Dünya üzerine indirilen tüm dinlerin kendine has bir peygamberi, bir kitabı, bir felsefesi var...

Diğerlerini bir kenara bırakıp ‘herkes kendi muhitini ve muhatabını iyi bilir’ diyerek İslamiyet’i ve tarih boyunca mantar misali çoğalan İslami oluşumları ele almak istiyorum bugün... Peygamberi Hazreti Muhammet, kitabı Kuran, felsefesi ‘belirtilen kurallarda yaşayan bir Müslüman’ olmak... Tek, gerçek, öz anlatım böyle iken zamanla Müslümanlar mezheplerle tanıştı, sonra cemaatler ve tarikatler, hemen sonrasında da gelsin İslamiyet’in önüne kurulan barikatlar, savaşlar, akan kanlar...
Şimdilerde pek zikredilip sosyal hayatta şahit olmasak da bir anda biteceğine inanmadığım İslamiyet’teki mezhepler, cemaatler, tarikatler Ortadoğu’nun yumuşak karnı! Dışarıdan atılan okların güdümü doğrudan bu noktalara tanımlanıyorken İslam Dünyası’nın ayrışmaya meyli de ayrı bir tartışma konusu elbette.
‘Sen benden geçtiysen ne suçu var hasrete atfedilen yolların’ mantığıyla şunu söylemek istiyorum; mezhepler, cemaatler, tarikatler, aşiretler, aileler ve benzeri daha nice başlığı türetip üzerinde savaşmaya niyetliyse Ortadoğu, gelen vurur giden vurur elbet!
Benim dinimi öğreneceğim tek yer Kuran dedim kendimi bildim bileli. Ki İzmir’de büyürken FETÖ’nün yakın markajına ve sıkıştırmalarına rağmen daha o yaşlarda bile ‘aman benden öte durun’ dedim her cümlemde... Namazımı, abdestimi, örtünmeyi Kuran’da yazan çerçevede yapmalıyım... Birilerine göre değil Allah için BEN istiyorum diye yapmalıyım... Ona, buna, şuna yaranmak veya bir grubun etiketi altına girip maddiyata dair nemalanayım diye de değil! Yapayım da ruhen ve vicdanen huzur bulayım diye yapmalıyım! Gençlik yıllarımın kabusu FETÖ denen bu oluşum taa o zamanlardan tehlikeliydi aslında!
Evlerde, okullarda, salonlarda toplanan insanlara ‘sözde’ Müslüman olmanın gerekleri anlatılıyordu! Eli yüzü düzgün, konuşma becerisi iyi gençler birer birer keşfedilip abi-abla yapılıyordu ücretler verilerek. Bunca çaba ne içindi peki? Bu kadar büyük bir ağı kimler koordine ediyordu? Bu kadar para nereden geliyordu? Bu ağda ön planda neden hep akademik kariyeri olanlar vardı? O ağa katılanlar sınavlar, atamalar, terfiler, ihaleler ve yurtiçi-yurtdışı başarı hikayeleriyle her geçen gün büyürken katılmayanlar neden hiçbir yerde yer alamıyordu? Hepsi bir yana da bu ülkenin insanına dinini anlatmak için bir oluşum neden Diyanet’in görevini üstleniyordu?
Velhasıl-ı kelam PKK yetmiyormuş gibi bu ülke FETÖ’yle de tanıştı acı pek çok vesileyle! Kürtleri bu ülkeden ayırmaya çalışan PKK, etnik kimliği malzeme etmişti. FETÖ de din maskesini kullanarak Türkiye’ye oklarını yöneltmişti. Hatta kaba bir tabirle PKK Kürtleri, FETÖ de ülkeyi terörize etti!
Acılar bazen iyidir daha büyük yanlışlardan dönmek, güçlenmek, kenetlenmek için. Kıtalar, ülkeler, dinler arası ayrışmadan daha tehlikelidir mezhep ve cemaatlerin güç savaşları! Şu an Irak ve Suriye üzerinde gördüğümüz tablo bu duruma en son örnek. O bölgede giderek artan bir Şii gücü var. Yıllardır Suriye’de süren çekişmelerin sonucu olarak Şii-Sünni ayrışması aleni ortaya çıktı artık! Irak’ta İran menşeili Şii gücü her noktaya hakim ve her geçen gün güçleniyor bu etki! Peki Şiiler güçlenirse onlara bırakırlar mı o toprakları? Elbette hayır! Sonrasında Şiiler arası ayrılmaları başlatırlar oyunlarla. Ki Irak’ta uzun zamandır başladı!
Avrupa’ya da bakalım. Neredeyse her cami bir cemaat olmuş durumda! Camiler üyelik sistemiyle işliyor gibi! Herkes kendi camisine gidiyor! Çocuklarını oralara gönderip dini eğitim almasını isteyen aileler ‘oralarda verilen dini eğitimin içeriğini’ ne kadar biliyor? FETÖ’nün Avrupa bilhassa da Almanya’da bu oluşumlar vasıtasıyla etkisinin halâ devam ettiği de söyleniyor!

İçimizde FETÖ’nün yaşattığı dumanı üstünde bunca derin acı varken önümüze de yeni yeni mezhep-cemaat-tarikat-barikat-aşiret vb oluşumların gelmemesi için tedbirlerimiz daha katı ve daha kalıcı olmalı...Ve en önemlisi de sessiz sedasız devlet kademelerinde güç bulmaya çalışan dini başlıkları kullanan oluşumlara asla ve asla geçit verilmemeli!