Bu gidişle milleti dinden, imandan edecekler. Dini o hale getirdiler ki neredeyse  imanın şartlarını değiştirecekler.

AKP'ye oy vermek dinin bir rüknü haline getirildi. İnsanlar Allah'la korkutuluyor. Farklı düşünenler iman çerçevesinin dışına itiliyor. Erdoğan gidince ülkenin batacağı empoze ediliyor. Halbuki bu fani alemden öyle erler geçti ki, hiç birinin ölümü ile dünya  batmadı. Peygamberler,veliler, kahramanlar geçti ama dünya ayakta kaldı. Fatihler,Yavuzlar,Alparslanlar geçti, Türk milleti ve devleti yıkılmadı. Erdoğan gidince Türkiye batar demek   ona peygamberlerden üstün bir mevki isnat etmektir. Bunun İslam'la telif edilir tarafı yoktur.

Ama asıl sorun şurada, üç oy daha fazla almak için o kadar rahat yalan söyleniyor, o kadar gerçek dışı beyanda bulunuluyor ki, bütün bunlar siyasal İslamcılık adına yapıldığı için her yalanın faturası  İslam'a ve Müslümanlara kesiliyor. Her yalan insanları biraz daha İslam'dan uzaklaştırıyor. Daha önce Kabataş yalanının, camiye işediler yalanının sonradan ortaya çıkması insanları büyük hayal kırıklığına uğratmıştı. Şimdi de ezanı ıslıklama yalanı ortaya atıldı. 8 Mart kadınlar gününde ezan okunurken kadınların programlarına devem etmesi hemen miting meydanlarına taşındı. Amaç sanki o programı millet ittifakı yapmış gibi muhalefetin üzerine yıkmak.

Ezana saygısızlık edilmişse bunun sorumlusu niye muhalefet olsun?  O kadınların Millet ittifakından olduğunu kim söylüyor, kaldı ki görüntülerden de anlaşılacağı üzere içlerinde başörtülü hanımlar da var. Bu, iktidarın elinde başka malzeme kalmadığı için son çare olarak tekrar din istismarına dönmesidir. Üstelik,o gösteride bulunan kadınları din dışı ilan etmektir. Birkaç oy için insanları bu şekilde ayırmak,parçalamak doğru bir tutum değil. Daha bir kaç gün önce Ankara'da belli yerlere Bıji Mansur yazan kişi iktidar partisinin bir belediye çalışanı çıktı. Güya HDP, Mansur Yavaş'ı destekliyor göstermek için yaptıkları kumpas ellerine yüzlerine bulaştı.

Siyaset bu şekilde yapılırsa ülkeye zarar vermekten başka işe yaramaz.  Siyaset kavga yapmamak için vardır. Ancak iktidar partisi siyaset yapmıyor adeta savaş yapıyor. Yarın seçim bitecek, geriye bu sözlerin bıraktığı yıkıntılar, toplumsal yarılmalar kalacak. İktidar muhalefeti konuşturmamak için her yolu deniyor. Bütün Televizyonlar, bütün gazeteler iktidarın elinde. Muhalefetin medyada sesi yok. Şimdi de tehditle, korku ile muhalefetin meydanlarda da konuşması engellenmeye çalışılıyor. Eleştiri olmadan siyaset olabilir mi? Kendine güvenen,yaptıklarının doğru olduğuna inanan bir iktidar eleştiriden korkmaz. Korkuyorsa icraatına güvenmediği içindir.

Siyaset hiç bir dönem bu kadar çürümemişti, hiç bu kadar dejenere olmamıştı. Yalan, iftira,çarpıtma siyasetin yegane yöntemi haline geldi. Kul hakkı, hesap verme şuuru diye bir hassasiyet kalmadı. Siyaseti çürütenler de -siyasal İslamcılık- iddiasıyla ortaya çıkanlardır.İnsan bu nasıl din anlayışı, bu nasıl bir hırs, bu nasıl bir vicdansızlık demeden edemiyor. Millet aç, sefil, bankalar vatandaşın tepesine binmiş durumda, temel gıda maddelerini bile almak giderek güçleşiyor, iktidar hala toplumu şu HDP'li, bu ezan okunurken ıslık çaldı diyerek yüce dinimizi kullanarak uyutmaya çalışıyor.

Hülasa,bu seçimde sadece belediye başkanı seçmeyeceğiz, halimizden memnun olup olmadığımızı da oylarımızla göstereceğiz. Son çeyrekte ekonomi yüzde 3 küçüldü. Resmi enflasyon yüzde 25, işsizlik çığ gibi büyüyor, akaryakıta her gün  yeni bir zam geliyor, Türkiye iyi gidiyor, halimden memnunum diyen varsa  buyursun yoluna devam etsin.