Başörtüsü zulmünün en yoğun ve en şiddetli yaşandığı yıllarda öğrenciydim.

Jandarma ve polis marifetiyle başörtülü olduğundan dolayı kampüs girişinde otobüslerden indirilen çok kız öğrenci gördüm.

Hiçbirini tanımadığım o kız öğrenciler otobüslerden indirildiğinde ben de indim. Onlar derse alınmadığında ben de girmedim derslere.

Kız öğrenciler o zulmü yaşarken büyük bir utanç duyuyordum çünkü.

Hem insanlığımdan hem okuduklarımdan hem hiçbir şey yapamadığımdan dolayı gerçekten utanıyordum.

Polislerle, jandarmalarla, hocalarla tartışıyordum ama bütün tartışmalarım, kavgalarım, havanda su dövmekten öteye gitmiyordu

Birçok öğrenci başörtüsünden dolayı uzaklaştırıldı okuldan.

Başlarını açmaktansa okulu bırakmayı tercih eden bu öğrenciler, sınav zamanı geldiğinde sınavlara da alınmıyorlardı çünkü.

Kimi peruk takıyor, kimi başı eğik amfilerin en sonuna giriyordu sınavlara başını açarak.

Sadece bizim fakültede değil tabii, Türkiye'nin bütün üniversitelerinde benzer bir dram yaşanıyordu.

O gün fakülte koridorlarında Yaşanan bu zulme seyirci kalanlar, bir tek kız öğrenci için bir tek ders aksatmayanlar, hocalarla bir kez olsun tartışmayanlar, o kız çocuklarının yaşadığı acının zerresini bir kez olsun yüreğinde hissetmeyenler bugün 28 Şubat ve başörtüsü üzerinden toplumu ayrıştırmaya, tehdit etmeye ve kahramanlık taslamaya devam ediyor.

Birçoğunu biliyorum, birçoğunu tanıyorum, acıyla, gülümseyerek ve küçümseyerek bakıyorum bugünkü durumlarına.

Bugünkü başörtüsünün o günkü başörtüsü olmadığını da yüreğimin yerini bilir gibi biliyorum.

O gün başörtüsü takan kızlar başörtülerini çıkarmaktansa, hayallerini gerçekleştirecekleri fakülteleri bırakmayı tercih ettiler.

Bir genelleme yapmak elbette doğru olmaz ama bugün başörtüsünden dolayı ne okulunu ne mesleğini ne de işini bırakacak bir tek kız çocuğu ya da kadın bulunmuyor ne yazık ki.

***

80’li yılların sonunda ve 90’lı yılların başında başörtülü kızlar bugünkü gibi, barların, pavyonların, eğlence mekanlarının, konserlerin, dizilerin müdavimi olsalardı emin olun ne 28 Şubat ne başörtüsü zulmü asla yaşanmayacaktı. Onlar her şeye müsait olmadığını haykırdıkları için o zulme maruz kaldılar.

Başörtüsü zulmünün yaşandığı yıllarda üç maymunu oynayan arkadaşlar, bugün iğdiş edilmiş beyinleriyle herkesi o günlerin zulmü üzerinden hizaya getirmeye çalışmaktalar. Tekbir, salavat, ezan, bayrak, vatan nidalarıyla ortalığı inletseler de biz onların en ufak bir rüzgârda nereye savrulacaklarını çok iyi biliyoruz. Çünkü onlar o mukim sığınağı asla terk etmediler. Tıpkı bugün arkasına sığındıkları kalenin kendilerince en mukim yer olduğunu bildiklerinden terk etmedikleri gibi.

***

Başörtüsü ve 28 Şubat üzerinden nutuk çekerek, geldiğimiz günlere şükretmemiz gerektiğini söyleyenlerin derdinin başörtüsü olmadığını biliyorum. Böyle bir dertleri olmadı hiçbir zaman. Onlar her daim hızlı koşan atın oynayıcısıydılar. O gün, “Onlar da başörtülerini açsınlar” diyenler, bugün, “Başörtülü bacımın başını zorla açtırdılar” diyenlerle kardeştirler.

