Son zamanlarda beni bir düşüncedir aldı. Millet olarak nereden nereye geldik. Başımıza neler geldi. Batılılar, egemen güçler, sömürgeciler ne kadar yol aldılar. Acaba başımıza gelenler bizim kaderimiz miydi? Millet olarak böyle bir sonucu hak ettik mi?

Bunları düşünürken Bektaşi dedesine atfedilen bir fıkra aklıma geldi:

Bektaşi dedesi yılların verdiği tecrübe ve bilgi birikimiyle köyde olup biten her olayı kadere bağlar ve “Allah’tandır” diye sözünü tamamlarmış. Her ne olursa olsun sonuca rıza gösterip “Allah’tandır” demesini gençler anlayamaz, hatta kızarlarmış.

Gençler Bektaşi dedesine bir oyun oynamaya karar verirler.

Bir gün dede dalgın yolda yürürken gençlerden biri sessizce arkadan yaklaşır ve Bektaşi dedesinin ensesine tokat vurur.

Bektaşi dedesi yavaşça arkasına döner ve bakar.

Genç; “ne bakıyorsun dede Allah’tandır” diyerek dede ile alay etmeye kalkışır.

Dede, hiç istifini bozmadan gence unutamayacağı bir cevap verir: “Oğul elbette Allah’tan, ama hangi puştun eliyle yaptı ona bakıyorum.”

Acaba toplum olarak böyle bir sonucu hak ettik mi? Kaderimiz deyip geçelim mi? Allah’tandır deyip rıza mı gösterelim?

Yoksa Bektaşi dedesi gibi bu işler “hangi puştun eliyle oldu” ona bir bakalım mı?

En doğrusu bakalım ve dostumuzu, düşmanımızı tanıyalım!

Malum başımıza çeşitli olumsuzluklar geldiğinde bildik merkezler hemen suçluyu buluyor. Dış güçler, iç düşmanlar, yerli işbirlikçiler, faiz lobisi, üst akıl, emperyalistler, Londra bankerleri vb uzayıp giden potansiyel suçlu listemiz var. Bunlar yetmezse çevremizdeki ülke ve oralarda barınan yıkıcı, bölücü, ayrılıkçı güçleri falan da sayarız.

Ama hiç birimizin aklına şöyle bir soru gelmez: “Arkadaş bütün bunlar varsa ve bizim kötülüğümüz için çalışıyorlarsa bizim elimiz armut mu topluyor?”

Bütün bunlar kaderimiz mi? Allah’tan mı?

Öyleyse bile Bektaşi dedesinin deyimiyle bütün bunlar “Hangi puştun eliyle olmaktadır”

Haydin hep birlikte bu soruyu kendimize soralım ve doğru cevabı bulmaya çalışalım.