İzlenme rekoru kıran ve sosyal medyada tartışmalara neden olan “İnci Taneleri” dizisi üzerine herkes bir şey söylüyor. Gördüğüm kadarıyla zihin inşaasıdır

(Vesikalı Yârim, Gönül Yarası, İnci Taneleri)

Son günlerde izlenme rekoru kıran ve sosyal medyada büyük tartışmalara neden olan “İnci Taneleri” dizisi üzerine herkes bir şey söylüyor. Gördüğüm kadarıyla dizinin tutması için yaratılan tartışmalar üzerinden bir zihin inşası yapılmak isteniyor. Özellikle dizinin ilk bölümündeki pavyon sahnesi ve Dilber'in dansı konuşulup tartışılmış, hatta bu pavyon dansı bir anda popüler olmuş, Dilber’in giydiği elbise ise modaya dönüşmüş… Medyada ise pavyon kültürü sorgulanmış, ahlaki olup olmadığı tartışılmış. Hatta dizinin pavyon kültürünü özendirdiği, bu yüzden genç kızların pavyon kadını olmak için sıraya girdiği yazılıp çizildi. Şahsen 16 yıldır Ankara’nın Ulus semtinde çalışıyorum ne bu diziden önce ne de bu diziden sonra kadınların Çankırı Caddesindeki pavyon önlerinde sıraya girdiğini görmedim. Ancak erkeklerin pavyon kadınları uğruna mal mülk batırdığını, trajik aşklar yaşadığını çok kez tanık oldum.

Medyada pavyon kültürünün ahlaki olup tartışması sürdüğü sırada bu defa “İnci Taneleri” dizisinin “Gönül Yarası” filminden intihal/çalıntı olduğu yazılıp çizilmeye başlandı. Anlaşılan dizi devam ettiği müddetçe reytingini arttırması için daha başka mevzular da tartışmaya dahil edilecektir. Şahsen dizinin ahlaki olup olmadığı, kadınları pavyona özendirip özendirmediği veya kopya olup olmadığı konusundan daha çok bence pavyon kültürünün sosyo-psikolojik boyutu ele alınıp tartışılmalıdır. Pavyonun ahlaki olup olmadığı, Dilber’in değirmen taşı gibi kalçalarını sallayıp dans etmesi değil, Z kuşağı hariç erkeklerin hayatındaki genelev-pavyon kültürü konuşulup tartışılmalıdır. Kadını, aşkı, cinselliği genelev ve pavyonlarda tanıyan Türk erkeğinin sosyo-psikolojik durumu konuşulmalıdır. Genelev veya pavyonun Z kuşağının zihin ve ruh dünyası pek bir karşılığı olduğunu sanmıyorum. Ancak onların babaları ve dedelerinin pavyon kültürüyle beslendiğini, kadın-erkek ilişiklerinde ilk deneyimlerini buralarda edindiğini söyleyebilirim. Çünkü Y ve Z kuşağı dediğimiz neslin yabancı olduğu bir mevzu pavyon! Y ve Z kuşağı dede ve babaları gibi kadınlardan soyutlanmış bir dünyaya gözlerini açmadılar. Kadını, aşkı ve cinselliği genelev ve pavyonlarda tanımadılar. Dolayısıyla pavyon kültürünün kendilerinde bir çağrışımı yoktur. Diziye olan bu ilgi olsa olsa meraktan olabilir. Acaba pavyon nasıl bir şey diye merak etmelerinden kaynaklanıyordur. Kadınların ilgisine gelince onlar eğlenmeyi ve dans etmeyi sevdikleri için bu yeni dans ilgilerini çekmiş olabilir o kadar...

Bunun sosyolojisini yapacak değilim ancak Yeşilçam sinemasında yüzlerce filmin konusunun pavyonda geçtiğini unutmamak gerekir. Özellikle Yeşilçam filmleriyle büyüyen bizim neslin bilinçaltı pavyon ve genelev olgusuyla doludur. Yüzlerce Türk filminde ya geneleve düşen kadını kurtarma hikayesi ya da pavyonda konsomatrislik yapan, şarkı söyleyen kadına âşık olan erkeğin trajedisi anlatılır. Hatta Türk sinemasının en baba, en kült filmi Vesikalı Yarim bir pavyon hikayesidir. Yeşilçamın en güzel, en kült filmi bir pavyon kadınıyla bir manavın aşk hikayesini anlatır. Bir akşam arkadaşlarıyla pavyona giden evli ve çocuklu Halil, pavyon kadını Sabiha’ya âşık olur. Ancak bu aşk geç kalınmış ve imkânsız bir aşktır. Bana Türk sinemasında en güzel aşk hikayesini anlatan film hangisidir diye sorsalar tereddütsüz Vesikalı Yârim filmi derim. Öyle ki bu film üzerine onlarca makale ve kitap yazılmıştır. Feride Çiçekoğlu Vesikalı Yarim’den ilhamla bütün bir İstanbul’u “Vesikalı Şehir” diye tanımlamıştır. Anadolu’da vesikasız şehir var mıdır acaba? İnci Taneleri’nden Vesikalı Yarim filmine niçin geldim? İnci Taneleri filminin “Gönül Yarası” filminden intihal/çalıntı olduğu söylenince aklıma Vesikalı Yarim filmi geldi. Konusu pavyonda geçen o kadar çok Türk filmi var ki hangisini anlatsam acaba? Çünkü bu toprakların çocukları kadını pavyonda ve kerhanede tanımıştır. Asıl filmlerin veya dizilerin intihal olup olmadığı üzerinde değil, erkek kadın ilişkilerinin nerede başladığına bakmak gerekir.

