Ortaçağ Avrupasında Yahudiler ve fahişeler belli elbiseler giyer, belli semtlerde oturabilirlerdi. Alt sınıf olan fahişeler ve Yahudiler günahkar sayılırdı.
Yahudi zihniyet ve davranışı
Ortaçağ Avrupasında Yahudiler ve fahişeler belli elbiseler giyer, belli semtlerde oturabilirlerdi. Toplumun alt sınıfında yer alan fahişeler ve Yahudiler günahkar, pislik ve ahlaksız sayılırdı. Kılık kıyafetleriyle kim oldukları bilinsin diye özgür, soylu vatandaşlardan farklı elbiseler giymek zorundaydılar. Hatta yaşadıkları mahallelerden dışarı çıkamazlardı. Bazı Avrupa ülkelerinde ticaret dahi yapamazlardı. Shakespeare'in yaşadığ devirde Londra'da sadece iki Yahudi'nin yaşadığından bahsediliyor. Zira Londra'ya giremezlermiş.
Kadınlar yoksulluk, zayıflık, cehalet ve savaş yüzünden esir edilip zoraki fahişeliğe sürüklenirken, Yahudiler dinlerinin gereği olarak fitne, fesat, ırkçılık, tefecilik, faizcilik, yalan , cimrilik, kurnazlık, kindarlık gösterdiklerinden dolayı toplum dışına sürülmüş, "cıfıt" olarak tanımlanmışlardır. Tutum ve davranışları ırkçılık ve intikam duygularıyla şekillenmiş, "cıfıtlık" değişmez karakterleri olmuştur. Çok iyi bir gözlemci olan Shakespeare, Yahudilerin davranışlarını ve bu özelliklerini bildiği için Venedik Taciri oyununda Harpagon karakterini yaratıp dünya edebiyatına mal etmiştir. Aşağılık ahmak ve kinci olan Harpagon'un şahsında bugün Natenyahu'yu, Natenyahu'nun kişiliğinde Harpagon'u görmek mümkündür. Netanyahu kardeşi İsrail Filistin Savaşı'nda öldüğü için intikam duygusuyla yanıp tutuşmaktadır. Hem ırk hem kan davası gütmektedir... Ancak o da Harpagon gibi intikamcı, ahmak ve rezil bir şekilde kaybetmeye mahkumdur.
Fahişeler zayıf olup erkekler tarafından zorla bu işe sürüklenip kendi kendilerine zarar verirken, Yahudiler dini ve ırki sebeplerle bulundukları topluma zarar vermektedirler. Bundan dolayı insanlık nezdinde dışlanmışlardır. Yahudiler inançları gereği kendileri dışındakileri insan görmemektedirler. Bu yüzden güç ellerine geçtiğinde başkalarına yaşam hakkı tanımazlar. Ezilmiş, aşağılanmış olmalarına rağmen kendilerini üstün ve seçilmiş millet görmektedirler. Gerçekte bu patalojik bir durumdur klinik tedevi gerektirir...
Yahudiler güçsüz ve aşağılanmış duygularıyla fırsatını bulduklarında dünyanın en acımasız mahluku olmaktadırlar. Korkaktırlar. Ancak korkaklar güç ellerine geçtiğinde dünyanın en acımasız insanı olurlar. Onların bu tutum ve davranışını en güzel "mazlum/mağdur iktidara geldiğinde zalim olur" cümlesinde karşılığını görebiliriz. Bugün Gazze'de yaptıkları katliamları ancak böyle açıklayabiliriz. Zira Almanya'da soykırıma uğradıkları için kendileri de Filistin'de soykırım yaparak ruhlarındaki incinmişliği, yaralı bilinçlerini rehabilite etmektedirler. Aşağılandıkları için aşağılıyorlar, soykırıma uğradıkları için soykırım yapıyorlar. Binlerce yıllık ezilmiş, iğdiş edilmiş ruhlarıyla insanlıktan adeta intikam alıyorlar. Yahudilerin bugün Gazze'de işledikleri kıyım/katliam işte bu ezilmişlik bilinçaltının dışa vurumudur. Bu bilinç yaralı hastalıklı bir bilinçtir. Yüzyıllarca fahişelerle eş görülen Yahudilerin bu tutumunu "Sezar tecavüze uğramasaydı Sezar olmazdı" ifadesiyle ancak açıklayabiliriz. Tecavüze uğrayan tecavüz eder. Hem de daha acımasız ve vahşi bir şekilde...
Yahudiler kendi dışındakilere maddi manevi zarar veren, her türlü kötülüğü yapmaktan çekinmeyen mahluklardır. Gazze'de yaptıkları soykırımla insanlıktan çıkmış, hilkat garibesi olduklarını bütün dünyaya göstermişlerdir. Önceleri Avrupa'lıların Yahudilerin ötekileştirilip aşağılamasını bir anlam veremezdim. Ama şimdi çok iyi anlıyorum ki, Avrupalı Hıristiyanlar, Yahudileri çok iyi tanıdıkları için onları hep kontrol ve baskı altında tutup toplumu bozmalarını, cinayet ve katliam işlemlerini engellemişlerdir. Bunları devamlı aşağılamış, ötekileştirerek bir nevi terbiye etmek istemişlerdir. Ancak bu tutum onları daha da hastalıklı yapmıştır. Toplum dışına itmeleri anlamsız değildir. Böylece toplumu bozmalarına fırsat vermemişlerdir. Yahudilere fırsat verildiğinde ne yapabileceklerini Sabra-Şatilla ve Gazze katliamında görmekteyiz.
Hıristiyanlar tarafından ötekileştirilen ve katledilen Yahudiler fahişelerin oturduğu semtlerden II. Dünya savaşından sonra (ilginçtir yine Hıristiyanların desteğiyle) ilahi kitapların kutsadığı Kudüs'e taşınmışlardır. Buna rağmen yine de insanlık onuruna sahip olamamış, saygınlık kazanamamışlardır. Çünkü sığınmak için geldikleri Filistin'de evsahibi olup Filistinlilerin topraklarını çalmışlardır. Ağlayıp sızlayarak geldikleri Filistin'e hakimi olup efendilik taslamışlardır. Efendilik taslarken dünyanın en adi cinayetlerini işlemekten, soykırım yapmaktan çekinmemişlerdir. Kutsal kitaplarında kendilerini vezir gören Beni İsrail, gerçekte kendilerini dünyaya rezil etmişlerdir.
Avrupalılar İkinci dünya savaşından sonra Yahudileri Müslümanların başına bela ermişlerdir. Yahudileri sevdikleri için değil, gerçekte Doğudaki emperyalist emellerini gerçekleştirmek için Siyonist İsrail'i kurmuş, Yahudileri İslam topraklarında ileri karakol olarak kullanmışlardır. Yahudiler de güç zehirlenmesi yaşayarak Avrupalıların paralı, gönüllü askerliğini yapmış, savaş ve soykırımdan geri durmamışlardır. Gazze'deki soykırım Yahudileri ve onları destekleyen Avrupa'yı dahi iyi tanımamıza vesile olmuştur.
Not bu çizdiğim tabloda Yahudi karekterini genel olarak tasvir etmeye çalıştım. Ancak bunun istisnaları olabilir. Ancak istisnalar kaideyi bozmaz.