Onların söz konusu olduğu her yerde kör sağır, dilsiz görünmeyi tercih ettik. Önceleri bunun bir oyun olduğunu düşündük, sonra bu oyuna başkalarını dahil ettik
DEĞİŞTİK
Bu ülkede değişen sadece başbakan değil. Zamanla hepimiz değişiyoruz. Önceliklerimiz değişiyor, arkadaşlarımız değişiyor, değer verdiklerimizi, uğruna ölümlere geldiklerimiz, önceliklerimiz hep değişiyor.
Haliyle biz de değişiyoruz. Takıldığımız çevre değiştiriyor bizi bazan, bazan bizi yönetsin diye seçtiklerimiz değiştiriyor. Kimimiz bedenen, kimimiz ruhen değişiyoruz.
Bazılarımız gelişerek değişiyor, bazılarımız değişerek gelişiyor. Ama sonuçta hep değişiyoruz. Bazılarımız değişikliği herkese mavi boncuk dağıtmak olarak algılıyor, bazılarımız ne Şam’ın şekerinden ne arabın yüzünden vazgeçmemek olarak...
Değişmenin bir erdem sayıldığı, özellikle de gelişerek değişmenin önem kazandığı bir zamanda, hayatımızda nelerin değiştiğine bakmadan değişik tatlar yaşamaktan da ayrıca zevk alıyoruz.
Evet, önce başbakanımız değişti, sonra biz... Sonra hayatımızda vazgeçilmez olan değerler değişti. Başörtüsüne bakışımız, Avrupa Birliğine bakışımız, Kıbrıs’a olan bakışımız değişti.
Önce ekmekler küçüldü, sonra ekmeği üretenler, yani çiftçiler ve köylüler, sonra ekmeği tüketenler, yani işçiler, memurlar ve esnaflar. Ekmeğimizi küçültenlerse hep büyüdü.
Bize, asgari ücretin nelere kadir olduğunu, bir asgari ücretle neler neler alınabileceğini anlatanlar hep büyüdü. Bir asgari ücretle alınabilecek şeyleri üretenlerse nedense hep küçüldü.
Evet, önce ekmekler küçüldü, sonra şahsiyetler.
Değiştik...
Önce inancımızdan, sonra inancımızı temsil eden değerlerden vazgeçtik. Semizleşerek gelişmeyi, ulaşılması gereken nokta olarak gördük. Hilesiz, hurdasız, rüşvetsiz iş yapmamayı bize verilmiş bir hak belledik. Önce kendimizi buna inandırdık, sonra bu işler bize göre değil diyenleri ufaktan hissedar etmeye başladık. Ne de olsa hiçbir günah tek başına işlenmiyordu. Bir gün yanacak olursak, bizi yakacak olanlar, günahımıza ortak ettiklerimiz olsun istedik. Sonra bu işlerin aslında söylendiği kadar zor olmadığını öğrendik. Her ihaleden pay almayı hak, rüşvetsiz yapılan işi ucuz etin tiridi gibi gördük.
Değiştik.
Hem de gelişerek değiştik. İnsanlara bakışımız değişti, altlarımızdaki arabalar değişti. Takıldığımız mekânlar, gezdiğimiz insanlar, önemsediğimiz değerler değişti. Öyle ki bir zamanlar dilimizden düşmeyen, yüreğimizi kanatan olaylara bakışımız değişti. Koltuklarımız kaymasın, makamlarımız tehlikeye düşmesin diye zulma uğrayan insanları dualarımızdan bile uzak tuttuk.
Onların söz konusu olduğu her yerde kör, sağır, dilsiz görünmeyi tercih ettik. Önceleri bunun bir oyun olduğunu düşündük, sonra bu oyuna başkalarını dahil ettik.
Geliştik; Irak’ta, Filistin’de, Lübnan’da meydana gelen katliamları görmezden gelerek değiştik. Fırça yiyerek, azarlanarak, ettiğimiz her söz ağzımıza tıkılarak, attığımız her adım geri attırılarak değiştik. Haramzade gibi bize emanet edilen her şeyi har vurup harman savurarak değiştik. Ülkenin en güzel değerlerini, koltuklarımızda bir gün daha fazla oturmak için başkalarına peşkeş çekerek değiştik. Değiştikçe geliştik, geliştikçe değiştik.
Parayla imanın kimde olduğu bilinmiyordu ama tercihimizin hep paradan yana olduğu biliniyordu artık. Çünkü değişiyorduk, hem de gelişerek değişiyorduk. İnançlarımızdan vazgeçerek, dostlarımıza ihanet ederek, kalmışsa kıyıda üç-beş fikri sabit, radikal ve marjinal insan, onları da geçmişten ders almamakla suçlayarak değişiyorduk.
Devletin malının deniz, yemeyenlerin keriz olduğu felsefesiyle başladık işe. Karanlık ortamlarda çekinerek ve utanarak yaptığımız pazarlıkları zamanla gün ışığına taşıdık.
Her şeyin adını koyduk, gayrı resmi işlerimize resmi tarifeler belirledik. Ne Allah’tan korktuk ne kuldan utandık. Minareyi çalmadan önce kılıfını hazırladık.
Paradan tiksintiyle bahsettik ama ruhlarımızı sattığımız şeytana köle olduk.
Evet, kabul edelim ki, bu ülkede değişen bir tek başbakan değil, hepimiz her gün bir şekilde değişiyoruz.
Değişmeyen tek şey;
“Ne mutlu Türküm diyene” oluyor.
Ne mutlu Türkiye’yi yiyene.
Onlar bu dünyada kazanadursun. Şair ne diyor biz ona bakalım:
“Çün defterler açılıp hesap soruldukta
Yetimin hakkı soruldukta yoksulun hakkı soruldukta
Milletim omuz omuza verip
Kıyama duruldukta.”
Elbet, gelişerek değişenlerin hayatlarında meydana gelen muazzam değişikliğin de hesabı sorulacaktır.