öyle yerlere götürür ki sizi, daha önce hiç kapılmadığınız duyguların ve görmediğiniz o yerlerin güzelliği karşısında büyüleni verirsiniz.

Hiç bilmediğiniz bir dilden bir şarkı dinlersiniz bazen.

O kadar çok hoşunuza gider ki, önceleri onu anlamaya can atar, sonra da eğer onu anlarsanız aslında onun sandığınız kadar güzel bir şarkı olamayacağını ve birdenbire bütün gizemini yitireceğini düşünerek vazgeçersiniz anlamaya çalışmaktan…

Sonra da dilini bilmediğiniz o şarkının içine en sevdiklerinizi ve dünyanın bütün güzelliklerini katarak öyle dinlersiniz.

Müziği, melodisi, ritmi sizi o kadar çok sarar, öyle yerlere götürür ki sizi, daha önce hiç kapılmadığınız duyguların ve görmediğiniz o yerlerin güzelliği karşısında büyüleniverirsiniz.

Şair olursunuz mesela.

O güne kadar farkına varmadığınız içinizdeki güzellikleri keşfedersiniz birden.

Üstelik bütün bunların o dilini bilmediğiniz ama içinizde kıyametler koparan şarkının sayesinde olduğunun farkında bile olmazsınız.

Benim de böyle dilini bilmediğim ama dinlerken hüzünlendiğim alıp hayatımın en müstesna yerine koyduğum şarkılar vardır.

O şarkıları aramış değilim; çünkü insan arayıcısı olamaz bilmediği bir şeyin.

Ama onlar en çok ihtiyacımın olduğu bir anda gelip bulur beni; bazen çocukluğumun siyah beyaz fotoğraflarından birine dalıp gitmişken, bazen en sevdiklerimi ömrünün en güzel baharında yitirmişken, bazen tek başıma bir yolculuğa çıkmışken, bazen konusu ve oyuncuları beni hiç ilgilendirmeyen bir film izlerken, bazen can sıkıntısıyla radyo kanalları arasında geçiş yaparken gelir bulur beni o güne kadar aşinası olmadığım şarkılar…

Onlar beni bulduğunda nedir, ne değildir diye merak etmem ayrıca, sonuna kadar dinlerim. Bitince içimden dinlerim, sonra tekrar tekrar dinlerim yankısı çoktan kaybolmuş şarkıyı yüreğimin derinliklerinde…

Sonra bir bakıyorum şair olmuşum vurmuşum kendimi gecenin kıyılarına,

Ekmek olmuş, konuk olmuşum yoksul sofralarına İnsanların,

Nicedir kapısı kilitli atölyelerin kilidine çilingir olmuşum,

Gencecik aşıkların yüreğine umut olmuş, sokaklara taşırmışım onları.

Sonra derken efendim,

Dilini hiç bilmediğim bir şarkı,

Dilini bilmediğim, yüzünü görmediğim bir insan olmuş dikilmiş karşıma,

Bakınca mutlandığım,

Umutlandığım, heyecanlandığım.

Sonra diyorum bu nasıl bir şarkıdır böyle,

Gittikçe tükenmek yerine, gitgide çoğaltıyor kendini

Lisan-ı hal ile...

II

II

Bu nasıl bir şarkıdır böyle, saatlerdir dinliyorum, bitmiyor…

Bu benim memleketimin şarkısıdır.

İçinde memleketimin çocuklarının hayat hikâyeleri, aşkları, acıları, umutları, hüzünleri, heyecanları vardır…

Nice gurbet ellere gidip dönmemiştir.

Açlıklar, yokluklar, yoksulluklar görmüştür.

Bin yılların hasreti vardır içinde.

Evlatlarından ayrı düşmüş analar gibi kederli,

Yuvaları haylaz çocuklar tarafından dağıtılan serçeler kadar çaresizdir.

Bu şarkı uzundur…

İçinde Dadaloğlu, Karac’oğlan, Köroğlu, Pir Sultan Abdal vardır.

Bu şarkı bin yıllardan süzülüp gelmiştir.

Uzun yollar, yolculuklar, aşklar, ihanetler, zulümler görmüştür.

Öfkesini, Ferhat’ın gürzünden,

Hüznünü Leyla’nın gözlerinden,

Ateşini Aslı’nın küllerinden,

Kederini Kerem’in sazından,

Yalnızlığını Mecnun’un çöllerinden,

Çaresizliğini Cumartesi Annelerinin oğullarının yolunu gözleyen feri bitmiş gözlerinden almıştır.

Bu şarkı dinledikçe kanayan

Ve kanaması hiç bitmeyen sevdalar gibidir.

Bu şarkı uzundur…

Nice savaşlar, zulumlar, ihanetler görmüştür.

Nice beyler, sultanlar, derebeyler görmüştür bu şarkı.

Yeryüzünün her karış toprağında olup bitene tanıklık etmiştir.

Nice işkenceler görmüş,

Nice darağaçlarında sallandırılmış,

Nice sürgünlere gönderilmiştir ama

Kirli bir savaşın ortasında evlatlarının ölümüne tanıklık eden bir babanın çaresizliği, kendisinden başka yaslanacak kimsesi olmayan dalları budanmış bir ağaç kökünün yalnızlığı gibi hep ayakta kalmıştır.

Çöle salınan yılkı atları gibi ölümünü bekleyenlerin ölümünü acıyla izlemiş ve tüm yaşadıklarını not etmiştir.

Bu yüzden içlidir, hüzünlüdür, kederlidir…

Bu yüzden asildir, ağustos sıcağı gibi yakıcıdır…

Bu şarkı uzundur…

“Kafesini arayan kuş” gibi,

Konuk olacağı bir yürek aramaktadır.