Atatürk’ten önce savaş kazanan komutanlar, kendi adlarıyla ya da ailelerinin adlarıyla, Büyük Hun İmparatorluğu, Göktürk Kağanlığı, Avar Kağanlığı, Hazar Kağanlığı, Uygur Kağanlığı Karahanlı Devleti, Gazne Devleti, Büyük Selçuklu Devleti Harezmşahlar Devleti, Altın Ordu Devleti, Timur İmparatorluğu, Babür İmparatorluğu, Osmanlı İmparatorluğu devletlerini kurdular.

Son Türk devleti olan Osmanlı İmparatorluğu, 1299 yılında Osmanoğulları’ndan Osman Bey tarafından kurulmuştu. Devletinin yapılanma ve işleyişi, babadan oğula geçen, tek adamın aldığı kararlarla yönetilen, değişmezlik üzerine işleyen, saltanat anlayışına dayalı inşa edilmişti. 

Osmanlı devleti, 1299-1923 arasında saltanat anlayışına dayalı yönetilmişti. Halk, babadan oğula geçen, değişmezlik üzerine işleyen saltanat anlayışını benimsemişti. Saltanata dayanan, tek kişinin aldığı kararlarla işleyen yönetim anlayışı, bir yönetim kültürüne dönüşmüştü.

Atatürk’ü anlamadan ve kavramadan, her fırsatta Atatürk’e hakaret eden, hakaret edenlere ortam ve fırsat sunan kör cahiller.  Kurtuluş Savaşı bittiğinde Mustafa Kemal, tek egemen güçtü. Her istediğini yapacak ve yaptıracak güce sahipti. İsteseydi kendi adıyla bir Türk devleti kurabilirdi. Kendisini padişah, kral, şah ilan edebilirdi. 622 yıl padişahlıkla yönetilmiş olan halk, bunu hem yadırgamazdı ve buna hazırdı.  

1923 yılında Avrupa’nın önde gelen ülkelerinden İngiltere krallıkla, Almanya, İspanya, İtalya, Portekiz diktatörlükte yönetiliyordu. Fransa ve Yunanistan, askerler tarafından yönetiliyordu. 
Asya’da, Sovyetler Birliği proletarya diktatörlüğü ile, Afganistan krallıkla, İran Şahlıkla yönetiliyordu. 
Batı Avrupa ve Asya’da, halk egemenliğine dayalı yönetilen ülke yoktu.  

Mustafa Kemal Atatürk, tarihte o güne kadar örneği görülmemiş bir liderlik örneği sergiledi. Kendi adıyla bir devlet kurma, diktatör alma, padişah, kral ya da şah olma peşinde koşmadı. Kendisini yüceltmenin değil halkını yüceltmenin peşinde koştu. 

İnsanlar arasında ırk, renk, din, dil, mezhep ve cinsiyet ayırımı yapmadan yurttaş kabul eden, halk egemenliğine dayanan laik demokratik sosyal hukuk devleti Türkiye Cumhuriyeti’ni kurdu. 

Atatürk’ün yönetiminde Türkiye Cumhuriyeti çağdaş kurumlarla inşa edildi.
Devrimler yapıldı. 
Devrimlerle, insanlar arasında ırk, renk, din, dil, mezhep ve cinsiyet ayırımı yapmadan,
İnsanı merkez alan, insana değer ve önem veren, insanı yüceltmeyi hedefleyen, 
Toplumsal, ekonomik, siyasal ve Kültürel değişim ve dönüşümler yaşama geçirildi. 

