GÂZİLER GÜNÜ VE DÜŞÜNDÜKLERİM

"Hadi yavrum ben seni bugün için doğurdum,
Hamurumu yiğitlik duygusuyla yoğurdum.
Türk evladı odur ki, yurdu olan toprağı, 
Ana ırzı bilerek yâd ayağı bastırtmaz;
Bir yabancı bayrağı, ezan sesi duyulan
Hiçbir yere astırtmaz.

Git evladım, yıllarca ben oğulsuz kalayım, 
Şu yaralı bağrıma kara taşlar çalayım.
Hadi yavrum, hadi git; ya gâzi ol, ya şehit"
  (Arif Nihat ASYA)

Mukaddes değerlerimizin yaşatılması uğrunda, dünyanın hemen hemen her yerinde kanlar döküldü, canlar verildi...

Hangi birini sayabiliriz? Sayfalara sığar mı?

Talas, Dandanakan, Miryekefelon, Malazgirt, Bursa'nın Fethi, Niğbolu, Kosova, İstanbul'un Fethi, Çaldıran, Otlukbeli, Mercidabık, Ridaniye, Mohaç, Belgrat'ın Fethi, Viyana önleri, Kıbrıs'ın Fethi, Girit'in Fethi, 93 Harbi, Yunan Savaşı, Çanakkale, Sarıkamış, Yemen, Kanal Harekâtı, Kut'ül Amare, Sakarya, Dumlupınar, Kore, Kıbrıs Barış Harekâtı, PKK ve DEAŞ'le mücadele, Fırat Kalkanı, Zeytindalı Harekâtı...

Her biri, ayrı kahramanlık destanlarını içinde barındıran şeref sayfalarımız... 

***

Onları şerefli kılan iki temel öğe vardır:

Birincisi, Mukaddes değerler... İkincisi ise mukaddes değerlerin yaşatılmasının gerekliliğine inanmış vatan evlatları...

Kolay olmasa gerek; yuvadan, anadan, babadan, yârdan ve evlattan uzakta yıllarca cephelerde, savaş meydanlarında, hudut boylarında vazife yapmak; vazifelerin en şereflisine sahip olabilmek...

***

Yıllarca söyledik, yazdık. Bir kere daha söyleyelim, yazalım. "AZİZ TÜRK MİLLETİ" kavramı içinde, kendini zengin Türk kültürünün parçası kabul eden, "ilâ-yı kelimullah" anlayışını benimsemiş her vatan evladı; TÜRK'tür. Kürt, Çerkez, Çeçen, Boşnak, Pomak, Arap, Sünnî, Alevî, Caferî... bulunmaktadır.

Hepsi de "Aziz Türk Milleti"nin birer evladıdır. Hepsi de Talas'tan Afrin Harekâtı'na kadar büyük hizmetler yapmış; şehit ve gâzi olmuş ulu çınarın dallarıdır. Tarih, bunu yazmaktadır; bizler de böyle inandık.

***

Bugün de böyledir; yarın da inşallah böyle olacaktır.

Denediler, çok denediler... Aziz Türk milletinin aleyhinde tarih boyunca pek çok senaryoyu sahneye koydular. 19'uncu yüzyıldan itibaren çıkarılan Kürt isyanları ile istedikleri başarıyı alamadılar. 1925 Şeyh Sait, 1932 Ağrı Dağı İsyanı ve Hoybun Terör örgütü, 1937 Dersim isyanları, 1984 sonrası PKK terörü, son yıllarda Suriye'deki DEAŞ terörü ve şimdilerde ise onlarca Türk - İslam düşmanı terör örgütleri... Hepsinin en önemli nihaî açık hedefleri, Türkiye ve tüm Müslümanlar... Artık yazmaya gerek var mı, hâlâ iyi niyetli olmasına rağmen idrak edemeyenler var mı, bilmiyorum. Tekrarda sakınca görülmemeli; bu örgütlerin hepsinin kurucuları, organizatörleri, finansörleri, destekçileri Amerika ve İsrail başta olmak üzere Batılı ülkeler ve onların içimize sinsice yerleştirdikleri hainlerdir.

