20 yıl önce kaleme aldığım kitabın adı şöhret. Alt başlığı ise Bir Tatlıses Okuması. Tatlıses 1970’lerin sonu, 80'lerin başında şöhret basamaklarını dişiyle tırnağıyla çıkmıştı. Sıradan bir sıra gecesinde yırlamak, bir okul müsameresinde sahneye çıkmak için yalvarıyordu. Çıkacak sahne bulamadığı için kendi imkanlarıyla bidonları yan yana koyup sahneye dönüştürerek şarkı söylüyordu. Bugün şehri adına okul, kültür merkezi yaparken, geçmişte onu görmezden geliyordu. Urfa'dan çıktıktan sonra İbrahim Tatlı, Tatlıses oldu. şehir ancak ondan sonra Tatlıses'i tanıdı. Kolay değildi şöhret olmak. Kolay olmadı adının duyulması. Çağının imkanlarını kullanıp sesiyle kendine bir yol açmıştı. Kendini Fatih görüyordu ancak o bir Hanibal'dı. Ya bir yol bulacak ya bir yol açacaktı. O bir yol açtı Güney'in ezik çocukları peşisıra ardından yürüdüler. Mahzun Kırmızıgül, Emrah, Ceylan oldular... Tatlıses'in şöhreti üzerinde çeşitli alanlarda doktora yapılması gerekir. Çünkü çok yönlü okumaya müsait bir kişilik. Ve kendi çağının çocuğu olarak kendi çağını yaşadı... Yaşıyor...

Bugün asıl dijital mecranın şöhretlerini konuşmak gerekir. Gerçi bu mecranın şöhretleri de sosyopsikolojik açıdan ayrı bir doktora konusu. Hatta siyasi olarak toplumsal refleksi bunlar üzerinden okumak mümkün. Çünkü bugün sosyal medyada yırlayıp üç beş bin tıklanan herkes kendini şöhret sanıyor. Milyonları bulan paralar kazanıyor. Hele hatun ise Tiktok denen mecrada başını kıçını sallaması yetiyor. Anında sosyal medya fenomeni oluyor. Freudyen okuma gerektiren tahlillere girmek istemiyorum, çünkü lağımlaşan dijital/toplumsal bilincin kapağını açmak istemiyorum. Eskiden şöhret olmak için çok kabiliyetli ve eğitimli olmak gerekiyordu. Bugün ise sosyal medyada aykırı görünmek yetiyor. Eğitim kültür yetmiyor şöhret olmaya. Hazır cevap olmak, iyi küfredebilmek yahut hatun ise soyunmak yetiyor... Hatta şair ve yazar olmak bile çok kolay olmuş. Üç beş cümle birilerinden aşıran, parasıyla merdiven altı yayınlarda kitap bastırıp sosyal medyada paylaşan kendini şair yazar sanatçı sanıyor... Hele bir de sesi ve diksiyonu güzelse bir meydan şiiri okuyup şöhret olabiliyor... İnternet yüzünden ortalık şöhretten geçilmiyor. Sosyal medya bir nevi şöhret çöplüğü olmuş tıpkı çok kanallı televizyon oyuncuları gibi ekranda bir görünüp bir kayboluyorlar. Çocukluğumdan bu yana Yeşilçam oyuncularının tümünün adını ve hayatını bilirim. Ama dizi film kahramanlarının ne adını biliyorum ne hayatını... Her şehirde bir kaç sinema varken oyuncu değerliydi. Şimdi her evde iki üç televizyon var ama oyuncuların değeri yok. Oyunculuk kabiliyet ve sanata dayanmıyor artık çünkü sinema bir sektör oldu ve tamamen ticarete dönüştü. Eskinin oyuncuları sinemaya gönül vedikleri için aç ölüyorlardı, şimdikler kazanç kapısı gördükleri için zengin yaşayıp tok ölüyorlar...

Tekrar şöhret olgusuna dönecek olursak onun da artık bir anlamı kalmadı. Çünkü herkesin şöhret olduğu yerde biricik ve özel olan olmaz. Kötü şiirin iyi şiiri piyasadan kovduğu gibi kötü şöhretler iyi şöhretleri sahneden kovar. Artık Tatlıses gibi büyük bir ses kolay kolay çıkmaz. Çünkü şehir melez sesini kaybetmiş, şehirlilik olgusunuve kendine özgü hançeresini yitirmiştir. Sonra kalabalıklar içinde insan kaybolur. Gürültüde dünyanın en güzel sesine sahip olsanız dahi sesiniz işitilmez. Sosyal medya kalabalık ve gürültülü. En çok bağıran en çok küfredenin sesi duyuluyor. İnanmıyorsanız bağıran-çağıran vaizlere, hocalara, küfreden soyunan müzisyenlere bakınız. Herkes onları konuşuyor...