Bunlar(Emeviler), İslam elbisesi giyiyorlar ama ters çevirerek giyiyorlar.

Bu veciz söz Hz.Ali'ye ait. Herhalde Emevileri bundan daha iyi ifade eden bir söz bulunamazdı. İlkeli, yasalı, hatta beşeri yönetim anlayışından ilahi yönetim iddiasına geçişin köprüsü Emeviler'dir. İlk halifeler, görevlerini toplumdan aldıklarının şuuru ile hareket etmişlerdir. Belki kendisine istifa teklif edilen ve "bu gömleği bana Allah giydirdi "diyerek reddeden Hz Osman hariç.

Emevi üslubu, din ile siyaseti birleştirdiği için kendisinden sonraki yönetimleri de büyük oranda etkilemiştir. İslam dünyası bu sarmaldan kurtulamadığı için din maskeli ceberut yönetimlerden kurtularak, demokrasiye yönelememiştir. Tanrı'nın gölgesi (Zilullah-ı Fil Arz) gibi ünvanlar Emevile'rden süzülerek diğer topluluklara da sirayet eden ünvanlardır.

Siyaset dinin bir parçası haline gelince, her türlü muhalefet artık beşeri bir kadroya değil, doğrudan dine yönelmiş olmakta, böylece halifelere dini koruma adı altında saltanatlarını korumak için her çeşit baskı ve zulüm yöntemlerini kullanma fırsatı vermektedir.

Hicri birinci asırdan bugüne kadar ,-dini kullanmak- Müslüman dünyada bir yönetim tarzı halini almıştır. Zaten Emevilerin sahne alışı da böyle bir kullanımın sağladığı imkanla olmuştur.

Sıffın Savaşında Hz.Ali tam savaşı kazanmak üzereyken, Muaviye'nin saflarında olan Amr b. As'ın teklifi ile Emevi ordusu mızraklarının ucuna Kuran sayfalarını geçirerek -taraflar arasında Kuran'ın hakem olmasını- istedi. Bu, Hz Ali'nin ordusunda kargaşa ve bölünmeye neden oldu. Hz.Ali bunun bir savaş hilesi olduğunu, Muaviye'nin maksadının Kuran'a uymak değil, kendi bütünlüklerini bozmak olduğunu söylediyse de ordusuna söz geçiremedi. Sonunda ihtilafın çözümünün hakemlere havale edilmesine istemeyerek razı oldu. Sonrası malum, Amr b. As Hz Ali'nin hakemini aldatarak Muaviye'yi halife ilan etti. O Muaviye, Hilafetini sağlama aldıktan sonra," Yeryüzü Allah'ındır,ben de onun naibiyim.Dolayısıyla her elime aldığım,bana aittir, insanlara her bıraktığım ise onlara lütfumdur," diyecekti. Halbuki İslam'ın en büyük eserlerinden biri, insanı insana kulluktan kurtarması ve hiç bir insana kadir-i mutlak haklar vermemesidir.

Hz.Ali'nin bu savaşta haklı tarafı temsil ettiğine şüphe yok. Ancak haklı olmak mızraklarının ucuna Kuran'ı geçirerek Hakkı kullanan Muaviye'yi yenmeye yetmedi. O Kuran, o günden bugüne kadar sıkışan her yönetimin mızraklarının ucunda kullanılmaya devam etti.

Önceki gün Cumhurbaşkanı Erdoğan faiz indirimini savunurken yaptığı savunma da aynı mahiyetteydi. Erdoğan " nas var" diyerek siyasetinin mızrağına Kuran'ı geçirdi. Amaç, muhalefet cephesinde yer alanları bulundukları yerden şüpheye düşürmek, yanlış siyasetini Kuran'ın korumasına alarak sürdürmekti. Hz. Ali, "Allah'tan başka hüküm veren yoktur" diyerek hakem olayından dolayı kendisinden ayrılan Haricilere," Hak bir sözü batıla alet ediyorlar" demişti. Bugün de Kuran'ın hak sözü yanlış siyasetlere alet ediliyor. Amaç ne dinin bir emrine uymak, ne de dini bir hassasiyet. Amaç, döviz karşısında Türkiye'nin varlıklarını ucuzlatarak yabancı sermayeyi ülkeye çekmek. Nas var diyerek de, dövizin yükselmesi ile birlikte artacak olan hayat pahalılığına karşı oluşabilecek tepkileri siyaset mızrağının ucuna takılı Kuran'la frenlemek.

Dinin bu şekilde kullanılarak yanlış siyasetlere alet edilmesi o yanlışların faturasının dine çıkarılmasına neden oluyor. Ashmawy; "Din adına siyaset yapmanın, dini bitmez,tükenmez savaşlara, sonsuz partizanca bölünmelere dönüştürdüğünü ve onu bir konum ve kazanım aracı haline getirdiğini "söyler. İşte Hz.Ali'nin yazının başına aldığım,bunlar İslam elbisesini ters çevirerek giyiyorlar dediği durum da budur! Ve ne yazık ki, günümüzün hala değişmeyen en önemli hikayesidir