Ticari kredi faizleri %60 a dayanmış, tüccarın hesap yapması neredeyse imkânsız hale gelmiştir. Çünkü borcun maliyeti, kar marjını çoktan yutmuş durumda.
FAİZ KISKACINDA BİR EKONOMİ: YÜZDE 60 İLE TİCARET MÜMKÜN MÜ?
Ekonomi canlı bir organizma gibidir. Nefes alır, büyür, küçülür ama en önemlisi döner. Paranın el değiştirmesi, yatırımın artması, üretimin sürmesi, tüketimin dengeli olmasıyla bir ülkenin ekonomisi hem içeride hem dışarıda ayakta kalır. Fakat bugün geldiğimiz noktada Türkiye’de yıllık %60’a ulaşan politika faizleri bu döngüyü kırmakta, hem ticareti hem de sosyal yapıyı derinden sarsmaktadır.
Bu Faizle Ticaret Yapılır mı?
Ticaret, öngörü ister. Esnaf, sanayici ya da ihracatçı önünü görmek ister. Yatırım yaparken “kar edebilir miyim?” sorusunun cevabını net almak zorundadır. Ancak bugün ticari kredi faizleri %60 bandına dayanmışken, girişimcinin veya tüccarın hesap yapması neredeyse imkânsız hale gelmiştir. Çünkü borcun maliyeti, kar marjını çoktan yutmuş durumda.
Yıllık %60 gibi bir faiz oranı, basitçe şunu söylüyor:
“100 birim borç al, bir yıl sonra 160 öde.”
Peki, bu şartlarda hangi işletme malını %60 karla satabilir? Hangi müşteri bu fiyat artışlarına dayanabilir? Hangi pazar bu maliyetleri kaldırabilir?
Küçük Esnaf Bitme Noktasında
Bugün sokaklarda kepenkleri yarım açık dükkânlar görüyorsak, bu sadece ekonomik değil, aynı zamanda psikolojik bir çöküşün göstergesidir. Esnaf artık her sabah dükkanını açarken kazanç değil, “bugün nasıl ayakta kalırım?” sorusuyla başlıyor güne. Küçük işletmelerin krediye, takviyeye ve en önemlisi güvene ihtiyacı var. Ancak ne yazık ki son yıllarda bu güven temelli ekonomik politika geliştirilemedi. Her şey kısa vadeli “yangın söndürme” politikalarına hapsoldu.
Yüksek faizlerle birlikte borç yükü altında ezilen küçük işletmeler bir yandan ayakta kalmaya çalışırken, diğer yandan müşterisini de kaybediyor. Çünkü müşterinin cebi de artık yangın yeri.
Halk psikolojik eşiğin dibinde duruyor.
Millet bir an önce bu yüksek faizlerden kurtulmak istiyor neye mal olursa olsun.
Faizden geçinen bir kitlenin keyfi yerinde, fakat bu azınlık büyük bir çoğunluğun üzerinden geçiniyor.
Bu sancılı dönem bir an önce son bulmaz ise içinden çıkılmaz bir hal alacaktır.
Faizler düşerse dolar artar doların nereye gideceği vatandaşın umrunda değil. Vatandaş girdiği bu girdaptan kurtulmanın yollarını arıyor.
Yatırım yapmış borçlanmış öngöremediği bu kadar yüksek faizlerin gerçekleşeceği bunda yatırımcı bu durumun altından kalkamıyor.
Sanayi Üretimden Kopuyor
İthalatçı, ihracatçı, tedarikçi… Hepsi aynı tabloyla karşı karşıya: yüksek maliyetler, düşük talep ve oynak kur. İhracatçının girdi maliyetleri yükselmiş, kur sabit kalmış, piyasada güven kalmamış. Üretmek isteyen üretemiyor, büyümek isteyen küçülüyor.
Özellikle üretim yapan sanayici için faiz, sadece bir maliyet değil; bir engel haline gelmiş durumda. Düşünsenize, siz yatırım yapmak istiyorsunuz ama finansman bulamıyorsunuz. Çünkü bankaya gittiğinizde size verilen teklif neredeyse “peşin zarar” öneriyor. Üstelik ülke politikalarında öngörülebilirlik olmadığı için, kimse iki ay sonrasını bile kestiremiyor.
İnsanlar Hayattan Umudunu Kesiyor
İş sadece ekonomiyle sınırlı değil. Bu faiz politikalarının faturasını halk, günlük hayatında ağır biçimde ödüyor. Her geçen gün borçları artan insanlar; kredi kartı, ihtiyaç kredisi, kira ve fatura ödemeleri arasında sıkışıyor. Geçim derdi artık fiziksel bir yük değil, psikolojik bir çöküşe dönüşmüş durumda. İntiharlar, depresyon, umutsuzluk ve tükenmişlik; bu sistemin doğal değil, sistematik sonuçlarıdır.
Bir ülkenin vatandaşları sabah işe değil, borç ödemeye kalkıyorsa… Gençler hayal kurmak yerine yurt dışı biletlerine bakıyorsa… Aileler evlerinde sadece masraf konuşuyorsa… Bu yalnızca ekonomik değil, sosyal bir alarmdır.
Ekonominin Temeli Güvendir
Bugün yaşadığımız bu krizin temelinde, yalnızca yüksek faiz ya da yüksek enflasyon yok. Asıl eksik olan şey: güven.
Güvene dayalı bir ekonomik politika geliştirilemedi. Uzun vadeli, kapsayıcı ve sürdürülebilir bir vizyon sunulamadı. Ne yurtiçindeki yatırımcı, ne dışarıdaki sermaye, ne de halk yönetenlerin kararlarına tam anlamıyla güven duyabiliyor. İşte bu güven eksikliği, faiz oranlarından bile daha yıkıcı bir etkide bulundu. Çünkü ekonomide güven olmadan hiçbir politika işlemiyor.
Yüksek faiz, enflasyonu düşürmek için kullanılan sert bir ilaçtır. Ama bu ilaç, dozajı aşıldığında hastayı iyileştirmek yerine başka organlara zarar verir. Şu an yaşadığımız tam da budur. Enflasyonu dizginlemek adına uygulanan agresif faiz politikası, reel sektörü ve halkı adeta felç etmiştir.
İzlenmesi gereken Yol Haritası
Mutlaka bir yolu olmalı benim çözüm olarak öngörüm; kısa vadede şeffaf para politikaları, orta vadede üretim odaklı kalkınma ve uzun vadede sosyal adalet ve ekonomik güveni yeniden inşa etmekle mümkündür.
Faiz sadece bir oran değil, güvenin eksikliğinde büyüyen bir yaradır. Bu yara kapanmadan hiçbir ticaret, hiçbir yatırım, hiçbir umut yeşermez.
Bugün bir tüccar %60 faizle ticaret yapamaz. Ama bir ülke, güveni yeniden tesis ederek, akılcı ve adil politikalarla bu girdaptan çıkabilir. Yeter ki halkın sesine kulak verilsin, umutların üstü örtülmesin ve geleceğe dair sağlam bir söz verilsin.
Kısa lafın özeti nasıl olur ne yapılır yukarıda yazdım ancak kesin olarak anladığım bu yüksek faiz politikasının bir an evvel son bulmasıdır.
Sağlıklı ve mutlu kalmanız dileği ile….
Mehmet hakan karaaslan