Türk toplumunda bu anlayış, özellikle Ahi teşkilatları gibi yapılarla kurumsallaşmış, sosyal adalet ve ekonomik düzenin sağlanmasına katkı sunmuştur.
SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI PERSPEKTİFİNDEN
HALKÇILIK, DAYANIŞMACILIK VE TÜRK DAYANIŞMA KÜLTÜRÜ
Toplumsal Gelişim, Solidarite ve Demokratik Katılım Üzerine Bir İnceleme
Halkçılık, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel ilkelerinden biri olarak, toplumsal eşitlik, sosyal adalet ve halkın doğrudan yönetimde söz sahibi olmasını hedefleyen bir anlayıştır. Halkçılık ilkesi, bireyler arasındaki eşitsizlikleri ortadan kaldırmayı, devletin halkın refahı için çalışmasını ve sınıfsız bir toplum yapısını teşvik etmeyi amaçlar. Ancak bu anlayış, sadece modern ulus-devlet yapısına dayanmaz; kökleri tarih boyunca Türk toplumunda var olan dayanışmacılık anlayışına uzanır. Türk kültüründe toplumsal birlikteliğin önemli bir unsuru olarak kabul edilen dayanışmacılık, yardımlaşma ve ortak menfaatler doğrultusunda hareket etme geleneğini içinde barındırır. Özellikle solidarite kavramıyla da örtüşen bu anlayış, bireylerin yalnızca kendi çıkarlarını değil, toplumun genel faydasını da gözeterek hareket etmeleri gerektiğini savunur.
Dayanışmacılık, bireylerin ve grupların birbirine destek olarak ortak bir amaç doğrultusunda hareket etmelerini ifade eder. Tarihsel olarak Türk toplumunda bu anlayış, özellikle Ahi teşkilatları gibi yapılarla kurumsallaşmış, sosyal adalet ve ekonomik düzenin sağlanmasına katkı sunmuştur. Ahilik, yalnızca ekonomik bir sistem değil, aynı zamanda bir sosyal dayanışma modeli olarak da işlev görmüş; kardeşlik, yardımlaşma ve eşitlik ilkelerine dayalı bir toplumsal yapı oluşturmuştur. Ahilik kültürünün temelinde, üretici ve tüketici arasındaki adil ilişki, meslek erbapları arasında güçlü bir birlik ve ihtiyaç sahiplerine destek olma anlayışı yatmaktadır. Bu model, günümüz sivil toplum kuruluşlarının işleyişiyle benzerlik göstermektedir ve halkçılığın toplumsal yaşama yansıyan en önemli örneklerinden biri olarak değerlendirilebilir.
Modern toplumlarda dayanışmacılık, sivil toplum kuruluşları aracılığıyla sürdürülmektedir. Devletin yanı sıra, toplumun çeşitli kesimlerini temsil eden bu kuruluşlar, sosyal sorunlara çözüm üretme, toplumsal gelişimi destekleme ve halkın yönetim süreçlerine katılımını artırma konusunda önemli bir rol oynar. Halkçılık ilkesi, toplumun tüm bireylerinin eşit haklara sahip olması gerektiğini savunurken, sivil toplum kuruluşları da bu ilkenin pratikte uygulanmasına yardımcı olur. STK’lar, toplumun farklı kesimlerini bir araya getirerek halkın sesi olmayı, ihtiyaçlarını dile getirmeyi ve çözüm süreçlerine dâhil olmayı amaçlar. Bu yönüyle, Türk tarihindeki dayanışma kültürü ile modern solidarite anlayışı birbirini tamamlayan unsurlar olarak öne çıkmaktadır.
