Biliyorum, uzun bir yazı, okurken sıkılacaksınız ama okumanızı isterim zira bildiklerinizin yanında bilmedikleriniz de var...
İlk iki paragrafı biliyorsunuz ancak konuyu özetlemek bakımından tekrarlamam gerek. 
Rumların Kıbrıs Türklerine karşı başlattığı mezalimi durdurmak için 7 Ağustos 1964 tarihinde, Eskişehir'deki hava üssünden dört jet havalanır. Bu jetlerin birinde Yüzbaşı Cengiz Topel bulunuyordur. Cengiz Topel'in F100D jeti, ikinci dalışına hazırlanırken vurulur.
Alevler içindeki uçaktan paraşütle atlamayı başaran Yüzbaşı Cengiz Topel, Türk yerleşim birimleri arasında bulunan, Peristeronori köyünün yakınından geçen bir asfalt yola iner. Tanık olan bazı Kıbrıslı mücahitlerin ifadelerine göre, hemen üzerindeki evrakları çıkarır ve yakar (Muhtemelen, yakılan bu evraklar, hedef bilgileri ve haritalardı.) Bundan sonra, Türk tarafına doğru kaçmaya çalışan Cengiz Topel'in bir ciple gelen üç Rum tarafından yakalandığı ve mermisi bitene kadar çatıştığına dair ifadeler mevcuttur.
Burada, Erenköy mücahitleriyle yaptığım röportajda da, bazı görgü tanıkları, Cengiz Topel’in uçağının Türk ve Rum mevzilerinin arasına düştüğünü, Türklerin “buraya gel, biz Türküz” demesinin yanında Rumların da gayet güzel bir Türkçe ile “biz Türküz, inanma onlara buraya gel” dediklerini, kararsız kalan Cengiz Topel’in Rumlara inanarak o tarafa yöneldiğini aktarmışlardır.
Öyle veya böyle gerçek olan, Cengiz Topel’in işkenceyle öldürüldüğüdür. Arşivimizde bulunan ancak bütünüyle paylaşamayacağım fotoğraflar bunu ortaya koymaktadır. Topel’in cansız bedeninde, çok sayıda darbe izi; vücutta farklı yönlerden ve kısa namlulu bir silahla yakından ateş edilerek oluşturulmuş kurşun delikleri ve ameliyat izleri mevcuttur. 
Bazen birileri Anavatana laf ettiğinde, Ayşe’nin niye geldiğini sorguladıklarında, Kıbrıs yüzünden birçok ambargoyla karşılaşmış olan Türkiye ve şehitler adına üzülür, “gelmeseymiş keşke…” derim. Sonrasında da damarlarımızda taşıdığımız kanın, aynı soydan geldiğimiz, Osmanlının emaneti olan, toprak bekçilerini tek başına bırakmamıza izin vermeyeceğini düşünürüm. Türkiye her ahval ve şeraitte Kıbrıs’a gelirdi velev ki son Türk’e kadar bitecek olsa…
Ah Erenköy… 
Öyle bir kahramanlık destanı yazıldı ki orada, filmi çekilse 300 Spartalı’yı çırak çıkartır. (İnönü’nün, Türkiye’de eğitim gören Kıbrıslı Türk gençlerinin Erenköy’e giderek vatanlarını savunma talepleri üzerine “sabırlı olun evladım” diyerek Erenköy’e gitmelerine engel olması, öğrencilerin Antalya’da silah satan bir dükkanın camlarını kırarak silahlara el koyması, kendilerini Kıbrıs’a götürmesi için bir gemiyi zaptetmeleri bizzat o gençlerden birinin anlattıklarıyla belleğimde ve arşivimde kayıtlıdır.) 
Ah Erenköy…
Gencecik 30 yaşındaki Yüzbaşı Cengiz Topel, bugüne kadar duyduğum en anlamlı aşk şiirini yazan, (..Ben âşık olduğumda, ellerimi adımlarıma göre sallamayı unutmuşum...) 20 yaşındaki Hukuk Fakültesi öğrencisi Süleyman Uluçamgil, kahraman Fevayit ve daha niceleri… 

"Durup dururken simitçi çığlığı gibi/ aklıma geldi ölüm/ oysa ki benim üniversite kapısında/ dökülen yapraklara şiir yazmaktı düşündüğüm…" demiş Uluçamgil, belki de Allah’ın şehitlere nasip ettiği geleceğe dair hissiyatı ile…
Velhasıl, acıyorum bu vatan için gözünü kırpmadan ölüme koşan pırıl pırıl gençlere, hem de çok acıyorum lakin -kendi gölgesinden korkup güneşe racon kesenlere rağmen- yine diyorum ki; Bugün olsa bugün de aynısını yapardık… Hani o meselde olduğu gibi; Akrebin doğasında sokmak var diye biz kendi fıtratımızı nasıl değiştirelim...
(Ocak 1964’ten itibaren oluşturulan Erenköy Sancağında 116 mücahit savaşıyordu. Bu sayı, 21 Şubat 1964’te 20 kişinin katılımıyla 136’ya yükseldi. 31 Mart 1964’ten itibaren bölgeye Türkiye ve İngiltere’de yükseköğrenim gören Kıbrıslı Türk öğrenciler gelmeye başlamıştı. Mart ayının ikinci yarısında Erenköy’e gidecek olan ilk grup öğrenci, Türkiye’de kampa alınmaya başlandı. 20 gün, bie ay gibi kısa sürelerle silah eğitimi, pusu, baskın ve sabotaj dersleri alan öğrenci grupları, eğitimleri tamamlandıktan sonra kara yolu ile önce Anamur’a ve oradan da gizlice Erenköy’e çıkarılıyordu. Erenköy bölgesine 31 Mart tarihinde başlayan öğrenci çıkarmaları, 3 Eylül’e kadar devam etti ve on bir grup halinde toplam, 551 öğrenci ve öğrenci olmayan kişi çıktı. Süleyman Ali Erenköy’e 29 Nisan 1964’te 4. grup içinde gitmişti. Okulunu yarıda bırakarak mücahitlik yapmak için Kıbrıs’a dönen Süleyman Uluçamgil'in grubu ile Erenköy’e ulaşan 4. grupta toplam 65 kişi bulunuyordu.)

Fotoğraf açıklaması yok.

Görüntünün olası içeriği: 4 kişi, ayakta duran insanlar ve iç mekan

Görüntünün olası içeriği: 1 kişi, yakın çekim