Geçenlerde kitap okuyormuşum gibi yapayım dedim, içeriğinin bir önemi yoktu. Moda kitaplardan biri olması yeterliydi.

Hiçbir şey eskisi gibi kolay değil, hele ki kitap okuyurmuş gibi yapmak.

Geçenlerde kitap okuyormuşum gibi yapayım dedim, içeriğinin bir önemi yoktu.

Moda kitaplardan biri olması yeterliydi.

Hazır kitabı okuyormuşum gibi yapmışken bir de fotoğraf çekip paylaşayım dedim.

Tam fotoğrafı çekip paylaşıyordum ki baktım bir şey eksik; kahve.

Kahve olmadan kitap okuyormuş gibi yapmanın bir anlamı yoktu.

Hemen kalktım kendime köpüğü bol bir kahve yaptım.

Kahve, kitap ve ben müthiş bir harmoni oluşturmuştuk.

Kahvemden keyifle bir yudum aldım.

Tam sıra paylaşacağım fotoğraf çekimine gelmişti ki, baktım kahvenin köpüğünün yerinde yeller esiyor.

Demek ki keyfimden yudumu biraz fazla kaçırmışım.

Hiç üşenmedim, buz gibi suyun içine iki yemek kaşığı kahve katarak iyice karıştırdım ve cezveyi yeniden ocağa sürdüm.

Kısık ateşte kahvenin köpürmesini beklerken daha başka neler yapabilir, hayatı nasıl güzelleştirebilirim diye al-ver yapmaya başladım.

Lokum, ah lanet olsun! Evet lokumu unutmuştum.

Raflarda çifte kavrulmuş lokum ararken birden foşşşş diye sesle arkama döndüm; kahve taşmıştı.

Gül gibi köpük, kısık ateşte yanan kahvemi mahvetmekle kalmamış, ocağı da söndürmüştü.

Azmimi yitirmeye niyetim yoktu; değilse nasıl kitap okuyormuşum gibi yapacaktım.

Hemen nemli bir bez alıp ocağı bir güzel temizledim ve yeniden işe koyuldum.

Buz gibi suyun içine bu kez üç yemek kaşığı kahve katarak bir güzel karıştırdım ve yeniden cezveyi ocağa sürdüm.

Bu kez kahvenin başından ayrılmaya niyetim yoktu.

Tatlı kaşığıyla tatlı tatlı karıştırmaya başladım kahveyi, öyle ki, dünyanın en iyi kahveci ustaları bile şu anda gelse elime su dökemezlerdi.

Kahve köpürdükçe, köpüğünü alıp fincana aktardım, neredeyse cezve silme köpük olmuştu.

Kitap, kahve ve ben nihayet bir araya gelmiştik.

İlk bakışta bir harmoninin üç ayağı da tamamlanmış gibiydi ama eksik bir şey vardı; lokum.

Lokumu aldım, fincanın yanına koyacakken birden şeker zannetmiş olacağım ki, fincanın içine katıvermişim.

Olamaz, gül gibi köpük tabağa taşmıştı. Tabağı yıkayayım nasılsa köpük yerinde duruyor derken, dizimi sehpaya çarpmışım. Sehpayı temizlemek sorun değildi ama kitap, evet sayfalarını okuyormuşum gibi açık bıraktığım kitap da dökülen kahveden nasibini almıştı.

Mahvolmuştum.

Yani kahve döküldüğü, kitap heder olduğu, halı renk değiştirdiği için değil, şöyle keyfimce bol köpüklü kahvemi içiyorken kitap okuyormuşum gibi bir poz veremediğim için mahvolmuştum.

Şimdi kızlara ne diyecektim, ne anlatacaktım?

Oysa onlara, bekleyin, birazdan size çok güzel bir sürpriz yapacağım demiştim.

Başımdan geçenleri anlatsam daha bir rezil olacaktım.

Anlatmasam beni okumayan biri sanacaklardı.

Off Allah’ım offf!

Hiç böyle müşkül bir duruma düşmemiştim.

Keşke pasta börek, ne bileyim yani çay, limonata ya da meyve suyu benzeri bir şey yapsaydım.

Neyse, hemen pes edecek değildim tabi.

Önce kitabı imha etmeli, sonra halıyı, sehpayı bir güzel temizlemeli, sonra yeni bir moda kitap bulmalı ve bol köpüklü kahvemi yeniden yapmalıydım; lokumu da unutmamalıydım tabi, lokum önemli çünkü.

***

Şu kitapla kahvenin olmazsa olmazlığını dayatanların kim olduğunu da ayrıca bulmam gerekiyor.

Bir kitap okuyormuşum gibi poz verdirmedi bana namussuzlar.

Yazıklar olsun.

Hepsini esefle kınıyorum, esefle ki, hem de ne esefle…