Sivil toplum kuruluşları, toplumsal katılımı artırarak halkın karar alma mekanizmalarına katılımını teşvik eder ve böylece demokratik süreçlerin gelişmesine katkı sağlar. Aynı zamanda, dezavantajlı gruplara yönelik çalışmalar yaparak eşitlik ve sosyal adaleti güçlendiren bir yapı oluştururlar. Toplum içinde karşılıklı yardımlaşma kültürünü geliştirerek dayanışmayı artırırken, eğitim ve bilinçlendirme çalışmalarıyla halkın hakları, sorumlulukları ve toplumsal meseleler hakkında bilgi edinmesine yardımcı olurlar. Ancak sivil toplum kuruluşlarının bu işlevleri sağlıklı bir şekilde yerine getirebilmesi için bağımsız olmaları, dış fonlardan ve yabancı odakların yönlendirmelerinden uzak durmaları gerekmektedir. Son yıllarda birçok sivil toplum kuruluşunun, çeşitli dış kaynaklar tarafından finanse edilerek toplum mühendisliği aracı haline getirilmeye çalışıldığı gözlemlenmiştir. Bu tür bağımlılıklar, halkın çıkarlarını gözeten bir dayanışma anlayışından sapmalara yol açabilmekte, ulusal kimliği ve bağımsızlığı tehdit edebilmektedir. Gerçek anlamda halkçı bir sivil toplum yapısının oluşabilmesi için yerel kaynaklarla desteklenen, milli menfaatleri önceleyen ve toplumun kendi dinamiklerinden beslenen kuruluşların güçlendirilmesi elzemdir.
Türk toplumunda dayanışma kültürü sadece ekonomik veya sosyal yardımlaşma ile sınırlı kalmamış, afet dönemlerinde, toplumsal krizlerde ve büyük dönüşümler esnasında da önemli bir rol oynamıştır. Ahilik sisteminden gelen paylaşımcılık, imece usulüyle yapılan işler ve mahalle kültürü içerisindeki karşılıklı yardımlaşma, halkçılığın somut örnekleri olarak geçmişten günümüze varlığını sürdürmüştür. Bu kültürel miras, sivil toplum kuruluşlarının faaliyetleriyle günümüzde de yaşatılmaktadır. Günümüz STK’ları, hem yerel düzeyde toplumsal dayanışmayı artırarak halkçılığın etkisini artırmakta hem de uluslararası alanda dayanışma ağları oluşturarak Türk toplumunun solidarite anlayışını daha geniş bir çerçevede temsil etmektedir.
Sivil toplum kuruluşlarının etkinliğini artırmak ve toplum üzerindeki etkisini güçlendirmek için halkın bu kuruluşlara katılımının teşvik edilmesi gerekmektedir. Bireylerin sivil toplum kuruluşlarına aktif katılımı, sosyal dayanışmayı güçlendirecektir. Kamu politikalarının daha etkin bir şekilde oluşturulması için devlet ve sivil toplum iş birliği artırılmalı, bağımsız finansman kaynakları geliştirilerek bu kuruluşların sürdürülebilirliği sağlanmalıdır. Dijitalleşme ve yeni teknolojilerin kullanımıyla, daha geniş kitlelere ulaşmak ve etkili çalışmalar yürütmek mümkündür.
Halkçılık ilkesi, toplumun tüm kesimlerinin eşit haklara sahip olduğu, adil bir yapının oluşturulmasını öngörmektedir. Dayanışmacılık anlayışıyla desteklenen bu ilke, sivil toplum kuruluşlarının etkinliği ile hayata geçirilmekte ve toplumun gelişimine büyük katkılar sunmaktadır. Türk toplumunun tarih boyunca süregelen dayanışma kültürü, modern solidarite anlayışıyla birleşerek halkçılık ilkesinin güçlenmesine ve toplumsal yapının daha sağlıklı bir şekilde gelişmesine katkı sağlamaktadır. Sivil toplum kuruluşları, demokratik katılımın artırılması, sosyal adaletin sağlanması ve toplumsal dayanışmanın güçlendirilmesi açısından kritik bir işleve sahiptir. Bu bağlamda, sivil toplum kuruluşlarının daha güçlü bir yapıya kavuşması, halkçılık ilkesinin etkin bir şekilde uygulanmasına yardımcı olacak ve toplumun her kesimine fayda sağlayacaktır. Güçlü bir sivil toplum, güçlü bir demokrasi ve sınıfsız eşit bir toplumun temel taşıdır.
Saygılarımla,
05.03.2025
Güneş ALTUNER