"Gelin Canlar Bir Olalım!.."

Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli

2017 yılı, Malatya, Darende, Adıyaman ve Kayseri üzerinden Nevşehir ile süren bir haftalık manevi ziyaret seyahatimin sadece Hünkar Hacı Bektaş-ı Velimizi ziyaret gününü hemen akabinde yazmadım. Yazamadım. Orada büyük tehlike atlattım, çetin bir imtihandan geçtim. Peş peşe süren o hengamede ağzımdan çıkmaması gereken bir cümle çıktı maalesef. Çok korktum, pişmanlıkla alevler içinde yandım. Camide bütün gece ağlayarak af diledim.

Yaşadıklarımı yazmaya bile korktum bu yüzden. O bir günde yaşatılanların bir haftalık seyahatin sonunda almam gereken dersler olduğunu anladım çok şükür. Ve sadece yaşatılan her şey gibi, başkalarına da ders olması sebebiyle yaşatıldığı, yazmamın da görev olduğu hissiyle yazmaya karar verdim. Hataya düşmekten yine yüce Rab'bime sığınarak...

Hacı Bektaş şehrine girişimizden belliydi sanki herşey. Ana yoldan şehre giriş kapatılmıştı. Köy yollarından dolaşarak bir saatlik gecikmeyle girmek zorunda kaldık o yüzden. Darende'de olduğu gibi otobüs bulamama endişesi nedeniyle bilet ve öğretmen evinde kalacak yer ayarlamaya öncelik vererek, biraz da duş alıp, üzerimi değişip temiz gitmeyi arzu etmem sebebiyle bir saat daha zaman geçti.

Tam dergahın önüne adım attığım saniyede orada bulunan kalabalıkta bir kişinin bu tarafa gelin basın açıklaması başlıyor çağrısını duydum. Bunca gecikme ile saniyesinde orada bulunmamı manidar bularak açıklamayı dinlemem gerektiğini hissettim ve sonuna kadar dikkatlice dinledim. Yarayı kaşımanın riski, gereksizliği nedeniyle ayrıntıları yazamayacağım. Açıklama bitip kameralar başka tarafa yöneldiğinde, tek tek kişilerle röportaja başlandığında çok büyük talihsizlik olan bir iki ayrıntıya tepkimi dile getirmem gerektiği hissi ile, çok edepli, yapıcı, güzel bir üslupla söz hakkı istedim.

Açıklamayı yapan başkan ile etrafındaki on beş kadar kişi duyabildi söylediklerimi. Rab'bimizin lütfu ile öyle güzel ifade ettim ki başkan hayran hayran dinlemek durumunda kaldı.

Özet olarak tepkilerim, ne alevi, ne sünni, ehlibeyt sevdalısı bir Muhammedi olduğum bildirimi ile açıklamanın, büstü önünde yapıldığı Hünkar'ın "Gelin canlar Bir Olalım!." çağrısına aykırılığı, Hz.Ali'mizin öldürüleceğini bildiği halde camiye gitmekten, namazdan imtina etmediği gerçeğine rağmen camilerden başka bir inancın ibadethanesi olarak söz edilme talihsizliği, ezan, namaz, cami düşmanlığının anlaşılmazlığı idi. Haklı tepki sözlerimi duyanlardan sadece yaşlıca, oldukça çeçeron tavırlı bir hanım tepki göstererek engel olmaya kalkıştı ancak onu da son derece düzeyli bir cümle ile bertaraf ettim çok şükür.

Konuşmam bittiğinde başkan bir şey söyleyebilme gayretiyle, büyük bir gafletle, "Hz.Ali hiç bir zaman camiye gitmemiştir, namaz kılmamıştır. "dedi. Bu talihsiz cümleden sonra size söyleyecek sözüm olamaz dedim. Alevi umre oda arkadaşımın muhteşem sözü, "Ali namaz kılmışsa ben de kılarım!." ı ekleyerek oradan ayrıldım ve camiye gidip ikindi namazımı kıldım. Dinleyenlerden görebildiğim üç beş kişinin yüz ifadesinde gördüğüm soru işaretleri onca riski göze almaya değdiği hissine neden oldu çok şükür.

Camiden çıktığımda kalabalık iç avluda sazlar çalarak törenlerine devam ediyordu. Büyük bir samimiyetle izlemeye başladım. Avluya girdiğimi gören tepkime tanık olan çeçeron kadın birden bağırmaya başladı. Benim oradan kovulmamı istiyordu. Yine yüce Rab'bimizin lütfu ile son derece selim bir halle, doğal yüz ifademle izlemeye devam ettim.

Kendisi oturduğu yerden kalkıp gelip tepkisini göstermeye cesaret edemedi ki yanındaki daha genç olan hanımı görevlendirdi beni kovmak için. O esnada yine yüce Rabbimizin müdahalesini hissettim şükürler olsun. Genç hanım hışımla iki metre kadar yanıma geldiği halde, yüzüme bakar bakmaz birden yüz ifadesi değişti. Müthiş bir sevecenlik ifadesi oluştu yüzünde, "aay !.." der gibi baktı yüzüme, beni sevdi, kötü davranmaya, kovmaya gönlü el vermedi. Başını önüne eğip elindeki telefonla meşgul olur rolü yaptı. Sevecen bir tebessümle karşılık verdim o güzel kardeşime, arkamı döndüm, türbeye girip ziyaretimi yapmak istedim.

