Uzun yıllardan beri devam eden ve senenin belli aylarında yoğunlaşan Ermeni iddiaları ortaya atılarak Türkiye köşeye sıkıştırılmaya çalışılır. İddialar “soykırım” temeline dayandırılarak Ermeni lobilerinin güçlü olduğu ülkelerin parlamentosundan karar çıkarmak için çırpınıp duran Ermenilere karşı Türkiye içte ve dışta büyük sıkıntılar yaşar.

Türkiye dışta dert anlatıp iddiaların gerçekle ilgisi olmadığını avaz avaz dillendirirken, bu milli meseleyi iç politika malzemesi yapan bazı siyasiler mevcut hükümeti görevini yapmamakla suçlar. Dışişleri bakanlığının görevini yapmadığına hükmeder. Acaba gerçekten böyle mi? Yani Türkiye bu tarihi olayı iyi anlatamıyor mu? Yoksa birileri anlamak istemiyor mu?..

Bana göre Ermeniler ve dış güçler, siyaseten Türkiye’nin sıkıntıya girmesinden fayda umanlar basit bir araştırmayla dahi, ortaya atılan iddiaların gerçekle ilgisinin olmadığını göreceklerdir. Ama anılan bu çevrelerin niyeti gerçeği ortaya çıkarmak değil, yıllardır çeşitli güçlüklerle boğuşan ve kalkınma mücadelesi veren Türkiye’yi yeni sıkıntılara sokmaktır. Yeni bin yılda karşılarında Türk Dünyasının lideri olacak zengin ve güçlü bir Türkiye istemeyen bu çevrelerin tarihi bir olayı çarpıtarak kabul ettirmek istemeleri tabiidir.

İşin yabancılar yanını şöyle de değerlendirebiliriz. Bunlar Ermenilerle iddia makamındadırlar. Sayıları oldukça fazladır. Savunma makamında ise onlarca iç ve dış sorun içinde çırpınan Türk tarafı vardır. Savunma makamının her yolu deneyerek davayı etkilemesi gerekmektedir. Bu konuda dünyada yalnız olduğumuz gözden uzak tutulmamalı, ancak mücadeleden vazgeçilmemelidir. Yabancılar Türkleri köşeye sıkıştıracak uydurma olayları kabul etme mehilindedir. Çünkü birçok ülkede yayınlanan atlaslarda Türkiye haritasının kimi bölgeleri Ermeni platosu veya Ermenistan diye zaten yıllardır gösterilmektedir. Yine yıllarca evvelinden dünyanın birçok yerine anıtlar dikilmesine ve kitabeler yazılmasına seyirci kalmışlar, hatta desteklemişlerdir.

Burada benim dikkatimi çeken konuyla ilgili olarak kendi insanımızın ne derece bilgisi olduğudur. Bu konuda iyi olduğumuzu söylemek zordur. Çünkü birinci dünya harbinin en ders alınması gereken olaylarından biri olan Ermeni meselesi insanımızca eksik ya da yanlış bilinmekte, hatta bir kısım insanımızca söylenenler düşmana malzeme olmaktadır. Söz gelimi ; “Türkler Birinci Dünya Harbi sırasında Ermenileri öldürmüş” dendiği vakit, hiçbir tarihi bilgisi olmayan heyecanlı, vatansever pozlarındaki bir vatandaşımız “elbette öldürdük, onlar yıllardır mutlu ve kardeşçe yaşadıkları milletimize yanlış yaptılar, devlete ihanet ettiler, onun için ölmeyi hak ettiler” diyebilmektedir. Böyle bir cevap tarihi hakikatlere uymayan son derece yanlış ve tehlikeli bir cevaptır. Bu öldüresiye kadar dövülüp, karşısındakine ancak birkaç defa vurabilen, fakat buna karşılık erkekliği elden bırakmayan bir zavallının “adamı amma da dövdüm” diye kendini teselli etmesinden başka bir şey değildir. Çünkü o sıralarda yıllardır içimizde rahat bir biçimde yaşayan Ermeniler Ülkemizin savaşa girmesinden istifade ederek düşmanla işbirliği yapmışlar, çeteler oluşturmuşlar, köy basarak masum Türk halkını katletmişlerdir. Ermeni okulları ve kiliseler silah deposu haline getirilmiş Türk askeri arkadan vurulmuştur. Erkekleri savaşa giden köylerimiz basılmış toplu katliamlar yapılmıştır. Anadolu’nun birçok köşesinde zaman zaman çıkan toplu mezarlar Ermeni mezalimini bütün çıplaklığıyla göstermektedir. Bir soykırım (genosid) söz konusu ise bu Ermenilere daha çok uymaktadır. Bilindiği gibi bir soy kırımdan bahsetmek için aynı soydan olan insanları bilinçli ve planlı bir şekilde yok etmek eyleminin olması gerekir. Türkler bırakınız böyle bir uygulamayı sınırları içinde yaşayan Ermenileri korumak maksadıyla güvenli bölgelere göçe tabi tutmuşlardır. Nefsi müdafaa bile söz konusu olmamıştır. Ancak o günün savaş şartları içinde hastalanmalar, ölmeler ve kayıplar söz konusu edilebilir.

