Çobanlık bana hep ilginç gelmiştir. Sanki annem bir daha doğursa, kesin çoban olmayı seçermişim gibi geliyor bana. Sebebini bilmiyorum, ama öyle.
Çocuk daha emeklemeye başlar başlamaz, evdeki kavgaların gürültüsüyle irkiliyor. "Salak mısın?" diye bağıran bir baba, "Defol git!" diye çığlık atan bir anne...
Tesis gezisine eşlik eden üniversite hocalarından biri özel bir bitki gösterdi ve neyi hatırlattığını sordu. Sadece bitkinin adını sorduğunu sanarak bir cevap verdim
Kadının yalanlarına inanan, sırf sevdiği kadını üzmemek için kendi hayatını gözünü kırpmadan feda eden bir adam bu. Başına ne geldiyse kadın yüzünden geliyor.
Sayın rektör bundan öncede memleketimizin yine önemli değerlerinden Kahtalı Mıçe'yi hayattayken onurlandırmış, adını bir fakülteye vererek ölümsüzleştirmişti.
Yaşadığımız büyük bir talihsizlikti. Ama bu karanlığın içinden yeni nesil için bir ışık çıkarabiliriz. Onlar, daha yaşanabilir, daha umut dolu bir kent görmeli.
Abdulgafur Büyükfırat hocamızın vefat yıldönümünde, eğitim dünyasının iki kıymetli ismini daha anmak istiyorum: Ali Bozkurt ve Zeki Gül.
Tek başına hayata tutunmaya çalışan çocuklarının gözlerine bakarken. Çünkü birçok evde çocuklara yön veren, duygulara rehberlik eden, ilk siper olan hep annedir
İlk başta "insan" sanırsın, sonra anlarsın ki aslında kurbağa gibidirler; kaygan, pürüzlü, sana zarar vermeyecekmiş gibi duran ama bir anda sıçrayıp seni şaşırtan türden.
Utanmak, insana değer katan önemli bir duygudur. Faydalıdır çünkü kişiyi hatasını fark etmeye ve düzeltmeye yönlendirir.
Yıllardır memleketim insanının neden proje üretmediğini, ürettiği projeleri neden hayata geçiremediğini konuşur dururuz.
Peki, bir daha karşılaşsam aynı riskleri tekrar göze alır mıyım? Muhtemelen evet, yine yaparım. Çünkü bu hikâyeleri yalnızca bugünün insanı için değil, yarın...
Bu bağlantı sizi https://www.gapolaygazetesi.com dışındaki bir siteye yönlendiriyor.