kimse Yavuz'un İbni Arabi'ye ilgisinin nerden kaynaklandığını düşünmezler. Bugün Futuhatı Mekkiye başta olmak üzere Arabi'nin eserlerini okumak ve anlamakta

Yavuz Sultan Selim'in, Şam'da İbni Arabinin kabrini bulup üstüne türbe yaptırdığını söyleyip dururlar. Ancak kimse Yavuz'un İbni Arabi'ye olan bu ilgisinin nerden kaynaklandığını düşünmezler. Bugün Futuhatı Mekkiye başta olmak üzere Arabi'nin eserlerini okumak ve anlamakta

ilahiyatçı ve felsefeciler aciz kalmaktadır. Yavuz, bırakın okuyup anlamayı Arabi'nin eserlerindeki geleceğe dair işaretleri aramış, bulmuştur da... Zira Şeyhi Ekber'in Sin Mim'e girdiği de Şam ve Mısır fethedilecektir müjdesinin izinde giderek hem Arabi'nin kabrini bulmuş hem de sefere çıkıp Mısır'ı fethetmiştir.

Yavuz aynı zamanda iyi bir şairdir. Farsça kaleme aldığı divanı vardır ki, çok güçlü şiirlerden meydana gelmektedir. Fatih'in, Kanuni'nin, Yavuz'un savaş meydanlarındaki kahramalıklarıyla bu şiirlerdeki duygularını karşılaştırdığınızda bambaşka bir portre ortaya çıkıyor. İlkinde dünyaya hükmetmek isteyen güçlü bir ruh, ikincisinde bir güzele aşık naif duygularına güç yetiremeyen bir insan, bir şair ile karşılaşıyorsunuz. Osmanlı padişahları iyi bir komutan aynı zamanda iyi bir şairdir. Fatih Avni, Kanuni Muhubbi müstearıyla şiirler yazmıştır. Divanlar tertip etmişlerdir. Örneğin büyük bir şair ve aydın olan Yavuz'un divanını Alman imparatoru Wilheim Almanca'ya çevirtmiştir. Bugün hangi şairimizin şiiri yabancı dile çevrilmiştir? Hangi ilahiyatçımızın eseri başka bir dile çevrilmiştir?

Bugün hangi tarihçimiz divan sahibi padişahların şiirlerini okuyup tarihi metinler kaleme almıştır? Şiirler padişahın ruh ve zihin dünyasını ele verir. İnsani yönünü ortaya koyar. Tarihi metinler ile şiirlerden hareketle ancak gerçek anlamda şair padişahların biyografileri yazılabilir. Yoksa eksik kalır. Nedense edebiyatçılarımız divanla yetinir tarihçilerimiz belge ve vesiklarla...

Padişahlar büyük adamlar büyük bir eğitim ve ilim hayatından geçmiş, büyük aşklar yaşamış, büyük savaşlar yapmışlardır. Fatih'in, Kanuni'nin ve Yavuz'un entelektüel portreleri henüz yazılmamıştır. Övgü ve yergi içeren eserler kaleme alınmıştır. Kültür dünyamız padişahların uçkurundan yukarı çıkamadığı için bir türlü düşünce hayatlarına girememiştir. Napolyon'un hayatı hakkında 2000'e yakın eser yazılmıştır. Birçok film çekilmiştir. Romanlar kaleme alınmıştır. Aynı şekilde İskender ve Sezar hakkında da yüzlerce kitap yazılmıştır. Jül Sezar, Shakespeare'in oyununda yeniden dirilmiştir adeta. Örneğin Sezar'a suikast yapıldığında son ölümcül darbeyi Brütüs vurmuştur. Sezar oğlu gibi gördüğü bir rivayete göre aynı yatağı paylaştığı Brütüs'e son nefesinde anlamlı bir bakış fırlatarak ölmüştür. Ancak "Sende mi Brütüs" sözünü söylememiştir. Shakespeare, oyununda Sezar'ın o bakışından ilhamla bu sözü Sezar'a söyletmiş ve bu söz Sezar'ın şahsında tarihe geçmiştir. Sanat böyle bir şeydir. Bizim padişahların hayatından böylesi eser yazacak kaç sanatkarımız var?

Bizim bütün padişahların haklarında toplam iki bin eser yazılmamıştır. Bir kişiyi yazmak için o kişiyi yahut o padişahı sevmeniz gerekmiyor. İnsan hakka riayet ederek sevmediği birini de yazabilir. Biz ne sevdiğimizi ne sevmediğimizi gerçek anlamıyla yazmıyoruz. Netice olarak tarihi şahsiyetleri gerçek anlamıyla bilmek ve tanımak gerekiyor. Zira geçmişi bilmeyen geleceği kuramaz. İbni Haldun ne demişti geçmiş ve gelecek su gibidir birbirine benzer. Geçmiş büyük adamların bugüne söyleyecek sözleri vardır. O sözler deniz feneri gibi yol gösterir. Tek yapılacak şey Shakespeare gibi o yüz ifadesinden o sözü bulup çıkarmak...