Üniformalı, üniformasızlarıyla aziz milletimiz, hepsiyle de başa çıkmaya gayret etti ve oldukça da başarı sağlandı. Üst düzey bürokratlarımız ve siyasetçilerimiz daha uyanık, daha dikkatli duruş sergilediği müddetçe de başarılarımız tedricen artacaktır, kanaatindeyim.

İDLİP, bir sembol haline getirildi. Hem Türkiye, hem de ilgili ülkeler açısından. Amerika, Rusya, İran, Çin bölgede varlığını daha güçlü htirmek için çaba göstermektedir. Almanya bile, bölgedeki varlığını göstermek amacıyla büyük bir askerî üs kurma gayretindedir. Fransa ve İngiltere de, 20'nci yüzyılın ilk çeyreğindeki hakimiyetlerinin devamını istemektedir. Bunlar niçin?

Çünkü, bu bölge; petrol ve doğal gaz zenginidir. İpek Yolu'nun güney güzergâhıdır. Ama, hepsinden önce, İsrail ve Siyonist Yahudiler için mitolojik bir hedeftir. ARZ-I MEVUD'un merkezidir.

***

İdlip ve Suriye'deki belirsizlik; her ülkenin işine çok yaramaktadır. Türkiye dışındaki her ülke, kendi coğrafyalarından çok uzakta, siyasal, ekonomik ve mitolojik menfaatlerini gerçekleştirme peşindedir. Türkiye ise, resmî rakamlara göre 4 milyona yakın Suriyeli mülteciyi barındırmaktadır. Olay, sadece ekonomik yük değildir. Belki ondan daha tehlikelisi, güvenlik, sağlık ve eğitim sorunudur. Suriye'deki kargaşanın bitmesi veya azalmasıyla bütün mültecilerin geri gönderilmesi, elzem görülmelidir. Tabii, Türkiye'nin gelecekteki yararı görülmek isteniyorsa...

***

Fırat Kalkanı, Afrin Harekâtı ve Irak'ın kuzeyinde yapılan operasyonlarla önemli adımlar attık. Yüzlerce şehidimiz, binlerce gâzimiz üzerlerine düşen vazifeyi, canı ve kanı pahasına yerine getirmiştir ve getirmektedir. Lâkin, şehit ve gâzilerimizin üstün başarıları diplomasi ve uluslar arası ilişkilerdeki yüksek başarı ile perçinlenmelidir, kanaatindeyim. Güvenlik güçlerimizin, asker ve polislerimizin sahada kazandıkları, diplomasi ve siyaset arenasında dikkatle değerlendirilmelidir, düşüncesindeyiz. Niçin, bunları ifade ediyoruz? Çünkü, yeterli ve işlevsel sonuç alabilecek bir çizgiyi, siyasette ve diplomaside etkin bir biçimde gördüğüm inancında değilim.

Rusya, İran ve Çin'le temasları güçlendirici gelişmeleri olumlu görüyorum. Her üç ülkenin de kendi menfaatleri doğrultusunda hesap yaptıklarını, bir saniye bile hafızalardan silmeden bu iletişimin devam ettirilmesinin yararlı olduğunu düşünüyorum.

***

Doğu Akdeniz ve Suriye merkezli coğrafyada ateş, daha uzun zaman yanacaktır. Çünkü, ateşin sönmemesi için büyük uğraş verilmektedir. İsrail, İngiltere, Amerika ve Yunanistan Güney Kıbrıs'ta hava ve deniz üslerini çoğaltmak ve güçlendirmek konusunda işbirliğindedir. Doğu Akdeniz'de Amerika, Rus, İngiltere donanmaları gövde gösterileri yapmaktadır. Böyle bir ortamda, Türkiye yöneticileri; dinî ve millî söylemlerine paralel, akılcı ve uyanık politikalar üretmek zorundadır. Yeterli ve kifayetli politikaların üretilmemesi, ülkemizin geleceği açısından vahim sonuçlar doğuracak endişesi, millet düzeyinde olumsuz yansımalar bulmaktadır, kanaatindeyim.