Devlet adamlarımızın da belirttiği gibi çok gerilerde kalan bu acı olayların görüşülmesi parlamentoların işi olmamalıdır. Bu olaylara tarihçiler karar vermeli ve ışık tutmalıdır. Bunun dışındaki yollar siyasi hesaplara yöneliktir.

Geçtiğimiz aylardan bu yana Amerika Bileşik Devletlerinde kopartılan fırtına her gün ekranlara ve gazetelere yansıyınca bende acı hatıraları da olan Fransız parlamentosunda 23 yıl önce çıkan sözde “Ermeni Soykırım Tasarısı” ve devamındaki olaylar ile daha önce bir meydana kitabe koyduran belediyeyi protesto ettiğimiz miting canlandı gözümde...

Birinci protestomuz Lyon yakınlarında bir belediyenin 24.Nisan.1915 anısına beldenin meydanına kitabe diktirmesiyle ilgiliydi. Yakın çevrede Türkler organize olarak anılan yerde toplandık. Binlerce Türk Fransızca olarak “Kin tohumları ekmeyin” , “Belediye başkanı tarihi iyi oku” , “Kardeş gibi yaşamak varken bu kin niçin” diye bağırdı. Anladığım kadarıyla anılan beldede seçim sonuçlarını etkileyecek kadar ermeni vardı.

