahitleştiği şey üzere sabretmekteyim."

İsyancılar saldırıya geçip Hz. Osman'ın evini ok yağmuruna tuttular. Oklardan Hz. Hasan ve Talha'nın oğlu Muhammed yaralandılar. Oklarla sonuç alamayacaklarını anlayan asiler, gizlice bitişik evin duvarını delerek eve girdiler. Bu arada Hz. Osman 82 yaşındaydı. Oruçluydu ve Kur'an okuyordu. Bir gece önce rüyasında Resulllah'ı görmüş, ona, "Yarın akşam iftarı bizimle yapacaksın!" demişti...

Ne acıdır ki, Resullullah'ın, kızı Fatıma dışında tek kıyam ettiği, o geldiğinde kalkıp üzerini değiştiği, sebebi sorulduğunda "Osman'ın edebinden Melekler dahi utanır, ben nasıl utanmayayım!" dediği, Resullullah'ın dahi saygısını kazanmış bu edep timsali insan, öldürmeyi istemediği, bilemediği için asiler tarafından vahşice, oruçluyken, Kur'an okurken öldürüldü...

O, iyiliğinde ölçü koyamamanın, kendisine zarar verenlere merhamet etme hatasının kurbanı oldu... Çıkan arbede yüzünden cenazesi yirmi kişi tarafından kaldırıldı. Bâkî Mezarlığı'na gömüldü. 146 hadis rivâyet etmiştir.

Hz. Osman Sözleri:

"Her kimsenin dünyada bir zindanı olursa o kişi kabir hayatı boyunca rahat eder.

Kulluk etmek haram ve helal sınırlarını muhafaza etmektir.

Kulluk etmek mevcut olana razı olmaktır, olmayana da sabır etmektir.

Dünyada ki en büyük kayıp uzun bir ömür yaşayıp, ahiret için bir azık hazırlamamaktır.

Ey İnsanoğlu! Doğumundan ölümüne kadar Azrail her daim peşinde olacaktır. Sen dünyada bulunduğun süre zarfı boyunca da bu hep böyle olacaktır.

Öyle ki dünya hayatı fani ahiret hayatı ise bakidir.

Fani hayat sizi şımartmasın baki hayattan alıkoymasın.

Dünyanın sonu vardır, Allah'tan korkunuz ve ona yöneliniz.

Baki olan hayatı fani olan hayata tercih ediniz.

Doğru alın, doğru verin.

Her nimetin bir musibeti vardır. Sabredin, yoksa pişman olursunuz.

Geçmişten ibret alın da hayra çalışın.

Ben terazi değilim ki hata işlemeyeyim.

Cenabı Hakk’dan başka hakiki sığınak yoktur.

Allah nasip etmeyeceği şeyin hayalini kurdurmaz.

Gözü haramdan korumak en güzel şehvet perdesidir.

İçkiden kaçının, zira her kötülüğün anahtarı içkidir.

Mükafatın büyüklüğü, belanın büyüklüğü nispetindedir.

Ya bela ve musibetlere sabredersin, yahut nedamet edersin.

Ölüme, kudretinizin yettiği en hayırlı amellerle hazırlanın.

Çok söyleyen hakimdense, çok iş gören amire ihtiyacımız vardır.

Ecel erişmeden yapabileceğiniz hayırlı işler için acele ediniz.

En sonra varacağınız Hakk’dan korkun ki, fitne ve fesada düşmeyesiniz.

Şayet kalpleriniz gerçekten temiz olsaydı Kur’an okumaya doyamazdınız!

Dünya için üzülmek kalbe zulmet, ahiret için üzülmek ise kalbe nurdur.

Allah Teâlâ’dan (c.c) sakının. İstikâmet üzereyken halinizi değiştirmeyin.

İnsanların en hayırlısı, günahsız olan ve Allah’ın kitabı ile amel edendir.

Kimsenin görmediği, vakıf olamadığı işlerinizde Allah’a muhalefetten sakınınız.

Biliniz ki Allah kiminle beraberse o hiçbir şeyden kokmaz. Allah kime gazab etmişse onun affını isteyeceği başka kimse yoktur.