Ne oldu ise o anda oldu!.. Bu kez de türbe ziyaretinin kapandığı söylendi görevli hanım ve bey tarafından. Sabah kaçta açılacağını sorduğumda saat sekizde cevabını aldım. Benim otobüsüm 07.30 da hareket edecekti, bu durumda buraya kadar gelip Hünkarı ziyaret edememekle karşı karşıyaydım. Bu beni çileden çıkardı ve iki saattir süren hengamenin de yarattığı zorlanma sonucu acıyla görmeden gitmeyeceğimi ifade ederken ağzımdan o çok yanlış cümle çıktı maalesef. Yüreğim cayır cayır yanmaya başladı...

Hemen toparlamaya çalıştım, iki görevliye de durumumu ifade ederek onların nezdinde Rab'bimizden ve Hünkar'dan af diledim. Ağlayışımı, samimiyetimi gördüklerinden olsa gerek görevliler türbeye girmeme izin verdiler Allah razı olsun.Türbe başında fotoğraflarımı bile çektiler sağ olsunlar, o fotoğraflarda o yüzden ağlıyordum.

Dışarı çıkıp, Derman Hocamızın önerisi olan orta avludaki dut ağacından yemek üzere yaprak düşürmeye çalıştım. Dut ağacının yarısının kurumuş olmasına çok üzüldüm. Bana bir parça yaprak ve bir yarı ham dut verdi Hünkar şükürler olsun. Daha hamsın dedi sanki bu vesile ile. Dersimi, öğüdümü aldım çok şükür.

Akşam namazını kılmak üzere ezanı beklemeye başladım. Hava kararmaya başladığı halde ezan okunmuyordu. Çok tedirgin edici bir histi. Ezan neden okunmazdı ki. Avludan çıkıp camiye gitmek istedim ancak bu kez de kapı kapalı çıkış yasak dendi iri yarı görevli bey tarafından. İyice tedirgin oldum. Detayını yazmayı uygun bulmadığım bir imtihanla daha sınanıp kazasız belasız avludan çıkabildim çok şükür.

Camiye girdiğimde dışarıdaki yüzlerce kişiye rağmen içeride sadece genç imam ve yanında fısıltı ile durum değerlendirmesi yaptıkları iki genç adam vardı. "Ezan okunmadı, benim ülkemde ezanları kim susturdu?" heyecanlı, hiddetli sorumla konuşmaya dahil oldum. "Sakin ol abla, biz de onu konuşuyoruz gel." dedi genç İmam efendi.

Dışarıdaki gurubun içinde çok tehlikeli iki yüz kadar bilinen provakatör olduğu, olay çıkarmak için geldikleri bilindiğinden; törenlerinin bölünmemesi gayesiyle akşam ve yatsı ezanının okunmaması başvurularına müftülük tarafından olumlu cevap verildiğini, çok dikkatli olmamız gerektiğini öğrendim ve bir kez daha yanmaya başladım. İyi bir şey yapmaya çalışırken ne büyük bir risk aldığımı, önüne geçilemez bir kıvılcımın sebebi olmuş olabileceğimi, yine yüce Rab'bimizin koruduğunu anladım şükürler olsun.

Genç imam ve diğer iki genç adamla fısıldaşarak konuşma anlarında çok korkunç hisler yaşadım.Yaşatıldım!. Allah korusun, sanki memleketimiz işgal altındaymış, ezanlar susmuş, biz üç beş kişi camide toplanmış neler yapabileceğimizi konuşuyormuşuz gibi hisleri gerçek gibi yaşadım. O acıyı taa yüreğimin derinlerinde hissettim. Camide bütün gece ağlayıp af diledim, şükürler ettim.

Öğretmen evine döndüğümde ağlamaktan perişan haldeydim.Tefekkür edip bütün bunların yaşatılma sebebini ve ne yapmamın beklendiğini bulmaya çalıştım. Bir hafta daha beklemeye karar vererek en doğru şekilde ifade edebilmek için dua etmeye devam ettim.

Gönlüme doğan sonuç; Bundan böyle saniye zaman kaybetmeden, daha çok hizmete odaklanmamız, çok daha dikkatli olmamız. Anlık bir gafletle, ağzımızdan çıkan bir yanlış cümle, söz ile hem kendimizin Rab'bimizden uzaklığa savrulmamıza, helak olmamıza hem de güzel ülkemizin geçmekte olduğu kritik süreçte çok daha zor durumlarla karşı karşıya kalmasına sebebiyet verebileceğimizin idrakiydi. Gerçek hayatta ya da sosyal paylaşım platformlarında düşünmeden söylediğimiz, yazdığımız her cümle, her kelime potansiyel bomba olabilir, bir kıvılcımla hepimiz yanabilir bir haldeyiz ne yazık ki. Her konuda olduğu gibi bu konularda da namaz niyaz ile sürekli yüce Rabbimize sığınarak çok dikkatli olmalıydık.

Anlatmaya çalıştığım dış kaynaklı provakatörlere karşı çok uyanık olmamız gerektiği. Hepimiz müslümanız elhamdülillah. Muhammed'imiz de bizim, Ali'miz de. Üstelik biri ilmin şehri diğeri kapısı ve İslama hizmet için omuz omuza savaşmışlar iken ayrımcılık kadar saçma bir şey olamaz elbette. Benzer pek çok dış kaynaklı tuzakla, riskle karşı karşıyayız maalesef.

Yüce Rab'bimiz bilerek bilmeyerek hem kendimize hem ülkemize, milletimize zarar vermekten, düşmanların ekmeğine yağ sürmekten korusun, birlik içinde imanımıza ve vatanımıza sahip çıkabilmeyi, hep birlikte asrı saadete kavuşabilmeyi, bu zor süreçte milletimize, İslama, insanlığa hizmet edebilmeyi, insanlık alemini de asrı saadete taşıyabilmeyi nasip eylesin. Amin Ya Rab'bi!..

Adevviye Şeyda Karaslan

12 Temmuz 2017 / Salihli

Bozdağların eteğinden sevgilerimle...