Sadece biraz yürümek istiyorum; kırılmış dalların arasında yeniden nefes almak, bildiğim ve anlamadığım her şeyin içinde aydınlanmak istiyorum.
AŞKIN DANSI
Tutsak ruhumun derinliklerinden yankılanan fersiz ses,
Bir yudum ömür için bu tükenmez heves.
Titrer bedenim, ruhum telli bir kafeste çaresiz,
Ey mukaddes, sen güneşin nurundaki ışıksın, eşsiz.
Nur yüzünde coşan aşk, canıma can katar,
Hasretinle dolup taştı gözyaşlarım, sana akar.
Mahzun kaldık, viran olduk gönül çölünün yangınında,
Nemli gözler, nar kesilmiş yürekler hep senin uğrunda.
Yolunda çare arayan bir gönlün feryadıyım,
Attığın her adımda gül kokun siner yeryüzüne.
Aşkının dehlizlerinde kaybolmuş bir divaneyim,
Sonsuz bir sevda bıraktın bu yeryüzüne.
Ey sevgili, ben bu fânî ömrü senin aşkınla sundum dergâhına;
Duymadın figanımı, feryat ettim bütün cihana.
Nice Süleymanlar irfanıyla nur kattı şu kasvetli zamanın gamına,
Benim ise korla yanan gönlüm sığınır hep vuslatın limanına.
Sadece biraz yürümek istiyorum; kırılmış dalların arasında yeniden nefes almak, bildiğim ve anlamadığım her şeyin içinde aydınlanmak istiyorum. Zorlu ve uzun süren her sürecin durağında, biraz daha anlaşılmak istiyorum. Tabuları yıkmak ve sonsuz bir haykırışla, yoluna doludizgin akıp giden bir pencereden tüm insanlığa seslenmek istiyorum. Belki biraz daha anlaşılırım ve anlaşılmanın insanda ne kadar rahatlatıcı bir etkisi olduğunu gösterebilirim, tanımlayabilirim.
Uçurtma uçuran çocukluğumun soğuk kış günlerinde, odanın ısısının hiç artmadığı anlarda, tek tutunacak yerin sımsıkı sarılman gereken bir yorganın verdiği hissiyat olduğu gibi; aşkına ve yaşam gayemize sarılmanın hikâyesini burada betimliyorum. Unutmayalım ki, istesek de istemesek de kaderin cilvesiyle her zaman yüzleşeceğiz.
Aşk, mukaddes bir güdüdür; yaşanılan acı ve aklın gidişatıyla oynayan inanılmaz bir düzenektir. Aşk, tutsaklığın yürüyen yollardaki çaresidir. Yorulan bir dünyada, eskiyen her yanım ancak ebedî bir aşkla son bulunca tamamlanacak ve yeniden var oluşunu kutsal bir yaşayışla tamamlayacaktır.
Kaktüs çiçeğinin içerisine düşen ben, aşk deryasında O’nu kana kana arıyorum.
Bu arayış; tutsak ruhumun dünyevî kafesten sıyrılma çabasıyla, fersiz bir sesle çıkılan sonsuz bir yolculuğun feryadıdır.
Her mısra, her yaşayış, gönül çölünde yanan bir korun izidir; katre katre akan gözyaşları ise sevgiliye ulaşan yegâne limandır.
Bugün bu yazıdaki sözlerimi tamamlarken, insanın her şeyden önce kendisine değer vermesi ve sonra da o aşkın peşinden gitmesini bir yol olarak benimsemesi gerektiğini vurgulamak istiyorum. Çünkü gönüller ancak ruhun sevgilisiyle huzur bulur.
Süleyman YÜKSEL