Akıl, vicdan, merhamet, hukuk, ahlak ,hakikati, adaleti savunmaktır. Mahallecilik, ideolojik örgütlenme içinde olanı, tarafını kollamak değildir.

Uyumsuzluk içinde,uyum yaşamak diye bir tabir var. İnsanın aynı anda,uyumsuzluğu ve uyumu,yaşama durumu. Disharmonik bir varlık olan insan, sadece bir uyumluluk değil, aynı zamanda uyumsuzluk varlığıdır da. Sabahattin Ali’nin “İçimizdeki Şeytan” romanında bunu çok güzel ele almıştır. Buna göre insan adil davranma veya haksızlık etme, yaşatma veya öldürme,iyilik etme veya kötülük etme,sevme veya nefret etme gibi imkanlardan birini,  suretleri ve statüleri ile gerçekleştirebiliyor.
Günümüzde siyasetin bazı, aktörleri de böyle değil mi? Bakıyorsun, ülke her alanda çökmüş, ekonomi, hukuk, servet eşitsizliği, hak yeme,hürriyeti yok etmeler,yoksulluk, yasaklar,keyfilikler, hukuk tanımama, kuralsızlık, keyfilik,cinayetler, borsalar, mala çökmeler,buna rağmen, bu işlerin,sorunlu sorumluları bunlardan şikayetçi. Fail olmayı kabul etmiyor faili bulmak için de, gayret etmiyor, başkalarını suçluyor. Gizlerken de,utanma duygusunu kaybediyor.Aslına bakarsan, içimizde şeytan yok. İçimizde acizlik var. İradesizlik,bilgisizlik, bunların hepsinden daha korkunç bir şey; hakikatları görmekten kaçma eğilimi var. 
O kadar bariz ki,Sinan Ateş olayı,fiili belli ama faili gizlenmek için, siyaset, güç, devlet imkanları, işin kendine olacak, faydaya ve siyasi pazarlıklara göre, hakikatler çıkartılmıyor, aydınlatılmıyor, kapatılmaya çalışılıyor. Buna benzer çok olaylar, ülkemizde faili meçhullerin kaynağı bu değil mi? İstense,namuslu bir hukuk devletinde, vesayetle iş yapılır mı? Sıkıntı burda. Doğru veya yanlış eylemlerin failini bulmada,şartlara göre işlem yapılması arsızlığı. Ar damarı çatlamışlardan,adalet, faillerin aydınlatılması bu kafalardan beklenir mi?

Burda kollama,pazarlıklar, siyasi rantlar ve daha başka vesayetler, aklın hür kullanılmasına, kurumların hukuk düzeninde işleyişine engel oluyor.
Devletin amacı,hükmetmek, insanlara korku salarak, onları avuçlarının içinde tutmak ve bir başkasının hakkına,tabi kılmak değildir. Devlet ve kurumları, siyaset, raydan çıktığı anda, bunlardan yararlananlar, gayri meşru tüm olayların, fiillerin, faillerini gizlerken, çıkarlarına uyan tarzda,kullanabilirler. Bu da ahlaksızların, dillerinden,ahlak temsilciliği yapmaları, hırsızların, namusluluk kılıfına bürünmeleri, adaletsiz zalimlerin, adalet savunuculuğu yapmaları gibi olur. Günümüzde de siyasette, ticarette, yönetimde,bunları  görmek mümkündür. Oysa namuslu ve ahlaklı olmak,yapılan işlerde hakikati yok etmek için,tüm devlet imkanlarını,gücünü adaletsizliğin yanında kullanmak için değildir. Bu anlayış,sıfatı ne olursa olsun, insanlığın, ahlaksızlıkta, zirve yaptığı andır. Bunlarla mücadele etmek önemli. Sessiz kalanlar da,bu ahlaksızlıklara hizmet etmiş olur.Kirli rejimin algılarına, adaletsizliğine, hukuksuzluğuna,hizmet etmiş olur.İnsan hayatı ve ülkenin düzeni, kanunlara ve kurallara bağlıdır. Bu kurallara, hakikate uymamak,gayri meşru bataklığa sahiplik,insan olmayı, siyaseti, yaşamayı, devleti ve kurumlarını, yok eder.

Akıl, vicdan, merhamet, hukuk,ahlak,hakikati,adaleti savunmaktır. Mahallecilik, dinsel ve ideolojik örgütlenme içinde olanı, tarafını korumak ve kollamak değildir. Statü elde ederek,sahtekarlarla,ne bu işler çözülür, ne de millet kurtulur. Bunların aynaya bakmaları şart, kendinde gördüklerini, başkalarına yüklemek, insanlıktan çıkmışlığı gösterir.Hakikatin realitesi çoktur,fakat hakikatın kendisi birdir.31-05-2024 Kemal ALBAYRAK🇹🇷