1913’de Trabzon sahilleri kum gibi İttihatçı kaynıyordu. Ruslar Batum’a çıkarma yapıp Türk topraklarına işgal hazırlığı yaparken Osmanlı coğrafyasındaki İttihatçılar vatan için “Ya sefer!..” deyip yollara düşmüşlerdi. İstanbul’daki tarikat şeyhleri, müritler, imamlar, medrese hocaları “İngiliz mandasının çıkar yol olduğunu dillendirirken İttihatçılar direniş için Trabzon’a inmişlerdi.

Dr. Bahattin Şakir de Trabzon’a gelen İttihatçılardan biriydi. Edirne’de hastane başhekimliği yaparken rahatını düşünüp yan gelip yatmayı içine sindiremedi. Bir yandan Ermeni çeteleri, bir yandan Rus ordularına karşı savaşacaktı. Neşter tutan elleri silah tutmamıştı ama alışacaktı; söz konusu olan vatandı…

Trabzon Valisi Cemal Azmi Bey’in yardımı ile Bahattin Şakir de bir müfreze kurdu. Yakup Cemil, Sinop Cezaevini boşaltıp kendi müfrezesinin başına geçmişti. Bahattin Şakir de Trabzon Cezaevini boşaltıp Karadeniz’in bıçkın delikanlılarını, balıkçı tayfalarını toplayıp silahlandırdı. Teşkilatı Mahsusa’nın tecrübeli silahşörlerinden eğitimin aldılar.

O yıllarda Abdülhamit’in vekil yaptığı, bakan yaptığı, bürokraside köşe başlarına geçirdiği Ermeniler İstanbul’dan ayrılıp Doğu Anadolu’da çeteler kurmuşlardı. Yaklaşık 800.000 Ermeni köyleri basıp toplu mezarlarda kurşuna dizdiği, camilere doldurup yaktığı Türk sayısı 520.000 idi… Sayıca üstündüler… Öncelikli hedefleri Doğu Andolu olmuştu çünkü İngilizler Büyük Ermenistan’ın orada kurulacağı sözünü vermişlerdi.

Kafkasya Cephesi’nde “Gayri Nizami Harp Birliği”, bugünkü söyleyişle “Gerilla Savaşı” yapan iki Türk müfrezesi vardı: Yakup Cemil ve Bahattin Şakir Müfrezeleri. Yakup Cemil dikkatini Rus ordusuna çevirmişti. Rusların 50.000 askerle çıkarma yaptığı Batum’a 1500 kişi ile vur-kaç baskınları yapıp düşmanı hırpalıyordu.

Bahattin Şakir müfrezesinin öncelikli dikkati Ermeni Çeteleri idi. Türk köylerini yakıp yıkan Ermeni çeteleri ile dağlarda yaman bir savaşa tutuşmuşlardı… Karadeniz’in sırım vücutlu bıçkın gençleri kendi sayılarının beş katı Ermeni’yi inlerinde kıstırıp yok etmişlerdi…

İslamcıların ve Türk sosyalistlerinin “Türk Jakobeni” diye aşağıladığı Dr. Bahattin Şakir, Dr. Nazımla tanışmadan önce zevkine düşkün bir kişilikti. Dr. Nazım bu narin kişiliği öyle yetiştirmişti ki kısa bir zamanda Teşkilatı Mahsusa’nın “Siyasi Büro Şefliği"ne yükseldi. Kafkasya Cephesi’ndeki gözlemlerinden sonra “Ermenilerin Anadolu’dan mutlaka sürülmesi gerektiği” ni ilk düşünen ve Talat Paşa’ya kabul ettiren Bahattin Şakir’dir. Bu öngörüsü olmasaydı, 1.500.000 Ermeni Anadolu’da kalsaydı Kurtuluş Savaşı yapılamaz, Genç Türkiye Cumhuriyeti kurulamazdı.

1914'de eşi Canan Hanım'a yazdığı mektupta şu ifadeler yer alır:

"...Şimdi Artvin’deyim. Bana çekmiş olduğunuz telgrafı burada aldım ve derhal cevap yazdım... Bir Rus baytarının evindeyiz. Orası hükümet konağı yapılmıştır. Evin sahipleri piyanoya varıncaya kadar her şeylerini bırakıp gitmişler. Kuş tüyünden yastıklar, yorganlar, velhasıl her şey mevcut. İstanbul’dan çıktığımdan beri ilk defa eve benzer bir yerde kaldım. Bu gece yattığım yatak o kadar rahat ki, hep dağlarda yattığımdan, vücudum çoktan beri yumuşak yerde dinlenmeye alışmadığı için bütün gece uyuyamadım…"

Vatanseverlik çile ister, bedel ister...

Mondros Mütarekesi’nden sonra İstanbul Hükümeti'nin "Nemrut Mustafa Divanı" adıyla anılan mahkeme tarafından gıyabında yargılanarak "savaş suçlusu" ilan edilip idama mahkûm edildi. 2 Kasım 1918’de Enver Paşa ve Talat Paşa ile birlikte bir Alman savaş gemisiyle Sivastopol üzerinden Berlin’e kaçtı.

Berlin'de beş parasızdı, bir tek canı kalmıştı onu da İngiliz İstihbaratının tetikçisi Ermeni çeteleri hain bir pusuda 17 Nisan 1922'de aldılar.

Alper Aksoy