Birçok çevrede Thunberg’in yalnızca bir “iklim savaşçısı” değil, aynı zamanda küresel istihbarat aygıtlarının şekillendirdiği bir figür olduğu konuşuluyor
Kim bu Greta?
Greta Thunberg, son yılların en çok konuşulan figürlerinden biri. Henüz çocuk yaşta başlattığı okul grevleriyle dünya kamuoyunun dikkatini çekti; iklim krizine karşı sembol bir isim haline geldi. Ancak bu masum görünen hikâyenin arka planında başka sorular da yankılanıyor: Greta gerçekten bağımsız bir aktivist mi? Yoksa çok daha büyük bir mühendisliğin sözcüsü mü?
Dünyada birçok çevrede Thunberg’in yalnızca bir “iklim savaşçısı” değil, aynı zamanda küresel medya ve istihbarat aygıtlarının şekillendirdiği bir figür olduğu konuşuluyor. Bazı gazetecilere göre Greta’nın sahneye çıkışı, tesadüfi değil, bir stratejinin parçası. Tıpkı 20. yüzyılın ortalarında CIA’nin yürüttüğü “Alaycı Kuş Operasyonu” gibi, bugün de toplumlar medya üzerinden şekillendiriliyor. Ama bu kez aktörler gazeteciler değil, duygulara hitap eden genç figürler.
Greta'nın konuşmalarında hedef gösterilen ülkeler genellikle Batı dışındaki, kalkınmakta olan veya enerji bağımsızlığı peşinde koşan devletler oluyor. Çok uluslu şirketlere, karbon tekellerine ya da Batı’nın tüketim sistemine yöneltilmiş nitelikli eleştiriler ise neredeyse hiç yok. Bu durum, onun söylemlerinin ne kadar “bağımsız” olduğunu sorgulatıyor.
2024 yılında Greta Thunberg’in “12 kişilik ekibiyle” Filistin’e yaptığı ziyaret, birçok çevrede sembolik değil, stratejik bir PR operasyonu olarak değerlendirildi. Gerçek bir dayanışmadan ziyade, medya önünde sahnelenmiş bir gösteriydi bu. Batı kamuoyuna sunulmak üzere kurgulanmış kareler, Filistin’in yerli direniş mirasını parlatmak yerine, küresel bir imaj mühendisliği çalışmasının nesnesine dönüştürüldü.
İşgal altında ezilen halkların sesi yerine, yine Batılı bir figürün sesi öne çıkarıldı. Bu, yalnızca dikkatleri bölgeden başka yöne çekmekle kalmadı; aynı zamanda emperyal yapının, sahici direniş odaklarını görünmez kılma taktiğinin bir devamıydı.
Greta’nın sosyal medya hesabından yaptığı “Biji Kürdistan” paylaşımı da, sözde çevrecilik kisvesiyle örülen bu operasyonel çerçevenin başka bir boyutunu ortaya koydu. Bu tür sloganlar, ekolojik duyarlılık sınırlarının çok ötesindedir.
Özellikle Ortadoğu gibi tarihsel ve siyasal açıdan kırılgan bir bölgede, bu tür ifadeler yalnızca “destek” anlamı taşımaz; aynı zamanda bölgeyi etnik fay hatları üzerinden yeniden dizayn etmeyi amaçlayan emperyal projelere eklemlenir. Bu söylemler, iklim mücadelesini bir kalkan olarak kullanan ideolojik hizalanmaların içeriğini ve yönünü açık eder.
Thunberg 25 Ekim’de İstanbul’da diğer iklim aktivistleriyle de görüşmüş, cuma günü de DEM Partili Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi ziyaretinin ardından skandal bir paylaşım yaptı ve “Türkiye’de gerçek dayanışma köprüleri kurmak için Kürt bölgeleri için özerklik ve özyönetim esastır” ifadesini kullandı.
Sosyal medya hesabından Van’dan bir kareyi “Kürdistan” konumu ile paylaşan Thunberg, PKK ağzıyla yaptığı paylaşımında, Doğu Anadolu bölgesini “Kuzey Kürdistan” olarak tanımlayıp paylaşım yaptı.
