Reklâm ve filmlere bayılıyorum. Reklâm ve filmler beni mutlu ediyor. Bazen film ve reklâm yapımcılarını gerçekleri yansıtmadıkları için ilgili makamlara şikâyet etmeyi düşünüyorum. Hatta mahkemeye vermeyi düşündüğüm de oluyor. Ama beni mutlu ettikleri için vazgeçiyorum. 
Nasıl mutlu olunmaz ki;
Tanıtılan mal, hizmet, kurum, kuruluş çok güzel... Filmler dört dörtlük!
Reklâmda bankaya giriyorsun bütün personel gülücükler saçıyor. Oturtacak yer bulamıyorlar. Kredi talebin oluyor. Daha fazlasını vermek için çırpınıyorlar. Çay kahve ve hal hatır sorma arasında işin olmuş mutlu bir şekilde ayrılıyorsun. Hatta bu kadar ilgi seni mest ediyor olmalı ki, işinin bitmemesini istiyorsun.
Öyle bir otomobil üretilmiş ki, anılan otomobilin sahibine karada, havada, denizde ölüm yok. Hem de peşin fiyatına faizsiz. Buldukça ödesen de olur.
Evini, iş yerini, otomobilini, hayatını, emekliliğini sigorta ettirmişsin trilyoner iş adamları gibi tatlı bir emeklilik geçiriyorsun. Sigortasız yaşayan insanlara acıyorsun. Küçük bir kazada bile yakın akrabalarından evvel sigortan yanında, arkanda, beklediğinin üstünde bir para banka hesabına yatmış bile...
Çağımızın harikası tencere ve fırınlar birbirinden güzel yemekleri adeta kendi kendine yapıyor ve masana getiriyor.
Son çıkan ya da başına “yeni” sözcüğü getirilen ilaç ve deterjanlar her türlü pisliği elini bile sürmeden pırıl pırıl temizliyor. Eşyan ambalajından çıkardığın günkünden bile temiz oluyor. Eğer inanmazsan isminin başına “öz” ve “hakiki” sıfatlarının getirildiği ürünleri de dene!
Güvenli, süratli yolculuk için tavsiye edilen malum marka araçlarla sevdiklerinize göz açıp kapayıncaya kadar kavuşuyorsunuz. Şoför ve yardımcıları neredeyse ayağınıza paspas oluyor.
Paranı adı hepimizce bilinen kuruluşlara teslim ediyorsun servetin her yıl ikiye katlanarak büyüyor. Çalışmana bile gerek yok. Yan gel yat. Hayatını yaşa. Bırak paranı o güvenilir kuruluşlar değerlendirsin.
Filmler ise bir başka güzel...
Sevenler sevdiğine kavuşuyor. Hatta kavuşması için konu, komşu hatta devlet var gücüyle çalışıyor.
Kötülük yapanlar cezasını hemen çekiyor. Zaman aşımıyla kurtulmak mümkün değil. Hırsızlar öldürülüyor veya yakalanıp yıllarca hapislerde çürütülüyor. Bitki ve hayvan dâhil her türlü canlıya en küçük zarar verenler adaletin pençesinden kurtulamıyor. Doğal sit ve tarihi sit alanlarına zarar verenlerin vay haline!
Hükümet bırakın suç işleyip yanlış yapanları; yanlış yapmak niyetinde bile olanın tepesine biniyor.
Düşmanlar hep yenilip kaçıp gidiyor.
Ağalar sahibi olduğu köylerde yaşayan insanlara evladıymış gibi muamele ediyor. 
Aklını kaybeden adamın aklı girdiği şoktan sonra yerine geliyor. Tekrar akıllı ve başarılı bir adam oluyor.
Gözlerini kaybeden bir vatandaşı iyiliksever insanlar para toplayıp ameliyat ettiriyor. Adamın gözleri eskisinden daha iyi görmeye başlıyor. 
Hayatını işine adayan ve harama bulaşmayan becerikli, liyakatli devlet memurları bürokrasinin en üst noktalarına kadar yükseliyor.
Vatanı için ölümü göze alan kahramanlar madalya ve trilyonluk para ödülleriyle teşvik ediliyor.
Peki, filmlerdeki ve reklâmlardaki bu güzellikler gerçek hayatta nasıl?
Ben gerçek hayatı sevmediğim için bunları pek düşünmüyorum. Hatta gerçekler nasıl bilmiyorum.
Ben reklâm ve filmleri seviyorum. Bana reklâmları sorun, filmleri sorun, hatta hayallerimi sorun. Lütfen bana gerçekleri sormayın. Mutsuz oluyorum.
Reklâm ve filmler beni mutlu ediyor.

Görüntünün olası içeriği: Rifat Karaduman, oturuyor, masa ve iç mekan