Hristiyan ülkeler topluluğu, kuyruğunu Yunanistan’a ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne (GKRY) iyice kaptırmış. KKTC’nin Türk Devletleri Teşkilatına Gözlemci Üyeliğine itiraz eden Rumlar, utanmadan bir de “Kabul edilemez” diye açıklama yapıyor.

Avrupa Birliği denilen Hristiyan ülkeler topluluğu, kuyruğunu Yunanistan’a ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne (GKRY) iyice kaptırmış. KKTC’nin Türk Devletleri Teşkilatına Gözlemci Üyeliğine itiraz eden Rumlar, utanmadan bir de “Kabul edilemez” diye açıklama yapıyor.

AB de onlardan farklı düşüncede değil. 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’na aykırı olarak GKRY’ni üyeliğe alırken, garantör ülke olan Türkiye’nin ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin “Kurucu Ortağı” olan Kıbrıs Türklerinin itirazlarını dikkate almayan Avrupa Birliği, uzaktan yakından hiçbir bağının olmadığı KKTC’nin Türk Devletleri Teşkilatına KKTC’nin gözlemci üye olmasını kabul etmiyor ve itiraz ediyor. Arkasından da aba altından sopa gösteriyor, “Kabul ederseniz her tür yardımı ve desteğimi keserim” diye. İşte AB için insan hakları, eşitlik, adalet böyle bir şey. Kendilerinin yaptığı her şey mübah, Türklerin her yaptığı günah.

Gelelim işin aslına;

Türk Devletleri Teşkilatı’nın kuruluş anlaşmasına göre, TDT’ye üye olabilmek için tanınmış devlet olmak gerekiyor. Yunan’ın, Kıbrıslı Rum’un ve AB’nin işte hazmedemediği de bu ayrıntı.

KKTC’nin TDT’ye gözlemci üye olarak kabul edilmesinde Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı R. T. Erdoğan’ın “KKTC’yi biz tanıdık. Diplomatik ilişki kurduk. Karşılıklı büyükelçi atadık. Bir Türk Devleti olarak bizim tanımış olmamız TDT’ye üye olması için yeterlidir.”  sözleri ve T.C. Dışişleri Bakanı, KKTC Dışişleri Bakanı ve her iki bakanlığının çalışkan personelinin çalışma, çaba ve girişimleri çok etkili oldu. Bu aşamada, Rusya Federasyonu’nun, komşularına yol vermesinin de bir başka destek ve katalizör olduğunu unutmamak lazım.

İşin özeti şu; Artık KKTC, TDT’ye gözlemci üye olarak kabul edilmesi sonrasında AB’nin, BM’nin, Yunan’ın, Kıbrıslı Rumların ve bunların dostlarının art niyetli nazarındaki “Cemaat veya Toplum” statüsünden çıkmış, “Tanınmış Devlet” statüsüne geçmiştir. İşte sıkıntıları tam da buradadır, feveranları da bu nedenledir.

Avrupa Birliği’nin tek taraflı kararı ve uygulaması ile 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’na aykırı olarak GKRY’ni üyeliğine kabul ederken, GKRY ile imzaladığı “10. Protokol”da ki “Kıbrıs adası bütünü ile AB toprağıdır. Şimdilik Adanın kuzeyinde AB Müktesebatı geçerli değildir” tanımlaması ile Kıbrıs adasının tümüne sahip olmak hevesleri ile planları sekteye uğramış, -bu maddeden dolayı- AB’nin Doğu Akdeniz’deki dolaylı “Münhasır Ekonomik Hakları” tümüyle geçersiz olmuş, Doğu Akdeniz’e sahip olmak, Türkiye’ye “Adalar Denizi’ni ve Akdeniz’i kapatmak” hayalleri suya düşmüştür.

Türkiye Cumhuriyeti’nin KKTC lehine atacağı adımlar sonrasında, Yunanların ve GKRY’nin Türkiye aleyhine retorik geliştirip, kendilerini haklı çıkarmak için kapı kapı gezecekleri günler yakın. AB de bu retoriğin yayılmasına istediği kadar çanak tutsun, Türkiye’yi ve KKTC’yi bu yoldan döndürmek mümkün olmayacak.

Prof. Dr. (İnş. Müh.), Doç. Dr. (UA. İliş.) Ata ATUN

Dekan, Kıbrıs İlim Üniversitesi

KKTC Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı