'Nefes alamıyorum..'
Bu cümleye takıldım yutkunmak istedim, derin derin nefes almaya çalıştım, beceremedim o görüntüyü izleyince. 
Nutkum tutuldu âdeta.
Sanki göğsümün ortasında bir ağırlık, baskı var gibi hissettim o an.
"Nefes alamıyorum, yapmayın, öldürmeyin beni"
"Anne"
"Annee"

Televizyon kanallarında, sosyal medyada, bir insanın dünyanın gözleri önünde polis marifetiyle öldürülüşüne, katledilişine, o şiddet görüntüsüne defalarca şahit olduk.  (siyah, beyaz, sarı benizli fark etmez)
Anlayamadığım şey polisin gözaltına aldığı, ellerini arkadan kelepçelediği, yere tersten yatırarak hareketsiz bıraktığı, silâhsız, kaçma şüphesi dahi olmayan bir insanı boğazına dizlerini bastırarak neden öldürmek istediği ve öldürdüğü?
Bu şiddet, bu nefret, ve ırkçılık,  ABD polislerinin ne kadarında var?
İnsanlar şüpheli zannıyla ya da şüpheli şahsa benziyor diye öldürülebilir mi bu durumda?


Polis teşkilâtı nasıl çalışıyor?
Nasıl yetiştiriliyorlar?
Bu Afro Amerikalı nefreti "KLU KLAN" örgütlenmesinden bu yana içlerinde halâ var mı,  bu anlayış günümüzde halâ  yaşıyor mu?
Bir insanın bir insana renginden dolayı bu kadar nefret duyması, öldürebilecek kadar nefret etmesi mümkün mü?
Kızılderilileri yerlerinden yurtlarından sürmüş, Afrikalıları ülkelerinden gemilerle getirerek  köle  pazarlarında dişlerine bakarak  satmış, tarlalarında bir kap yemeğe çalıştırmış, eşek den daha az değer  vermiş bir milletten özgürlükler anlayışı  beklenebilir mi?
Yıllar önce "KUNTA KİNTE" adlı bir dizi izlemiştim Afro Amerikalıların özgürlük mücadelelerini, çiftlik sahibi beyazların vahşet ve şiddetini siyahilerin üzerinde nasıl acımaksızın uyguladıklarını üzülerek görmüştüm.(Dizinin sonunda güyâ özgürlüklerine kavuşuyorlardı) 
Öyle etkisinde kaldım ki,  oturup mücadeleyi  araştırdım.
"KLU KLAN"'ın  başlarında yine Amerika'lı  polisler eliyle kurularak siyahilerin evlerinin basıldığ, bir avuş beyazın engel olmaya çalışsalar da ateşe verilerek insanların canlı canlı yakıldıkları, yakaladıkları genç siyasileri ağaca bağlayarak ateşe verdikleri ve büyük bir zevkle karşısına geçip izledikleri fotoğraf kareleri  halâ hafızamı rahatsız eden,  ırkçı görüntülerindendir. 
Dünyaya demokrasi dersi veren,  demokrasi havarisi kesilerek "Ortadoğu"'yu ateş çemberine çeviren, adına da Arap Baharı diyen ABD'nin aslında genlerinden getirdikleri vahşete şiddete meyilli oldukları, ruhlarında  değil demokrasi anlayışı,  ellerinden gelse Birleşik Devletler yerine ülkeyi  Diktatörlükle yönetmek istedikleri Trump yönetimiyle ortaya çıkmış görünüyor.
Dünya şokta.
ABD alev alev yanıyor, izliyoruz medyadan.
Her yerde  polis şiddetine karşı halkın isyanı, dip dalga gibi katlanarak çoğalıyor.
Giderek tüm Avrupa  ülkelerine yayılan gösteriler aslında sadece siyahilerin değil, hiç kimsenin güvende olmadığının, böyle hissedildiğinin bir görüntüsü, kanıtı gibi.( hak aramak tüm  demokratik ülkelerde  bir kazanımdır.Her türlü yağma ve talanı şiddetle reddederim) 
Hiç bir ülkenin vatandaşı sessiz kalmıyor bu ırkçı Faşist anlayışa.
Korona günlerinde işsiz aşsız kalan insanların isyanı hele bir de  ırkçılıkla birleşince, önünde durulmayacak bir güç, isyan ve sinerji yaratıyor.


