“Hollandalılar ve saldırganlık” ya da “Hollanda’da saldırganlık” kavramları genel olarak, çok zor bir araya gelecek kavramlar.

Hollanda’da, geçen ayın (Haziran) ortalarında, “Saldırganlığa ve Şiddete Karşı” çok katılımlı bir manifesto yayımlandı. Manifesto, hükümetin iktidar ortağı D66 Partisi milletvekilleri Hanneke van der Werf ve Joost Sneller’in girişimiyle gerçekleşti. Başta, dört iktidar partisi olmak üzere, çok sayıda muhalefet partisi tarafından da desteklenen manifestoya, polis teşkilatları, gazeteciler, eğitimciler, avukatlar ve sağlık çalışanları da destek verdiler.

Özellikle toplum hizmetlerinde çalışanlara karşı saldırıların arttığı, şiddet ve nefret olaylarının yükseldiğine dikkat çekilen manifestoda, topluma, işverenlere ve hükümet’e çağrıda bulunuldu. Topluma, “normal olmayanın normal olmasına izin verme”, işverenlere, “personelini koru”, hükümete de, “çalışanlarla işverenlerin ortak buluşacağı bir zemin hazırla” çağrısı yapıldı.

“Hollandalılar ve saldırganlık” ya da “Hollanda’da saldırganlık” kavramları genel olarak, çok zor bir araya gelecek kavramlar. Öyle ya, Hollandalılar gayet uysal, uyumlu, kibar, bir anda sinirlenmeyen, kızmayan, sakin ve sessiz, konuşurken seslerini yükseltmeyen insanlar olarak bilinirler. Oysa, yazılanlar bunun aksini gösteriyor.

Örneğin, Trouw gazetesinin manifesto ile ilgili yaptığı haberinin başlığı “Neden Hollandalılar bu kadar agresif” şeklinde olup alt başlığı ise “Araştırmalara göre Hollandalılar Avrupa'nın en saldırgan insanları” şeklindeydi. İşin garip olan tarafı ise, bu başlıkları, araştırmacı yazar Caroline Koetsenruijter'ın “Saldırganlık Cenneti” adlı bir kitabının doğrulamasıydı. Zira, Koetsenruijter’a göre, Hollandalıların saldırganlığı oldukça bireyselleşmiş bir toplum ve parçalanmış kamu kuruluşlarının işleyişinden kaynaklanıyordu.

Trouw gazetesinden Tobiah Palm’ın haberinde, Caroline Koetsenruijter'in yayınlanan manifestoda dair yorumu alınırken, “sözlü ve fiziki şiddetin birlikte dile getiriliyor, oysa bu ikisinin ayrı ayrı belirtilmesi gerekiyordu”, açıklaması dikkat çekiyordu. Çünkü Hollanda toplumunda, ne yazık ki, “sözlü şiddet, fiziki şiddetten daha fazla”ydı.

Diğer taraftan, NEA 2021, TNO ve CBS gibi kuruluşlarının araştırmalarında, 2021 yılında iki milyon çalışanın sözlü saldırıya uğradığı tespit edildi. Eurofound Enstitüsü’nün 27 AB üye ülkesi arasında yaptığı araştırmada, en çok Hollanda’da çalışanların sözlü, fiziki ve psikolojik saldırıya maruz kaldıkları ortaya çıktı. Yazar Koetsenruijter’a göre “Hollandalılar saldırgan bir halk”.  Bağırmak, çağırmak on yıllardır var. Bu durum, Korona süreciyle daha da arttı.

“Hollandalılar neden agresif oldular” sorusuna, sosyolog ve psikolog Paul Schnabel şöyle cevap veriyor: “agresif olmamızın kaynağı toplumun yaşadığı yeni toplumsal yapılanmalardan kaynaklanıyor. Toplumsal yeni yapılanmalarla birlikte aşırı bireyselleştik. Daha fazla özgürlük ve bunun bize verdiği özgüven, yani ‘nasıl davranacağıma ben karar veririm’ hissi, saldırganlığa yol açıyor”.

Bununla birlikte, Koetsenruijter’a göre “kamu kuruluşlarında uzun beklemeler insanları hayal kırıklığına uğratıyor, bu da kızmayı, sinirlenmeyi ve saldırıyı beraberinde getiriyor”.

Gerek çok katılımlı “Saldırganlık ve Şiddete Karşı Manifesto”su, gerek bilim insanlarının açıklamaları, toplumda saldırganlığın her geçen gün daha da arttığı ve sertleştiği görülmektedir. Aşırı bireyselleşme ve kamu kuruluşlarının fazlalığı insanı yoruyor, sinirlendiriyor, hiddetlendiriyor ve sonunda saldırgan bir hale getiriyor. Uysal, sakin bilinen Hollandalıları bile agresif yapıyor. O halde, bu sürecin derin sebeplerinin araştırılması ve saldırganlığın kontrol altına alınması için önlemler alınması gerekiyor. Aksi halde, toplumsal agresifliğin önüne geçilemez.

Veyis Güngör
6 Temmuz 2023