"Benzerler arasındaki sürtüşme, zıtlar arasındakinden şiddetlidir."
Aynı konuyu her fırsatta anlatıyor ve sakatlığa dikkat çekiyorum. Ama her şeye şahsi menfaat, fanatizm ve ilkel kabilecilik anlayışıyla yaklaşan insanların siyasi partilerde ve sivil toplum örgütlerinde çoğalmaları bu konuda bir arpa boyu yol gidemediğimizi gösteriyor.
Etrafımızdaki bütün sosyal gruplara ( dernek, parti, aile, şirket, ortaklık, ideolojik topluluklar) baktığımızda yukarıda tırnak içine aldığımız ve bir din büyüğüne ait olan sözün ne kadar doğru olduğu ortaya çıkıyor.
Sağ olsun, sol olsun aynı kamptaki insanları ele alalım. İnandıkları değerler, savundukları fikirler birbirine yakın, hatta aynı olmasına rağmen aralarındaki sürtüşme neredeyse düşmanlık haline gelmiş durumda. Bu gerçeği halkımız da bilip gördüğünden aralarındaki sürtüşmeyi düşmanlığa dönüştüren bu insanlara:"kardeşim neden ayrısınız, birleşsenize" der. Ama kendi söyler, kendi duyar. Aynı kampın insanları inatla bu düşmanlığı devam ettirirler.
Din büyüğünün işaret ettiği gerçek bırakın aynı kitle partisini, aynı ideoloji partisinde de kendini gösterir. Aynı davaya baş koyduğunu iddia eden insanlar örgüt içi mücadelede birbirlerine en olmadık hakaretleri, iftiraları sıralarlar. Hatta geçmişte belgeleriyle ispatlandığı gibi birbirlerini öldürmeye kadar giden bir mücadeleye girerler.
Dün birlikte olanların, bu gün birbirleriyle olan münasebetliklerindeki sertliğin şiddetini anlamak kolay bir şey olmasa gerek.
Bu konuyu detaylandırmak için örnekleri kardeş, kayın ve diğer akrabalar veya derneklerden, partilerden ele alacak olursak yukarıdaki bahsedilen örneklerin yüzlercesi ile karşılaşmak mümkündür.
İşin garip tarafı aynı kampın, aynı görüş ve düşüncenin içerisindeki insanların birbirleriyle olan mücadelesinde başvurdukları metot ve tekniklerdir.
Sözgelimi: parti (örgüt) içi muhalifiyle mücadelede aradaki sürtüşmenin şiddeti o kadar artmakta ki, muhalifini yenebilmek için kendisine en ters gelen insanlarla, partilerle, tarikatlarla bile dostluk kurarak gücünü artırmayı denemektedir. Yine partisine, ideolojisine zarar verme pahasına gazete ve benzeri yayın kuruluşlarına aslı olsun veya olmasın bilgi ve belge sızdırabilmektedir. Hatta muhalif olduğu kişi liste başı falan olduğunda gizlice en uçtaki partiye çalışıp eli titremeden maddi ve manevi destek olabilmektedir. Bu çeşit bir sürtüşmenin ve mücadelenin içine giren insanlara dava adamı demek ne derece doğru olur bilmiyorum. Çünkü dava adamı hadiseye hisleriyle değil akıl, mantık, ilkeler ve inandığı değerler noktasından yaklaşır. Zamanımızda örnekleri gittikçe artan bu insanlar akıl, mantık ve ilkeler yerine duygularıyla hareket eden basitlikten kurtulamamış kişilerdir. Cahiliye dönemi mantığıyla yani ilkel kabilecilik mantığıyla hareket edip bizden, sizden şeklinde değerlendirme yapan, akrabam, köylüm, mahallelim, şehirlim anlayışıyla taraf tutan insanlardan çağdaş ve doğru olan anlayışı beklemek boşuna bir gayret olsa gerek. Dürüstlüğe, tecrübeye, bilgi birikimine, liyakat ve kabiliyete değer veren ve tercihlerinde bu ölçülere itibar eden çağdaş anlayışa kavuşmak içimizde özlem olarak yaşamaya devam edeceğe benziyor.
Yazıyı okuyan pek çok kişinin bu ve benzeri olaylarla karşılaştığını biliyorum.
Partisini, ideolojisini, davasını akıl ve mantık ölçüleriyle savunamayan ve kısa zamanda kin, nefret, düşmanlık gibi duyguların esiri olarak topluma hiç bir olumlu katkı sağlamayacak duruma düşen insanları ne zamana kadar seyredeceğiz. Böylesi insanlar için kimin kazanacağından çok kimin kaybedeceği önemli olmaktadır. Topluma hizmet yerine şahsi bir mücadeleyi tercih edip gücünü lüzumsuz yere harcayan bu insanlara layık oldukları cevabı kim verecek?
Yoksa "benzerler arasındaki sürtüşme, zıtlar arasındakinden daha şiddetlidir" gerçeği kıyamete kadar artarak devam mı edecek?