ATATÜRK’ÜN YÖNETİMİNDE 1923-1939 ARASINDA YAPILAN DEVRİMLERLE

1- Toplumsal ve Siyasal Alanda
Halkçılık esaslarına dayanan Halk Fırkası (CHP) kuruldu (9 Eylül 1923).
Halk egemenliğine dayanan Türkiye Cumhuriyeti kuruldu (1923). 
Ankara Başkent yapıldı (1923). 
Hilafet kaldırıldı (Mat 1924). 
Askerin siyasete karışmasına son verildi (Ekim 1924).
Tekke ve zaviyeler kapatıldı (Kasım 1925).
Kılık ve kıyafet kanunu çıkarıldı (Eylül 1925).
Şapka Kanunu çıkarıldı (Kasım 1925).
Milletlerarası takvim ve saat sistemi kabul edildi (Aralık 1925).
Uluslararası rakamlar kabul edildi (Mayıs 1928).
Din ve devlet işleri birbirinden ayrıldı. (1928). 
Kadınlara seçme hakkı tanındı (20 Mart 1930).
Ağırlık ve uzunluk ölçü birimleri değiştirildi (Mart 1931)
Lakap ve unvanlar kaldırıldı. Soyadı kanunu çıkarıldı (Kasım 1934). 
Anayasada yapılan değişiklikle kadınlara milletvekili seçme ve seçilme hakkı tanındı. Siyasal hayatta kadın ve erkek eşitliği sağlandı. Ulusal egemenlik kavramı, kadın erkek tüm bireyleri kapsayacak bir yapıya kavuşturuldu. (5 Aralık 1934).
8 Şubat 1935 tarihinde yapılan genel seçimlerde 18 Kadın, milletvekili seçildi. 

2- Hukuk Alanında
1924 Anayasası kabul edildi (Şubat 1924).
Şer’iyye Mahkemeleri kapatıldı. (1924).
Türk Ceza Kanunu Kabul edildi (1926).
Mecelle kaldırıldı (1926). 
Türk Medeni Kanunu kabul edildi (Şubat 1926).

3- Eğitim Alanında
Tevhidi Tedrisat (Öğretim Birliği) Yasası çıkarıldı (Mart 1924).
Medreseler kapatıldı (1924). 
Şeriyye Mektepleri kaldırıldı (1924).
Maarif Teşkilatı Kanunu çıkarıldı (1926).
Latin harfleri kabul edildi (1928). 
Millet Mektepleri açıldı (Kasım 1928). 
Türk tarihinin araştırılması, öğrenilmesi ve öğretilmesi için, Türk Tarih Tetkik Cemiyeti (Türk Tarih Kurumu) kuruldu (12 Nisan 1931).
Dil devrimi yapıldı (1932). 
Türk dilinin araştırılması, öğrenilmesi ve öğretilmesi için Türk Dili Tetkik Cemiyeti (Türk Dil Kurumu) kuruldu (12 Temmuz 1932).  
Üniversite reformu yapıldı (1933). 
11 Haziren 19373238 sayılı Köy Eğitmenleri Yasası çıkarıldı. 

4- Sanat ve Kültür Alanında
Atatürk’e göre, bir devletin temelini oluşturan kültürdü. Kültür milleti besleyen ana damardı.  Kültür üz ve sanatsız bir millet, milleti besleyen ana damarlarından yoksun bir millettir. 

Ankara’da Musiki Muallim Mektebi kuruldu (1924). Ünlü Alman Besteci Prof. Paul Hindemith Türkiye’ye çağrıldı (1935). Kendisinden müzik kurumlarının yapılandırılması ve bir konservatuar kurulması için çalışma yapması istendi. Paul Hindemith’in hazırladığı rapor doğrultusunda, serbest müzik eğitimi yapmak ve müzik öğretmeni yetiştirmek, tiyatro eğitimi yapmak ve tiyatro öğretmeni yetiştirmek üzere Ankara’da bir konservatuar kurulmasına karar verildi. (1 Kasım 1936).

5- Ekonomi Alanında 
Çankaya köşkü, sabahlara kadar alanında uzman kişilerle ekonominin sorunlarının tartışıldığı ve çözümlerin üretildiği bir laboratuvar gibi çalıştı. Ekonomiyle ilgili konuların tartışıldığı toplantılarda her seferinde Atatürk: “Türk tarihi incelendiğinde, bütün yükseliş ve çöküş nedenlerinin, ekonomik sorunlardan başka bir şey olmadığı anlaşılır” 59 hatırlatmasını yaptı. Ülkenin yönetiminde ağırlığın ekonomik sorunların çözümüne verilmesini istedi. Askeri başarılarla kazanılan siyasal bağımsızlığın, ekonomik bağımsızlıkla pekiştirilmediği sürece, tam bağımsızlıktan söz edilmesinin mümkün olamayacağını sık sık tekrarladı. 

