“Memleket ve milleti kurtarmaya çalışanların aynı zamanda mesleklerinde birer namuslu uzman ve birer bilgin olmaları lâzımdır. Bunu sağlayan okuldur. Ancak, bu şekilde her türlü teşebbüsün mantıklı sonuçlara ulaşması mümkün olur.”

Kemal ATATÜRK  (1923)

Aziz milletimiz, öğretmenliğe verdiği önemin bilincinde olarak, 24 Kasım 1928 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde, Atatürk’e Başöğ­ret­­­menlik unvanını vermiştir. Atatürk de bu unvanı kabul ederek, öğretmelik mesleğinin itibarını “Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğret­menlerdir.” ifadesi ile veciz bir biçimde vurgulamıştır. "24 Kasım Öğret­men­ler Günü", öğretmenlik mesleğinin saygınlığını vurgulama gü­nü­dür. Çünkü; öğret­men olmazsa, millet de olamaz.

Ebedî Başöğretmenimiz Büyük Atatürk'e, Millet Mektepleri Başöğretmen­liği'nin verildiği gün olan 24 Kasım’larda, hepimiz mutluyuz ve gururluyuz. Ama, sadece o kadar… Türkiye Cumhuriyeti’nin yılmaz bekçileri ve güçlü emanetçileri gençlerimizi yetiştiren değerli öğretmen­le­rimiz için aslında bir gün yeterli midir? Her 24 Kasım’da, protokol toplantıları düzenleyip, “Biz öğretmenlerimizi seviyoruz; Onlara hep saygılıyız.” demek, öğretmenlerimize olan saygı ve sevginin ne derecede tezahürü olabilir?

EDEBÎ SAADETİN KAZANILMASINDA, SAMİMİYET VE GERÇEK AHDE VEFA ÇOK ÖNEMLİ…

Kanaatimce, öğretmenin, öğrencilerine gerçek anlamda öğretemediği tek şey vardır. Nedir, bilir misiniz?

“Ebedî saadetin kazanılmasında, samimiyetin ve gerçek ahde vefa derecesinin yüksekliği…”

Öğretmenlerimiz, eğer bu niteliği, geçmiş dönemlerde, öğrencilerine kazandırmış olsa idiler, Belediye Meclislerinde, Büyük Millet Meclisinde, üst düzey bürokratların arasında öğretmenlerin sayısı azımsanmayacak düzeyde olurdu. Ve oralarda bulunan öğretmenler, öğretmenlik mesleğinin gereğini yaparlar veya yaptırırlar; ÖĞRETMENLERİNİ, İKİNCİ BİR MESLEK SEÇİMİNE ZORLAMAMIŞ OLURLARDI. YANLIŞLIK; bu niteliği kazandıramayan öğretmenlerde mi; yoksa bu niteliği almakta zorlanan veya hayata uyarlayamayan geçmişin öğrencileri, bugünün siyasetçi, bürokrat ve aydınlarında mı? Bu konu; düşünülecek önemli bir sorun olarak algılandığı takdirde, müspet bir adım atılmış demektir.

Değerli öğretmenim,

Mesleğinin ne kadar yorucu, ne kadar şerefli ve ne kadar kutsal olduğunu biliyoruz. Sen, bir sanatçının ustalığı ile bizleri hayata, hayat içindeki kutsal görevlerimize hazırladın. Bunun karşılığında ise bizlerden para, pul, makam, mevki gibi beklentilerin hiç olmadı. Saf ve samimî duygularla zerk ettiğin bütün aşıların inşallah tutacaktır. Bizlere büyük bir önemle aşıladığın Atatürk ilke ve inkılâpların­dan güç alarak, gelecekte görevleri­mi­zin icrasında, senden aldığımız feyzle önümüze çıkacak bütün engelleri, yıkacağımızdan emin ol.

Değerli öğretmenim, sen:

  • Karanlıkların sınırlarında cehalete karşı nöbet bekleyen;
  • Vatan için göz kırpmadan ölmeyi öğreten;
  • Kafasındaki en büyük bilgi hazinelerini bizlerle paylaşan;
  • Dünyanın bütün çiçeklerini sevgi ortamında yetiştiren insan mimarı­sı­n...

Öğretmenler; karanlıkları öldüren sönmeyen ışıklar; büyük ve güçlü Türkiye’nin seçkin mimarları; çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkmamızı sağlayan bilgi kaynaklarıdır. Bu ışıklar, sonsuza dek gönlü­müzde parlayacak ve görevlerimizin ifasında, bizlere her an rehber olacaktır.

Öğretmenlerimin Öğretmenler Günü’nü kutluyor ve millî ve manevî değerlerimiz doğrultusunda bizleri yetiştiren, bizlere insan olmanın şuuru içinde yaşama öğretisini benimseten ahirete intikal etmiş öğretmenlerimizi rahmet ve minnetle anıyor; emekli veya hâlen vazifesinin başında bulunan bütün öğretmenlerimize de en kalbî şükranlarımı ve saygılarımı arz ediyorum.

Prof. Dr. Ahmet KIYMAZ