Dünya halklarında Koronavirüsün kendisinden çok korkusuna teslim olan bir yaklaşım var.
Bunu tetikleyen çeşitli mecralar ve yan sanayi parçalarıda var elbette.
Sosyal medya ve yaygın medya bu panik kaynağının merkezinde yer tutuyor.
Öyle bir korku pompalanıyor ki, toplumlar panik içerisinde ne yapacaklarını şaşırsın ve büyük resmi görmesin!
Adeta bir can pazarı kurulmuş havası var!
İçine düşürüldüğümüz sanal bir girdap var. Dünyayı boğmaya gelen bir tsunami gibi gösterilen şey tıpkı Hollwood stüdyolarında çekilen bilim kurgu filmleri ayarında.
Koronavirüsün gerçekliği ve öngörülür olmaması, henüz bir tedavi yönteminin bulunamamış olması insanların korkması için bir sebeptir. Bunda bir sıkıntı yok.
Ancak asıl endişe veren durum, bununla yayılan korku virüsünün malum virüsten çok daha hızlı ve çok daha öldürücü bir şekilde seyretmesidir!
Dünya Sağlık Örgütünün bu virüsle ilgili açıkladığı öldürme risk oranı %2.6 dır. Ülkemizde meydana gelen ölüm oranları yüzdesi 1.6 dır.
Bunu belirtmemdeki sebep bu virüsle ilgili uyarıları dikkate almamak anlamına değildir. Bilakis, bu illetten kurtulmak için her türlü tedbiri harfiyen uygulamak zorundayız.
Ve fakat; Virüsün yaydığı korkunun tehlike ve zararının, virüsün risk oranının çok daha üzerinde olduğuna dikkat çekiyorum.
Dünya kamuoyu bu virüsün yaydığı panikle meşgul iken, birtakım odakların dünyayı paylaşmak için masaya oturduklarını fark bile edemeyecektir.
Yeni bir dünya düzeninde kartlar çoktan karılmaya başlandı bile.
Özetle: Virüsle mücadeleye devam edelim. Evlerimizde kalıp hayatı anlamlı kılacak huzurlu zaman geçirelim ancak virüsün yaydığı korkuya teslim olmayalım.
Biz müslümanız ve bizim inandığımız din " Kişiyi ölümden eceli korur" bir başka deyişle " Kişiyi öldüren ecelidir" inancını öğütler.
Yani; Tedbir ve tevekkül!
Kadere iman eden, kederden emin olur...