“Son zamanlarda Kuzey Kürdistan’da seyahat ediyordum ve her türlü geçmişe sahip Kürt insanlarıyla tanıştım. Karşı karşıya kaldıkları mevcut sistematik baskı ve zulmün sayısız hikayesini anlattılar – özellikle Türk devletinden – ve katliamlarla dolu bir tarih. Doğanın tahribi ve sömürülmesi – yasadışı orman kesimleri, madencilik şirketleri için bölgelerin feda edilmesi ve yangınlar gibi – Kürtlere karşı devam eden saldırıların bir parçası olarak kullanılan birçok araçtan biridir. Bu genellikle yerel toplulukların ve biyolojik çeşitliliğin tahribatına ve zorla yerinden edilmeye yol açar. Kültür ve kimliğin silinmesi, devlet şiddeti, siyasi tutuklular, zorla yerinden edilme, ekolojik soykırımlar ve kayıplar, insanların günlük hayatta karşılaştıkları ayrımcılığın yanı sıra kendi kaderini tayin etme ve özgürlük haklarının reddedilmesine dair sadece birkaç örnektir.
Türkiye’de gerçek dayanışma köprüleri kurmak için Kürt bölgeleri için özerklik ve özyönetim esastır. Kürt halkı kendi hayatlarını, kültürlerini ve topluluklarını şekillendirme hakkını hak ediyor. Türkiye, Kürtler ve diğer azınlık gruplarına yönelik tutumunu, haklarını anayasaya koyarak netleştirmelidir. Hükümet, siyasi muhaliflerini susturmak için bir bahane olarak “terörizm”i kullanmaya devam ediyor. On binlerce siyasi olarak aktif birey adil yargılanmadan hapiste kalmaya devam ediyor. AİHM, BM ve Af Örgütü gibi uluslararası örgütler bunu kınadı ve serbest bırakılmaları çağrısında bulundu.
Sürdürülebilir bir barış ve adil bir gelecek için Kürtlerin özgürlük ve özerklik haklarına saygı gösterilmeli, Kürdistan’a yönelik vahşi saldırılar sona erdirilmelidir. Herkes özgür olmadıkça kimse özgür değildir. Bijî Kürdistan!” dedi. Böylece birilerinin sözcüsü, kuklası, alaycı kuşu olarak dünya çapında ve özellikle ülkemiz hakkında hadsiz paylaşımlar yapabiliyor.
Öyle ki, Gürcistan ziyareti ise bu çerçevede yeni bir aşamaya işaret eder. Daha önce Batı destekli “renkli devrimlerle” gündeme gelmiş bu coğrafyada, Greta gibi simge kişiliklerin varlığı basit bir çevre duyarlılığıyla açıklanamaz. Bu ziyaretler, toplumsal zihinlerde yer edinmiş imajlar ve “iyi niyet” algıları üzerinden yürütülen yumuşak güç stratejilerinin bir parçası olarak değerlendirilmelidir. Kitlelerin psikolojik olarak yönlendirilmesinde, figürlerin değil, figürlerin arkasındaki senaryonun belirleyici olduğu bir çağdayız.
Greta’nın arkasındaki vakıflar, medya organları ve devasa küresel çevre fonları dikkate alındığında, ortada bireysel bir duyarlılıktan çok, sistemli bir yapı ve organizasyonun izleri görülmektedir. İklim krizi elbette inkâr edilemez bir gerçekliktir; ancak bu kriz üzerinden yürütülen kampanyaların ideolojik taşıyıcılara dönüştürülmesi, meseleyi bir çevre sorunu olmaktan çıkarıp bir hegemonya aracına dönüştürür. Sorulması gereken soru artık şudur: Bu semboller kimin için konuşmakta, kimin adına susmaktadır?
Yeni kuşaklara hitap eden bu küresel figürler, yalnızca ilham kaynağı değil; aynı zamanda siyasi ve kültürel manipülasyonun da etkili araçlarıdır. Öfkeyi mobilize ederken, yönlendirilmiş bir çaresizliği dayatırlar. “Direniş” imgesiyle sunulan bu figürler, çoğu zaman gerçek direniş alanlarının önüne perde çeker. Greta Thunberg, kişisel bir çevre bilincinden çok daha fazlasını temsil etmektedir:
Küresel düzenin, gençlik enerjisini sistem içine çekerek kontrol altına alma stratejisidir. Bu nedenle, onun ne söylediğinden çok, hangi söylemin taşıyıcısı olarak kullanıldığı sorgulanmalıdır. Algı mühendisliği ne için, kimler için kimleri kullanarak faaliyetlerde bulunuyor bugün de sorgulamazsak, etkisizleştiremezsek adım adım ilerleyen planlarını önleyemeyiz? Bugün siyasi liderler dahi onunla aynı söylemleri gün gün paylaşıyor, belirli aralıklarla hep bir ağızdan aslında hep aynı şeyleri ötüyorlar…
İyi ki işitebilenler için erken ötüyorlar…
Güneş Altuner
10.06.2025