Bir yerin gerçekten şehir olabilmesi için önce kamu, sonra da o yerin zengini hizmet edecek. Kamu, niçin var olduğunu bilecek. Zengin de neden kazandığını,
Bir yerin gerçekten şehir olabilmesi için önce kamu, sonra da o yerin zengini hizmet edecek.
Kamu, niçin var olduğunu bilecek.
Zengin de neden kazandığını, neye hizmet etmesi gerektiğini anlayacak.
Halk ise, yaşadığı yerin şehir mi, köy mü olduğunu hissedecek.
Temizliği görecek, estetiği fark edecek, düzeni yaşayacak.
Bakın, zengin dediğim zaman aklınıza sadece parası olan gelmesin.
Benim kastettiğim; gözü tok, gönlü geniş, vicdanı güçlü insanlar.
Paylaşan, vefalı olan… seven ve sevilen insanlar.
Peki, bizde böyle insanlar yok mu?
Var!
Ama farkında mıyız? Değiliz.
Neden? Çünkü bilmek istemiyoruz.
Kabul edemiyoruz, içselleştiremiyoruz.
Biraz sevmeye başlasak, biraz kabul etsek… göreceğiz aslında her şey değişiyor.
O zaman güven de oluşacak aramızda.
Birbirimizden korkmayacağız.
Birbirimize tehdit gibi bakmayacağız.
Kamu, şehirde yaşadığımızı bize hissettirecek.
Günlük hayatta pratik olacak.
Çözüme odaklanacak.
Vatandaşa seçenek sunacak.
Estetik bir anlayışı olacak.
Öngörülü olacak.
Sorun üretmeyecek.
Hayatı zorlaştırmayacak.
Bunu başardığında ne olacak?
Halk, nerede yaşadığını anlayacak.
Kim kirletiyor, kim kavga çıkarıyor, kim kötü niyetli… bunlar belli olacak.
Doğruyu yanlıştan ayırt etmek kolaylaşacak.
Ve şunu göreceğiz: Kötüler ve yanlışlar yalnızlaşacak.
Oyunun dışına çıkacaklar.
Artık iyiler, kötüler yüzünden zarar görmeyecek.
Ama bunun bir şartı var: Liyakat.
Yöneten de siyasi de liyakatlı olacak.
Liyakat neyle olur? Bilgiyle. Ahlakla.
Bilgi insanı besler.
Liyakat da insana bir şeyi daha öğretir: Korkmayı.
Evet, korkmak kötü değildir. Korkmak insani bir duygudur.
İnsanı durduran, düşündüren, koruyan bir şeydir. Suçlu olmaktan korkan... Haksız olmaktan korkan... Kalp kırmaktan korkan...
Ama biz ne yapacağız?
Kötülükte değil, iyilikte yarışacağız.
İyilikte öne geçmeye çalışacağız.
Çünkü saygı gören insan çoğaldıkça, toplum zenginleşir.
Refah artar.
Kötülük azalır.
Unutmayın:
Yüzsüzlük de, pişkinlik de bir marifet değildir.
Belki günü kurtarır… Ama sonu kötü biter. Zafer kazanamaz.