Orhan Veli'nin

Alnımdaki bıçak yarası

Senin yüzünden;

Tabakam senin yadigârın;

"İki elin kanda olsa gel" diyor

Telgrafın;

Nasıl unuturum seni ben,

Vesikalı yârim?

Tahattur adlı şiirinde geçen “Vesikalı yârim” mısraından adını, konusunu Sait Faik Abasıyanık'ın “Menekşeli Vadi” öyküsünden alan filmin senaryosunu Safa Önal yazmış. Bu aşk filmi henüz aşılabilmiş değildir. İnci Taneleri’ndeki Dilber ile ona aşık öğretmen Azem’in hikayesi ile 2004 yılında çekilen Gönül Yarası filmindeki pavyon kadını Dünya ile emekli öğretmen Nazım’ın aşk hikayesi benzerdir. Yolu pavyondan geçen her erkeğin gönlünde ya bir Sabiha, ya bir Dünya ya bir Dilber yatar. Yavuz Turgul’un yönetmenliğini yaptığı Gönül Yarası mesaj yüklü, iz bırakmış filmlerden biridir. Trajiktir. Her iki filmin kahramanları pavyon kadını ve öğretmendir. Mevzu aşktır.

Bu üç pavyon filmin son ikisi ders verir nitelikte çekilmiş, vesikalı yârim ise birçok erkeğin yaşadığı trajediyi anlatmıştır. Aslında pavyonda yalnız kadınlar değil erkekler de trajediler yaşamıştır. Bu mekanlarda birçok erkek ve kadın cinayete kurban olmuş, birçok erkek hapse düşmüştür. Örneğin benim memleketimdeki pavyon 1980’lerde bir cinayet yüzünden kapanmıştı… Aslında kadını, aşkı, cinselliği pavyon ve genelevde tanımış/yaşamış bir neslin hikayesi Vesikalı Yârim, Gönül Yarası, İnci Taneleri ve diğer filmlerde saklıdır. Z kuşağı bu filmleri meraktan izlerken bizler bu dizilerde kendimizi bulduğumuz için izleriz.

Bu tür filmleri ahlakilik üzerinden tartışmak doğru olmaz çünkü sanat ahlaki olanı değil, aykırı olanı konu edinir. Vasat konulardan büyük eserler yaratılamaz. Ancak görebildiğim kadarıyla dizi daha çok ahlak üzerinden değerlendiriliyor. Ben film ve dizilerin sanat açısından, insana verdiği mesaj açısından değerlendirilmesinden yanayım. Örneğin bana göre bu diziyi izleyen gençlerin ahlakı bozulmaz ama kötüden örnek olmaz kabilinden ders alınır ancak. Bu dizideki hayatı yaşamış yahut yolu bir zaman pavyon veya genelevden geçmiş olanların geçmişte yaşadıklarını hatırlamalarına/sorgulamalarına vesile olabilir bu dizi veya filmler. Eğer sosyal boyutuyla yaklaşacak olursak, Feride Çiçekoğlu’nun deyişiyle “Vesikalı Şehir”lerin bunda hiç mi suçu yok! En dindar, en gelenekçi şehirlerimizin en güzel, en müstesna ve en çok para kazanan mekanları pavyon ve genelevlerdir.

Yıllar önce üst üste vergi rekortmeni bir patroniçenin seçilmiş olması ilginç değil midir? Güneydoğu'da birçok ağa, masasına çağırdığı pavyon kadınının kendisine “şekerim”, "canım", “aşkım” dediği için uğruna servetini vermiş, köy batırmıştır…

Sonra Yeşilçam sinemasında pavyona düştüğü halde namusunu veya bekaretini koruyan onlarca karakter yaratılmıştır. Örneğin Türk seyircisi Türkan Şoray’ı pavyona düşse dahi sevmiştir. Zira o pavyonda dahi namusunu koruyan, namuslu bir kadındır. Bataklıkta bir gül gibidir. Pavyon veya genelev kadınlarının hayatı trajiktir. Peki oralarda yar sevenlere ne demeli? Onların hayatları da trajik değil midir?

Benim memleketimde en güzel türküler hayat kadınlarına yazılmış. "Sevim", "Leyla" türküleri hayat kadınlarına yazılmıştır. Sonra "Yarim giymiş beyaz fistan cuma namazından gelir" türküsü de hayat kadınının sevdiği erkek için yaktığı türküdür. Bilindiği üzere Müslüman hayat kadınları cuma günü güsül alıp temizlenir ve izinli sayılırlar. O gün gayrimüslim kadınlar çalışır. Bugün bu gelenek halen devam ediyor mu bilemiyorum.

Pavyon üzerine çok şey söylenebilir ancak Yeşilçam sineması sevabı günahıyla bunun filmlerini yapmıştır. Hem de en başarılı filmlere imza atmıştır. Ayrıca Türk seyircisi 1940,50’li yıllarda kadınlı erkekli bu pavyonlara gidip eğleniyormuş. Bütün bunlar Türkiye’deki pavyon kültürünün hem sosyolojini hem derinliğini göstermektedir.

Pavyon bugün aşağı tabakanın eğlencesidir ama 40’lı 50’li yıllarda seçkinlerin eğlencesi olmuştur. Bunun sanatını sinema yapmış ancak sosyolojisi yapılmamıştır. Sosyologlar gerçek anlamda bu konunun üzerinde durmamışlardır. İnci Taneleri’ni konuşacak isek sosyo-kültürel konuşmalıyız. Yoksa reytingi yükseltmek için yapılan tartışmalar üzerinden değil!