17 yıldır üretim ekonomisinden uzak mevcut iktidar yöneticilerinin "Üretim Ekonomisine geçeceğiz.", ifadesi, inandırıcı olamamaktadır.

  • İnşaat sektörü başta olmak üzere, tüketim ekonomisinin neticesinde dövizin yükselişi, borsanın düşüşü, rantiyecilerin ve istismarcıların kontrolden çıkışı; yakın gelecekte ülkemizi büyük kaosa götürebilir, endişesi taşıyanların sayısı gittikçe artmaktadır.
  • Mevcut iktidar ile T.C. Merkez Bankası arasındaki uyumsuzluk ve iletişimsizlik, millet yararına henüz çözülmüş değildir.
  • Ülkenin asıl sorunlarından uzaklaşmak ister gibi, hamasete dayalı yeni yapay gündemler oluşturmak da ne milletimiz ne de hükümetimiz için yarar sağlamamaktadır.

O kadar çok konu var ki, yanlışlıklar üzerine... Her birini ele alarak ülke düzeyindeki hoşnutsuzluğu artırıcı olmak istemediğim için gündeme getirmek, hatta kendi kendimle bile paylaşmak istemiyorum. Sadece şunu belirteyim; çok üzülüyorum, ülkemiz iyi yönetilmiyor.

***

Anadolu merkezli üç büyük devlet kurduk. Selçuklu, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti...

Her üç büyük devletimizin de kurulmasında, büyümesinde, yaşatılmasında milyonlarca şehidimizin, gâzimizin payı, çok yüksek.

Ecdadımız şehit oldu, peygâmberlikten sonraki en büyük manevî rütbeye ulaştı.

Ecdadımız, gâzilikle şeref duydu ve bizlere de mukaddes emanetleri devretti.

Bizler; Mehmetçik olarak, millet olarak bu emanetlere sahip olma bilincindeyiz. Fırat Kalkanı ve Zeytindalı; bu bilincin sembollerinden sadece ikisi. Gerekirse, yeni Fırat Kalkanları, yeni Zeytindalları da yapabilecek güçteyiz. Bununla birlikte, bu dirayeti, bu feraseti, bu ihlası; diplomaside, siyasette ve ekonomide de görmek arzusundayız. Milletimizin bu arzusunu görenler ve gereğini yapanlar; tarih sayfalarında şerefle hatırlanacaktır. Aksi takdirde, aldatan ve aldatılan olmaktan kurtulamayacağız, inancındayım.

Bizim yazılarımızı okuyan, konuşmalarımızı dinleyen ve dikkate alan siyasilerimizin sayısının da çok az olduğunu en azından hissediyorum. Olsun,  biz yine de yazmaya ve konuşmaya devam edeceğiz. Ülkemizin yararına, milletimizin bütünlüğü ve varlığı yolunda iyi niyetli uyarılarımızı yapacağımız ve düşüncelerimizi yazacağız. En azından kişisel vebalimizi üzerimizden atacağız. Okumayan, dinlemeyen ve ülke yararına kıssadan hisse almayanlar düşünsünler.

"Keser döner, sap döner; bir gün gelir hesap döner."

"Fırat'ın kenarında bir koyun kaybolsa, hesabı Ömer'den sorulur."

"Her nefis, bir gün ölümü tadacaktır."

Niçin bu sözleri hatırlatmak istedim?

Çünkü, her bilinçli vatandaş, her ihlaslı Müslüman; yetkililerin etkili, etkililerin yetkili, vatandaşın da müspet anlamda tepkili olmasını arzu etmektedir.

***

GÂZİLER GÜNÜ'nde; vefat etmiş tüm gâzilerimize ve tüm şehitlerimize rahmet diliyorum. Ruhları şâd, mekânları cennet olsun.

Fedakârlıkları ile bizleri güçlü kılan, hayattaki gâzilerimize de hayırlı ve huzurlu ömür diliyorum. Var olsunlar, sağ olsunlar.

GÂZİLER GÜNÜMÜZ KUTLU OLSUN!

Prof. Dr. Ahmet KIYMAZ