O sıra ne Kuşçular'ı ne de çevreyi doğru dürüst biliyordum. Hatta adını bile duymamıştım. Gittik gördük, çok beğendim. Ormanında yeşilliklerin içinde yer

KUŞÇULAR'DAN YÜKSELEN FERYAT!

Ben uzun zamandır kendisine yerleşmek için bir köy arayan bir insandım...

1982 yılında İzmir'de üniversitede okurken yolum Urla'ya düştü ve iskeleye inen çamlı yola hayran kaldım.

Benim Urla'ya hayranlığım için o yol yetip artmıştı!

Kendimde İzmir'li olmama rağmen uzun yıllar İstanbul'da yaşadım.

2013 yılı Nisan ayında bir vesile ile yolum Urla'ya düştü. Urla'daki arkadaşlarıma "yahu bana bir yer bulsanıza bende gelip Urla'ya yerleşeyim" dedim. Ciddi olup olmadığımı sordular : "ciddiyim" dedim... Sağolsunlar bana deniz kenarlarında bir sürü yer buldular. Bir de burun kıvırarak "bir yer daha var ama beğenmezsin" dediler. Bende olsun "gidelim bakalım" dedim.

O sıra ne Kuşçular'ı ne de çevreyi doğru dürüst biliyordum. Hatta adını bile duymamıştım. Gittik gördük, çok beğendim. Tam ormanın kıyısında ve yeşilliklerin içinde bir yerdi... Baharın tüm güzel renkleri kendini yeşilin tonlarında gösteriyordu.

İki gün içinde yeri aldım ve müteahhitliğe soyunarak evi yaptım ve yerleştim.

Bamyanın ve enginarın en güzeli ile Kuşçular'da tanıştım. Halen Yağcılar'dan gelen ama nesli tükenen o şahane domatesleri arıyorum... Bir de buraların "Şarap Yolu" üzerinde olduğunu öğrendim. Zeytinyağı'da fena değil hani! Yerleştiğimde buraya gerçekten Kuşçular adının neden verildiğini anladım... Sabah ayrı ötenler akşam ayrı şakıyanlar bir başkaydı. Hattâ sadece çizgi filmlerde gördüğüm ağaçkakanlarımız bile vardı.

İnekler, keçiler, koyunlar etrafımızda yayılıyordu.

Ben de keçi koyun baktım. Komşularım yardımcı oldu.

Daha ne isteyelim?

Gel gelelim bunlar güzel taraflar...

Yaşadıkça zorluklar ve hoşumuza gitmeyen şeyler olmaya başladı!

Gürül gürül akan artezyen suyumuz artık ip gibi akıyor! Kavga döğüş şehir suyu bağlatabildik.. Ana arter dışında pek su bağlatabilen yok gibi.

Kanalizyonumuz yok! Ben "sızdırma foseptik" ile hallettim ama köyün geneli ne âlemde orası meçhul! Acaba foseptiklerin suyu nerelere karışıyor! İnsan merak ediyor.

Elektrik konusu ise ayrı bir sıkıntı. İki üç defa dağıtım şirketinden tazminat aldım. Bozulmayan elektrikli alet kalmadı.Hiç kaliteli hizmet alamıyoruz. Sürekli elektrik kesintisi ve arıza var. Bıktırdı artık!

Bütün tarım alanları imara açıldı gibi! Ev, ev, ev... İnşaat, inşaat, inşaat... Bakalım nereye kadar?

Su yok diyoruz ama çoğu evin yüzme havuzu var. Nereden bu suyun bolluğu diye insan sormadan edemiyor.

Bizim köyün ortasından geçen yol İzmir'in en güzel plajlarına çıkıyor. Hafta sonraları ortalama 15.000'nin üzerinde araç geçiyormuş bu yoldan. Yol yetersiz ve çok dar! O yüzden hafta sonu evden kafamızı dışarıya çıkaramıyoruz.

Orman yangını tehditi ise ayrı bir konu! Daha geçen gün karşımızdaki tepe yanıyordu. Bana sorarsanız tedbirler yetersiz. Yaşayarak görüyorum.

Köyün nüfusunun 10.000 bini çoktan aştığı konuşuluyor. Halbuki biz buraya "köy" diye yerleşmiştik!

Emin olun bu topraklar Avrupalıların elinde olsa idi nasıl korunurdu gidin oraların köylerini bir görün derim.

Onun için Kuşçular ve ülkem adına doğanın ve çevrenin katlinden dolayı çok üzülüyorum. Tarım ve hayvancılığın yok edilmesinden dolayı tarifsiz acılar içindeyim. Nasıl oluyor da kendi elimizle bu tahribatı yapıyoruz?

Herkes topu birbirine atıyor ama bence halk olarak hem sorumlu hem de suçluyuz!

Bizim Kuşçular doğal değil hormonal bir büyüme ile Anadolu'da ki bir çok ilçeyi solladı!

Kuşçular'a bakarak güzel ülkemizin her köşesini betonlaştırdığımızı, tarım alanlarımızı yok ettiğimizi ve gelecek nesillere ihanet ettiğimizi rahatlıkla söyleyebiliriz...

Kuşçular'ı çok sevdim ama geldiğim ilk günleri hem özlüyor hem de arıyorum. Ve bütün köyleri de Kuşçular'a, benzettiğimizi de görüyorum.

Bakalım her şeyi böyle tüketip elimizde tüketecek bir şey kalmayınca ne yapacağız?

Biz bunları hiç düşünmez miyiz?

Av. Özcan Pehlivanoğlu

Zafer Partisi

Genel Başkan Yardımcısı