Mezar dünya duraklarının sonu, ahiret duraklarının ilkidir. Orada azap görenin ilerisi de kötü, iyilik görenin ilerisi de iyidir. Kişi nefsini ihmal etse de, fakirlik canına tak dese de, gönül tokluğu onu başkalarına muhtaç olmaktan vareste kılar. Kendisini de güzelleştirir.

Öldükten sonra dirilecek insanların hesaba çekileceğini bildiği halde mal biriktirene, cehennemdeki ızdırabı bilerek günah işleyene hayret ederim.

Ben Kaynuka denilen yahudi kabilesinden hurma alır, kârına satardım. Rasulullah (sav) bunu duyunca bana şöyle dedi:” Ya Osman, alırken de satarken de ölç."

Dünya hayatını ciddiye alın; gaflete düşmeyin ki, (burada yaşadığınız hayatın hesabı ahirette size sorulurken) yaptıklarınız görmezden gelinmeyecektir. Dikkat edin! Dünyanın mayasında aldatıcılık vardır. Öyleyse dünya hayatı sizi sakın aldatmasın. Gaflet, sizi Allah (c.c.) hakkında aldanışa sevk etmesin. Sizden önce göçüp gidenlerden ibret alın. Allah korkusu, insanı O’ nun gazabından koruyan bir kalkan ve rızasını kazanmaya bir vesiledir. Hadiseler karşısında Allah’tan korkun, cemaate sarılın, fırka fırka ayrılmayın. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Aziz ve Celil olan Allah size ahireti kazanmanız için dünyayı vermiştir. Dünya fani, ahiret ise bakidir. Fani olan dünya sizi şımartıp da baki olan ahiretten alıkoymasın. Fani olana baki olanı tercih ediniz. Dünya yok olup gidicidir. Sonunda varılacak yer Allah’ın huzurudur.

Geçenlerden ibret аlınız, gаyretle çаlışınız, gаfil olmаyınız. Hiç bir hаreketinize göz yumulmаz. Hаni nerede dünyаyа gelipde, orаdа uzun müddet menfааtler sаğlаyаn, orаyı imаr edenler, ekip biçenler ve onlаrın kаrdeşleri. Onlаrı unuttunuz mu?

Dünyаyа Allаh’ın verdiği kаdаr değer veriniz. Ahiretten de nаsibinizi unutmаyınız. Küçük çocuklаrı kаzаncа zorlаmаyın. Eğer onlаrı kаzаncа zorlаrsаnız hırsızlık yаpаrlаr. Elinde bir sаnаtı olmаyаn cаriyeleri de kаzаncа zorlаmаyın. Eğer onlаrı kаzаncа zorlаrsаnız zinа yаpаrаk istediğiniz pаrаyı getirmeye mecbur olurlаr. Nаmus ve şerefinizi koruyun ki, Allаh dа sizin nаmus ve şerefinizi korusun.

Yiyeceklerinizin helаl ve temiz olmаsınа dikkаt edin. Ey Ademoğlu! Bilmiş ol ki; ruhunu аlmаklа vаzifeli olаn melek seni bırаkmаz, ecelin geldiğinde seni bırаkıptа bаşkаsınа gitmez. Sаnki bırаkıptа sаnа gelecekmiş gibi ölüme hаzır ol. Gаfil olmа çünkü sen unutulmuş değilsin. Ey аdemoğlu! Sen bil ki; kendinden gаfil olur hаzırlаnmаzsаn bаşkаsı senin yerine hаzırlаnmаz. Mutlаkа Allаh’ın huzurunа çıkаcаksın, kendini hаzırlа, kendi işlerini bаşkаsınа hаvаle etme.

Ey insаnlаr! Allаh’а muhаlefetten sаkınınız. Çünkü Allаh’а muhаlefetten sаkınmаk bir gаnimettir. En аkıllı insаn kendisini hesаbа çeken, kendini iyi idаre eden, ölümden sonrаsı için iyi аmel yаpаn ve kаbrin kаrаnlığı için Allаh’ın nurundаn fаydаlаnаndır.

Kul gözleri gördüğü hаlde Allаh’ın kendisini âmâ olаrаk hаşretmesinden korksun. Hikmetten аnlаyаnа mаnаlı bir söz kаfidir. Mа’nen sаğır olаnlаr, zаten Hаkk’ı duyаmаz. "

Derleme: Adevviye Şeyda Karaslan

Hayırlı sahurlar. Hayırlı cumalar. Sevgiler.