İkincisi de 1998 yılında Fransa’da etkin olan Ermeni lobilerinin çalışmaları sonucunda Fransız Parlamentosunda sözde “Soykırım Tasarısı” gündeme gelmişti. Yine her türlü imkânlar kullanılarak devletimizin bütün kurum ve kuruluşları, sivil toplum örgütlerimiz Ermenilerin tarihi olayları çarpıttığını, iddialarının yalan olduğunu söyledik. Politikacılar üç-beş oy fazla alabilmek uğruna Türkiye –Fransız ilişkilerinin zarar göreceğini bile bile ermeni yalanlarına alet oldular. O sıralarda ben Fransa’da bulunuyordum ve vatandaşlarımızla işbirliği yaparak temin ettiğimiz parlamenter adreslerine Fransızca metinler çoğaltıp imzalayıp yolluyorduk. On binlerce mektup ve faksı zamana karşı yarışarak ilgili yerlere ulaştırdık. Ancak ermeni lobilerine şirin gözükmek isteyen politikacıların gayretleri sonucunda 29.Mayıs.1998 tarihinde 29 milletvekilinin katıldığı bir oturumda “Ermeni soykırımı” resmen kabul edilmiş oldu. Bu karar Türkiye’de olduğu kadar orada bulunan vatandaşlarımızı da üzdü.
Fransa Türk Dernekleri Birliği bu sözde “Ermeni Soykırım Tasarısını” Paris’te Fransa Ulusal Meclisi önündeki meydanda protesto mitingi düzenlenmesini kararlaştırdı. Bu karar uyarınca hepimiz organize olarak 19 Haziran 1998 tarihinde Fransız parlamentosu önünde toplanmak üzere otobüslerle yola çıktık. Paris’e erken varan gruplar Eyfel Kulesi, Şanzelize, Luvr müzesi vs. görülmeye değer yerleri gezmek istedi. Sorumlu olduğum arkadaşlara 10-15 kişiden az olmamak kaydıyla gezmelerini söyledim. Dağıldık. Çok az bir zaman geçtikten sonra grubun birinden arkadaşlar saldırıya uğradıklarını ve iki ağır yaralı olduğunu cep telefonundan haber verdi. Sonra haberler arka arkaya gelmeye başladı. PKK’lı gruplar sopa ve bıçaklarla saldırıyordu. Fransız polisi bütün yaralıları koca Paris’in uzak bir köşesindeki hastanelere teker teker dağıtmıştı. Yabancıyız, çaresiziz. Miting başlamak üzere... Binlerce vatandaşımız toplanmış hep bir ağızdan bağırıyor. Her hangi bir kargaşa ve tatsız olaya sebep olmamak için en yakınıma bile söyleyemiyorum yaralıları ve saldırıya uğrayan arkadaşlarımı... Miting anında bir köşede saatlerce yetkililerimize bilgi ulaştırıyorum. Cep telefonumda üç batarya bitti. Miting bitiminde Paris’i iyi tanıyan bir Konya’lı arkadaşla polisten aldığımız adreslere gidip yaralılarımızı buldum. Bir hastanede o yıl yeni gelen öğretmen arkadaşım Erdoğan Korkmaz kafasının iki yerinden büyük yaralar almış yatıyordu. Yine bir başka hastanede Ersan Ayko ismindeki vatansever gencimiz komada yatıyordu. Çok istememize rağmen görüştürmediler. Yarası omuzundan beline kadar sırtında yaraydı ve 33 dikiş atılmıştı. Diğer bölgelerden gelen yaralıları da gezdim. Onlar da aynı durundaydılar.

Görevimin bitip Türkiye’ye dönmeme 12 gün vardı. Anne babası ve eşine ne diyeceğimizi bilemiyoruz. Çünkü ben Lyon’a gelinceye kadar milli şuurdan nasibini almamış birçok kişi; “Bak işte öğretmenin arkasına düştü gitti. Başına bu bela geldi” diyerek kendileri gitmedikleri için seviniyorlar ve akıllı olduklarını iddia ediyorlardı. Tabii iyice düşünüldüğünde böylesi bir davranış PKK saldırısından daha fazla yaralamıştı bizleri.
Allah’a çok şükür bütün yaralılar 35 gün içinde iyileştiler.

Bütün bu tecrübelerden sonra şunu rahatlıkla söyleyebilirim. Türkler yaşadıkları ülkenin vatandaşı olmalıdır. Seçimlerde sonucu etkileyecek bir orana ulaşıldığında bu gün karşılaştığımız olumsuzlukların hiç biriyle karşılaşılmayacaktır.

Daha sonra gazetelerde Fransa’daki bu olaydan dolayı yakalanan PKK’lıların mahkemesinin bittiği ve bir ila iki yıl arasında ceza aldıkları haberini okuyunca olaylar gözlerimin önünde tekrar canlandı. Yaşlı halleriyle mitinge katılan Samsunlu Hasan Çalışkan (rahmetli), Mustafa Önder gibi büyüklerim ve isimlerini sayamayacağım binlerce kardeşim, vatandaşlarım geldi aklıma... Allah hepsinden razı olsun. Ve yine böyle bir milli davada kıllarını bile kıpırdatmayan fakat vatan, millet, din iman edebiyatını kimseye bırakmayan vatandaşlar geldi. Allah böylelerini de ıslah etsin.

Görüntünün olası içeriği: 3 kişi, kalabalık, gökyüzü ve açık hava