İktidarlarının ilk 11 yılında başörtüsü yasağı aynen devam etmesine rağmen bir tek gün bir tek eylem yapmadılar. Bir tek gün olsun seslerini çıkaramadılar. TMSF marifetiyle çöktükleri basın kuruluşlarında tam 11 yıl boyunca bir tek yazı yazmadılar, iktidar aleyhine bir tek program yapmadılar ve bütün bunların üstüne muhalif medyada yaşanan zulmü anlatan başörtülü kızları, düşmanın ekmeğine yağ sürmekle ve iktidarı zor durumda bırakmakla suçladılar.

***

Başörtüsü sorunu, başörtüsü, başörtüsü olmaktan çıktıktan sonra çözülmüştür. Başörtülü kızlar, başlarını açmaya hazır hale geldikten ve her mekâna girmeyi kendilerine hak olarak gördükten ve girdikten sonra çözülmüştür. Çözülen sorun değil, başörtüsünün kendisiydi aslında. Başörtüsü yasak kılan, bir bez parçası değil, o bez parçasının altındaki kafanın içindeki düşüncelerdi çünkü.

Biz neden hostes olamıyoruz, Tarkan konserinde neden en önlerde biz olmayalım, erkek arkadaşımızla sinemalara, barlara, pavyonlara gitmemizde ne sakınca var diyen başörtülü kızlar ve onlara destek veren aileler çözmüştür başörtüsü sorununu, bugünkü iktidar değil.

Başörtüsü sorunu, başörtülü kızlar ve kadınlar gündüz kuşağı reality show programlarında en utanmaz insanı utandıran özel hayatları, sapıklıkları ve sapkınlıklarıyla yer aldığında çoktan çözülmüştü zaten.

Sistem ne yapmış, etmiş başörtülü olan birinin de kimseden bir farkının olmadığını ve bunların artık en azından rejim açısından uygun birer vatandaş olduğunu ve tehlike olmaktan çıktığını herkesin gözüne sokarcasına ispatlamıştı. Evet, başörtülü kızlar rejim açısından tehlike olmaktan çıkmakla kalmayıp, rejimin değirmenine su taşıyan birer gönüllü olmuşlardı.

***

Bugünkü başörtüsünün 30 yıl öncesinin başörtüsüyle tek benzer yanı benzer bir kumaştan yapılmış olmasıdır. O günkü başörtüsü bir inancın, bugünkü başörtüsü iktidara yakın olmanın ve hayat yolunda basamakları hızlıca çıkmanın, makam ve mevki edinmenin sembolüdür. Bunu sadece başörtüsü takanlar için değil, propagandasını yapanlar için de söylüyorum. Değilse başörtüsü bir vekili bir rüşvet ağının içinde görmek nasıl mümkün olabilirdi.

***

Erbakan, Refahyol hükümetini kurduğunda Tansu Çiller'le tokalaştı diye

"İslam’da bir erkekle bir kadının tokalaşması zinhar haramdır, bir daha da bu partiye oy vermem" diyenlerin çoğu, on yıldır hanımlarını il - ilçe teşkilatına yazabilmek için kıyasıya bir yarışa girmiş durumdalar...

Başörtüsünün yasak olduğu yıllarda, kadın sesinden müzik dinlemek haramdır, kadın spiker haber sunamaz, kadınların eli sıkılmaz diyenler, bugün televizyon sahibi oldular, mekân sahibi oldular, eşlerini ve kızlarını hem siyasete hem de kadınların asla çalışamayacaklarını söyledikleri işlere sokmak için, başkalarının emeklerini, alın terini, geleceğini iç etmek ve çalmak pahasına canhıraş bir mücadelenin içine girdiler. Ve sonunda başardılar hamdolsun.

Nerde ne zaman kaybettik diye merak ediyorlar ya, merak etmesinler nereden nereye evrildiklerini apaçık bir şekilde görsünler istedim...

Toplumu geçmiş üzerinden tehdit edip, başörtüsü zulmünü hatırlatanlara tiksintiyle bakıyorum bu yüzden. Böylesi büyük bir ahlaksızlığı ahlak gibi sunmalarını, vatan, millet, bayrak, ezan edebiyatının arkasına saklanarak konumlarını korumaya çalışmalarını büyük bir ibretle izliyorum.

*****

Otuz yıl öncesinin hayalleri çalınan, düşleri paramparça edilen o hep mahcup o hep utangaç başörtülü kızlarını ise büyük bir mahcubiyet ve utanç içerisinde bir kez daha selamlıyorum…