Dalga dalga çoğalan, büyüyen,  baskıcı rejimlere karşı ortak ses yükseltilen bu eylemlerin altında yatan  düşünce, aslında dünya insanının karşı duruşunun, isyanının sadece Totaliter anlayışa, ırkçılığa değil "Kapitalizm"e de isyanı bu.
İnsanın para karşısında hiç bir değeri yok.
Nefes alamıyorlar George FLOYD gibi.
Yürüyüşlerin sloganı da bu.
"Siyahilerin hayatı önemlidir" diye başlayan eylemler ortak bir dil buldu sonunda.
"Nefes alamıyoruz"
Beyaz insan da aynı, Sarı ırk da, Siyasiler de.
Tıpkı "KUNTA KİNTE"gibiyiz hepimiz.
Siyah, beyaz, sarı  artık renkler fark etmiyor. Kapitalizm'in çarkı herkese eşit mesafede.
İnsanı öğütüyor dişlileri arasında.
"Patronlar rejimleri"  var artık dünya ülkelerinde.
Dünyayı zenginler yönetiyor.
Seçiyor,  paralarıyla seçtiriyorlar, alaşağı ederek indiriyorlar.
Onlar kimi isterse, kazançlarına kârlarına, hisselerine  kim çomak sokmayacaksa o.
Dünya nüfusunun gereğinden fazla arttığını görünce aralarında birleşiyorlar bu "patronlar rejimi"
Paranın efendisi, paranın Tanrısı bunlar.( kâbesi para olanların tavafı da zenginlere olur) 
Yapay felaket gönderiyorlar, bunlara göre insan hayatının hiç bir önemi yok.
Daha da ileride insan yerine para ödemiyecekleri, sosyal güvenceleri olmayan, dilediklerinde imhâ edecekleri  insan görünümlü robotlar yaratacaklar( yarattılar da) 
İnsanı sevmiyorlar, apaçık belli.
Bir tek paralarının, yatırımlarının geleceği var onlar için.
Dünya halkları ayaklandı ise işte bu yüzden.
Minnesota'da polis şiddeti sonucu öldürülen George FLOYD sadece fitili ateşleyen bir unsur oldu 


Dünya şokta.
Gücü elinde bulunduranlar daha demokratik olmaları gerekirken neden seçildikten sonra halka sırtını dönerler ve giderek şiddete meyil ederek faşist kafalı olur çıkarlar.
Neden?
Halka ona daha güzel, daha  refah içinde yaşayacakları bir düzen vaad edenler, iktidar olduklarında patron mantığı ile yönetiyorlar ve halkı bir düzen oluyorlar.
Demokratik usülle seçilerek demokrasiyi rafa kaldırıyor larsa orada bir zulüm, orada şiddet ve ırkçılık gelişiyor.
Gelişmiş toplumlar demokratik rejimi tercih ediyorlar.
Siyasiler  demokrasilerde toplumun beğenisini kazanıyorlarsa seçime hile hurda karıştırmadan seçiliyorlar. 
Yok "Hitler" gibi Demokrasiyi araç olarak görüyorlarsa 
Totaliter rejimin istasyonunda inilecek bir şey olarak  gördükleri tramvaydan  demokrasi anlayışından vazgeçilerek, toplumu indirmeye çalışıyorlar.
İlk olarak rejimi denetleyen kurumlardan başlıyor içini boşaltıyorlar.
Sonra ülkenin kurucu iradesi  ile dalaşıyor halkı cumhuriyeti hayata geçirmiş lideri ile çatışır hale getirmeye çalışıyorlar.
Ancak demokrasiyi şiar edinmiş, seçme seçilme hür iradesini benimsemiş toplum bu ağır baskı rejiminin ileri demokrasi olmadığını görüyor.
Elde ettiği hakları,  birey olma, hür iradesiyle kendisini yöneteceği seçme özgürlüğünü totaliter'leşen seçilene teslim etmek istemiyor.
Halkına baskı kuran her idareciler demokratik seçimlerle devre dışı kalmıştır.
Dünya halklarının anlatmak istediği şey tam olarak bu.
Ben varsam varsın.
Seçmezsem yoksun.
İlle demokrasi.
Diktatörlük heveslilerin sonu tarih boyunca hep hüsran olmuştur 
İnsan onuru her türlü baskıyı, şiddeti, vahşeti  yener.
Kimi covid 19 'la, kimi polis şiddetiyle öldürülüyorlarsa da.
Halk uyanmaz sandıkları  derin uykusundan uyandı.
Bunu yakın zamanda  Abd deki seçimlerde göreceğiz.
Avrupa ülkelerinde de bir karşılığı olmalı.
İnsan hayatını değersizleştiren, Covid 19 salgını devam ettiği, tehlikenin henüz  tam olarak geçmediği halde yaşamı tercih etmek  yerine ekonomiyi tercih eden Başkanların çöküşünü, sonunu.
Yok öyle hileli hurdalı seçim. 
Yok öyle yağma..(neşe)