Bizi var eden, nefsimiz, benliğimiz ve “Kendi Zatı” ndan da haberdar eden, müslüman olarak yaratan ve “İman” nasip ederek şereflendiren Rabbime sınırsız hamdolsun ki, bizi bu gün 65 yaşımızı tamamlatıp 66’ıncı yaşa erdirdi.
Zat-ı Uluhiyet’nden diliyor ve arz ediyorum ki, kalan ömrümü geçen ömrümden daha hayırlı eylesin; sağlık, sıhhat ve mutluluklar içinde, sevdiklerimle beraber tamamlayarak iman ile “ve ancak Müslüman olarak emaneti teslim etmeyi” nasip eylesin İNŞEALLAH... Amin.
Değerli dostlar Rahmetli annem beni kendi deyimi ile “İlk Yaz” da, “Otlara girmeden” doğurmuş. “Sen otlara girmeden doğdun, baban İstanbul’da çalışıyordu. İzine geldiğinde henüz kırkın çıkmamıştı, Kırk içindeydin” derdi...
Rahmetli babam da “İzinimi alıp “Güzü koymaya” geldiğimde ot biçiliyordu sen kundakta kırk içindeydin, geriye doğru hesapladım ve günü gününe doğumunu yazdırdım. 10 Mayıs 1955 te doğmuşsun” derdi...
Bizim oralarda/Çankırı’da ilkbahara ilkbahar yerine “İlkyaz” Haziran ayının bir bölümü ile Temmuz, Ağustos aylarına yaz ve Ağustos ayının yarısından (15’inden sonrası ile -ki, bu gerçekte Rumi Takvime göre (13+15=)28 Ağustosa tekabül eder- sonbahar aylarının bir kısmına “güz” kalan kısmına da Güz Sonu” deler.
Yine Haziran Ayının -mevsime göre bir kaç gün değişmekle birlikte- genelde 15’i sonrasına tarla ve meralarındaki otlar olgunlaşıp biçilecek hala gelince- yani ot biçme zamanına “Otlar” “Ot Vaatı”/ot vakti derler.
Beyanlar bir birini doğruluyor. Yani Doğum günüm kuvvetle muhtemel doğru.
Yine Rahmetli annem;
“ben “Yalnız Ev Kadınıyım”, bilirsiniz Kaynana, elti, görümce gibi bir kimsesi olmayan, sadece eş ve çocukları ile yaşayan kadınlara “yalnız ev kadını” denir. Baban İstanbul Belediyesi, Fen İşlerinde çalışıyordu, yanımda yoktu. Abilerin de evde değildiler, olsalar da bir işe yaramazlardı, küçüktüler. Herkes bahçesi yada tarlasındaydı, köyde ilaç için arasan kimse yoktu.
Buru/-Burkuntu Doğum Sancısı- tuttu bırakmaz...
Yaratana sığındım doğurdum. Yıkayıp kundağa sardım. Allahtan er ezanda ocağa ataş edip bol su ve Dene Aşı/yarma çorbası vurduydum/koymuştum. Yatsam kalkamayacağım, karnım aç, ama iştah nerede? Sırf Sütüm gelsin deyi biraz katıksız dene aşı içtim. Seni kucağıma alıp emzirdim. Allah bir süt verdi tokur,tokur emdin uyudun.
Ak pak Nur gibiydin, lakin pek zayıftın. İçim geçmiş uyumuşum. Gayrı uyudum mu, bayıldım mı bilmiyorum. Bir böğürtüye uyandım. Avluda/bahçede “aylı günlü” Bızalacı/buzağılayacak, inek vardı. Hayvan börül, börül böğürüyordu. Sanki hayvanı boğazlıyorlardı...
Bu hayra alamet değildi. Kalkayım dedim, kalkmanın imkanı yok...
Sürüne sürüne pencereyi açtım. Baktım ki, inek ters yıkılmış/ters yatmış. Yattığı yer eğimli olduğundan hayvan yekinip kalkamıyor, bızalıyamamış/buzağılayamamış acı, acı bağırıyor. Etrafta İmdat diyecek kimse yok.
Yardım edilmezse inek te yavrusu da ölecek.
Yatacak zaman değil, Lanet Kör Şeytana, Bismillah, Allahım Sen yardım et deyip kalktım. Belime, böğrüme bir şal sarıp sıkıca bağladım. Canımı dişime takıp yürümek istedim. Lakin Yürümenin imkanı yok. Başım fıldır, fıldır dönüyor. Duvarlardan tutuna tutuna bir sahana su koydum. Bir bıçak ile birlikte onları senin, yani yeni doğmuş kundaktaki bebeğimin yanına koydum. Seni Allah’a emanet ederek kapıya yöneldim. Duvarlardan yapışa, yapışa/ tutunarak aşağı indim. Dış kapı yanında baktım kürek var, onun sapına baston gibi kullanmak üzere sarıldım. Küreğe dayanarak ineğin yanına vardım. Başın düzelttin. Kulağından çekip kaldırmak istedim olmadı. Geçip kuyruğundan çektim, imkanı yok gücüm yetmiyor. Çaresiz ne ettiğimi bilmeden elimdeki küreğin sapı ile ineğin böğrüne dürttüm can elametiyle/ alameti ile Allah Tarafından inek kalktı. Sonra doğru yattı. İneğin doğurmasına yardım ettim. Buzağıyı kabından/kesesinden çıkardım. Burnuna hızla üfledim. Öynüğümü/önlüğümü çıkarıp kuruladım, inek de yalayıp kuruttu. Güneş pek güzeldi. Buzağı canlanıp ayaklandı, edükleyip/edikleyip emzirdim. Ceylan gibi alacalı, alnı sakar, kuyruğu ak, ayakları sekili pek güzel bir buzağı idi.
Allah kuvvet verdi, biraz gözüm açıldı. Avuzunu/ Ağızını almak üzere Oturup ineği sağdım...
Bu “hangi kadının Kârine?”/kimin yapacacağı, becerebileceği bir şey...
Sonra düştüm köyün diline; “tek başına evde oğlanı doğurmuş, inmiş avluda ineği bızalatmış/doğurtmuş diye...
Hey...!

Ben ne günler gördüm, ne çileler çektim. 10 tane çocuk doğurdum... sadece onların büyütülmesi bile başlı başına bir macera... Oturup anlatsam destan olur.” diye anlatırdı Rahmetli...
Bütün anneler gibi helal sütü ve alın teri ile bizleri büyütmüş, hayatı gerçekten roman kahramanlarından daha dolu geçmiş, 04 Haziran 2013 te 88 yaşında Hakka Yürümüş ve Özlemi her an artarak büyüyen Annemi, bu anneler günü ve benim de Doğum günümde rahmet ve minnetle anıyor, bu vesile ile bütün annelerimizin Anneler gününü kutlayarak ellerinden öpüyorum.
09 Nisa’n 2002 de Hakka yürümüş Rahmetli babamı, ve 18 Mart 2012 de Rahmeti Rahman’a Kavuşmuş 1. eşim Hatun Hanımı da rahmet ve Şükran’la anıyorum. Mağfiret günlerine eriştiğimiz Ramazan-ı Şerif hürmetine Rabbimden rahmet ve bağışlama ile Cennet ve Cemaliyle şereflendirilmelerini diliyorum.