Bugün dini ritüel ve metafordan arındırmak ne kadar yanlışsa dini ritüele ve gösterişe boğmak da o kadar yanlıştır

İbadetlerin psikolojik boyutu yanında elbette sosyolojik boyutu da var. Bu iki boyut tarih boyunca hep birbirini dengeleyerek gelmiştir. MAncak tarihin hiç bir döneminde din/dini ibadetler bugün olduğu gibi propagandaya veya kampanyaya dönüşmemiştir.Bu denli çok hacı, hoca, şeyh enflasyonu yaşanmamıştır. Bu denli çok cemaatlere bölünmemiştir. Din halk nezdinde bu denli tartışılmamıştır.

Medreselerde/ünivesitelerde tartışılmış, halkın kafası karışmasın diye tartışmalı konular hep medrese içinde saklı kalmıştır. Medrese dışına taşınmamıştır. Örneğin biz İmam Hatip'te okurken tartışmalı İslami mevzuları sınıfta hocalarımızla konuşur tartışırdık. Hocalarımız bu mevzular avamla/halkla konuşulmaz diye tembih ederlerdi.

Mesela dikkatimi çeken noktalardan biri de son yıllarda ibadetlerin bir gösterişe, bir propagandaya dönüşmesi. Adam fakire yardımcı oluyor bir de yanında fotoğraf çekiyor. Belediye başkanları yardım dağıtıyor yardım paketine adlarını yazıp resimlerini koyuyorlar. Oysa devletin yardımında kurum adı geçer, şahıs adı değil.

Din gösterişe dönünce artık her iyilik propagandaya dönüşür. Sağ elinin verdiğini sol elin görmeyecek hadisinin bağlayıcılığı kalmaz. Bakıyorsunuz adam Cuma'ya gidiyor sosyal medyada namazını eda ettiğinin resmini paylaşıyor. Sanki birilerine ispat etmek zorunda. Hacc'da yaptığı ibadet ve seyahat sayısınca fotoğraf paylaşıyor. Resim çekme hevesi ibadet hevesini geçmiş adam farkında değil. İnsan ruhu hiç bir dönemde bugün olduğu kadar ifşacı olmamıştır. Çünkü teşhircilik ve röntgencilik sosyal medya aracılığıyla meşrulaşmıştır.

"İbadetin de kabahatin de gizlisi makbuldur" diyen ecdadın çocukları artık ibadetin de kabahatin de ifşasını makbul görüyor. Örneğin son zamanlarda "sabah namazında falan camide buluşalım" yahut "ailecek falan camide sabah namazı kılalım" gibi iyi niyetli paylaşımlar görüyorum. Bunları özendirmek için yapıyorlar. Oysa dini özentiden kurtarıp öze dönüştürmeli. Kampanyalarla namazı, ibadeti güya sevdirmeye çalışıyorlar. Bence kitleleri yönlendirme, algı oluşturma, propaganda devletlerin başvurduğu bir araç. Siyasal bir dil ve metot! Din siyasal dile sığındıkça özünden uzaklaşır.

Din dili bambaşkadır. Daha çok ahlak ve eylemle kendini gösterir. Ayrıca Tanrı'nın/ dinin propaganda veya kampanyaya ihtiyacı yoktur. Çünkü bütün kâinat onun zikreder! Onu anlatır. İnsanlar hikemi/irfani bakabilirse o ruhaniyeti görür. Propaganda, kampanya dini hayata girdi mi, artık o dini olmaktan çıkar, ruhaniyetini kaybeder.

Altı yaşındaki İbrahim peygamber aklıyla kainatı okuyor da modern insan mı okuyamıyor?

Din kalp/gönül işidir. Orada başlar, orada yaşar, oradan diğer gönüllere yol bulur. O meşhur türküde olduğu gibi gönülden gönüle bir yol vardır. İnanç ve ibadetten kalbi/gönlü çıkarırsanız geriye kuru bir fikir veya ideoloji kalır. Ruhaniyetini kaybeder bugün olduğu gibi vaizlerin, teologların, ideologların, demogogların,sosyologların ve siyasetçilerin diline düşer....

İbadet kampanyaya dönüştüğünde değil içselleştirildiğinde anlam kazanır. Bütün propaganda ve kampanyalar bir şimşek çakması gibidir; bir anda var olup bir anda yok olurlar.

Propaganda anlık veya belli bir zaman dilimi içindir. Din insan var oldukça vardır. İbadetleri kalıcı ve sürekli yapmak istiyorsak kampanyaya, kumpanyaya, furyaya değil, bir gönül hareketine dönüştürmeliyiz. Örneğin bugün, bir yanda kampanya sonucu çoğalan başörtülü kadınlar, diğer yanda başörtüsünü açan kadınlar kızlar. Bir yanda meydanlarda göbek atan kadınlar diğer yanda göbeği açık dolaşan genç kızlar...

Örneğin baş örtüsü hiç bu kadar ayağa düşmemişti. İdeolojik olarak takanlar da bile bir ağırlığı vardı. Bugün dini olarak takanlarda o ağırlık yok! Zamanın ruhuna teslim olmuş dindar ve seküler kitleler! Arafta kalmış ruhlar! Necip Fazıl'ın " güneşe göç var da kalan biz miyiz?" şiirinde olduğu gibi örtünmek ve açılmakta geri kalmamak için bir yarış içinde kadınlar. Başörtü artık örtünen için de açılan içinde bir furya!

Bir kampanya! Örneğin 80'li yıllarda hidayete erme furyası yükselişe geçmiş, artistinden dansözüne, Hıristiyanından Yahudisine, komünistine kadar hidayete erenlerin hikayelerini okuyorduk. Şimdi de bir yanda namaz kampanyaları, tarikat ve şeyh reklamları diğer yanda namazsız, zekatsız, kurbansız ve yolunmuş kuşa çevrilmiş, ruhaniyetsiz İslam propagandası... Ayrıca toplu dinden dönmeyi andıran satanizm, ateizm, deizm, agnostisizme sarılan gençler... İki uç din anlayışı iki farklı din propagandası. İlki iyi niyetli halkı namaza alıştırma kumpanyası diğeri sekülerizm,deizm, ateizm karşısında çaresizlikten dolayı dini dünyevileştirme çabası...

Bu modern dünyada kan kaybeden dini ayakta tutma gayretidir. Ayrıca bu yalnızca Türk toplumunun sorunu da değil aynı zamanda Arap toplumunun da sorunu. Arap gençleri de Türk gençleri gibi dini sorguluyor.... Büyük bir kavram kargaşası yaşıyorlar.

Bugün dini ritüel ve metafordan arındırmak ne kadar yanlışsa dini ritüele ve gösterişe boğmak da o kadar yanlıştır. Elbette ritüelsiz metaforsuz bir din, ne kadar dindir o da ayrı bir mevzu! Ancak gelinen bu noktada çürüme yaşayan bir toplum! Ahlaki değerleri dibe vurmuş yığınlar. Kafası karışık bir kuşak! Ve İslami kavramlarla bugünü özetleyecek olursak ifrat ve tecrit arasında gidip gelen bir dini anlayış! Trajik olan ise hakikatle yüzleşmekten korkan Müslümanlar.