Hararetli bir tartışma var; bira fabrikasının yerine yapılacak olan cami ya da mescitte namaz kılınır mı diye soruyorlar

Çay bahçesi-kahve karışımı bir mekânda bir arkadaşı bekliyorum. Çayımı içerken istemeden de olsa yan masada okey oynayanların sohbetine de kulak misafiri oluyorum. Konu; diyanete devredilen tarihi bira fabrikasının binaları.

Hararetli bir tartışma var; bira fabrikasının yerine yapılacak olan cami ya da mescitte namaz kılınır mı diye soruyorlar birbirlerine.

İçlerinden biri, oraya yapılacak olan caminin çeşmesinin suyu ile abdest bile almam diyor.

Bir başkası, bir başka yerde abdest alsan orada namaz kılar mısın? diye soruyor?

Namaz kılarım ama mabalı günahı Diyanet'in boynuna olsun diye dua ederim diyor...

Bir başkası, eğer vakit kaçacaksa içinde değil ama dışında namazımı kılabilirim diyor.

Ha içinde kılmışsın ha dışında, ne fark eder ki diye itirazda bulunuyor bir başkası, sonuçta hepsi bira fabrikasına ait yer değil mi?

O saate kadar sessiz kalan bir başkası, olum tövbe denen bir şey var, kötü olan bir şey ömür boyu hep kötü olarak mı kalacak? diyerek okeyi vuruyor...

Diğerleri taşları yeniden kararken kendi aralarında,

Olum bu insan mı ki tövbe etsin, binadan bahsediyoruz diyerek karşı itirazda bulunuyorlar...

Okey masasında hem soru soruyorlar hem fetva veriyorlar hem de öyle olmaz böyle olmaz diyerek kendilerinin vermiş oldukları fetvaları beğenmiyorlar. Yalnız bütün bunları yaparlarken gözlerini ıstakadan ve taşlardan asla ayırmıyorlar birbirlerinin yüzlerine bakmıyorlar.

Ben bir yandan çayımı içiyor diğer yandan arkadaşı bekliyor öte yandan okey masasında diyanete devredilen bir fabrikasının yerine cami yapılacaksa eğer orada neler yapılıp yapılmayacağını tartışan okeycilerin tartıştıkları konunun garipliğini anlamaya çalışıyorum...

Yalnız birbirlerine teşekkür eder gibi ettikleri galiz küfürler yüzünden fazla duramayacağım...

Nasıl bir belaya düştüm anlamış değilim; yer değiştiriyorum...

3 Eylül 2019

***

Beklediğim arkadaş, hatırını kıramadığım için kısa bir süreliğine de olsa aktif siyasete girdiğim, birlikte yol yürüdüğüm, 20 yılı aşkın bir zamanda bir tek gün olsun incinmediğim, Erdem Caddesi'ndeki muhasebe büromuzda birçok gece şiirler okuyarak sabahladığım, ikindi sonralarında çay demleyip şehrin dışındaki su kenarlarına gittiğim, günün her saatinde rahatlıkla aradığım, her konuda sohbet edebildiğim, neredeyse hemen hemen her gün telefonla görüştüğüm, birçok yazımı paylaşmadan önce kendisine gönderdiğim, kitaplarımı çıkmadan önce kendisine okuttuğum, yoldaşım, sırdaşım Sevgili dostum Nedim Taylan'dı. Her hatırası dün gibi taze duruyor bende, her an karşıma çıkacakmış da güler yüzüyle kucaklaşacakmış gibi...