Atatürk’e göre bir toplumun, çağdaş bir toplum olması, aklın ve bilimin öngörüsünde değişime ve dönüşüme açık bir toplum olması, ekonomik bağımsızlığa sahip olması ile mümkündü. Bu anlayışla hareket ederek ekonominin işleyişini denk bütçe, dış fazla, sabit kur ve kendi sanayisini kendisi yaratma ve yabancılarla ekonomik ilişkilerde bağımlılık içine girilmemesi anlayışı üzerine inşa edildi. 

Dışa bağımlı olmayan ulusal bir ekonomi modeli geliştirildi. Devlet eliyle sanayileşme yolu benimsendi. Ülkenin potansiyellerini ortaya çıkarmak ve ulusal sanayi yaratmak için: 
Makine Kimya Kurumu kuruldu (1921). 
İzmir İktisat Kongresi (17 Şubat-4 Mart 1923)
Şeker Şirketi kuruldu (1923). 
İş Bankası kuruldu (1924). 
Tarım Kredi Kooperatifleri kuruldu (1925)
Öşür vergisi kaldırıldı (1925). 
Sanayi Teşvik Kanunu çıkarıldı (1927). 
Sümerbank ve Yüksek Ziraat Enstitüsü kuruldu (1933). 
Elektrik Etüt İdaresi, Maden Tetkik Arama Enstitüsü kuruldu (1935). 
Etibank, Et ve Balık Kurumu kuruldu (1935).
Ticaret ve Sanayi Odaları kuruldu (1935).
1923-1938 arasında dışarıdan borç alınmadan; bir taraftan Osmanlı’nın borçları ödendi, diğer taraftan da hem ülke imar edildi hem de yüzde 6,5’lik bir kalkınma gerçekleştirildi.  

Batı Avrupa’nın büyük bir aydınlanma, çağdaşlaşma, sanayileşme ve kentleşme süreci yaşayarak, çok kan dökerek ve çok bedeller ödeyerek 300 yıla yakın bir zamanda yaşama geçirdiği toplumsal, ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel dönüşümler, Atatürk’ün yönetiminde yapılan devrimlerle, 15 yıl gibi kısa bir sürede, kan dökülmeden, bedeller ödenmeden, toplumun tüm kesimlerinin temsil edildiği Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde çıkarılan kanunlarla yapıldı. Türkiye Cumhuriyeti, çağdaş kurumlarla donatıldı. 

Bu yönüyle Atatürk devrimleri, tarihsel süreç içinde kan dökülmeden, bedeller ödenmeden gerçekleştirilen tek devrimdir. Dünya da başka bir örneği yoktur.  

6- Dış Politika Alanında  

Anadolu coğrafyası, sahip olduğu yeraltı ve yerüstü zenginlikleri, tarihi ve kültürel varlıkları jeopolitik konumu nedeniyle, egemen güçlerin gözlerinin üstünde olduğu bir coğrafya olmuştur. Tarihsel süreç içinde dönemin egemen devletleri hep Anadolu coğrafyasına sahip olmak istemişlerdir. Anadolu coğrafyasını ele geçirmek için birbirleriyle savaşmışlardır. Bu bağlamda Anadolu coğrafyasının tarihi savaşlar tarihidir. Farklı medeniyetlere ev sahipliği yapmış ve savaşlardan çok yorulmuş olan bir coğrafyadır. 

Ömrü cephelerde ve savaşlarda geçen, Kurtuluş Savaşı’nda Anadolu’yu, Payıtaht İstanbul’u  işgal eden işgalci emperyalist ülkeleri büyük bir yenilgiye uğran Anadolu’dan atan, halk egemenliğine dayanan Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran, kafasında projeleri, arkasında başarıları olan büyük bir asker, devlet adamı ve yaşayan lider Atatürk, devletler arası sorunların çözümünde savaşı, bir çözüm yolu olarak görmedi.  

Türkiye Cumhuriyeti’ni kurduktan sonra, “Savaş zaruri olmalıdır, zaruri olmayan savaş cinayettir” dedi. “Yurtta barış dünyada barış” çağrısı yaptı. Yurtta ve dünyada barışı savundu. Yurtta ve dünyada barış ve huzur olmasını, insanların barış ve huzur içinde yaşamasını istedi. 

Yurtta Barış ve Dünyada Barış sözlerini lafta bırakmadı. 

Birinci Dünya Savaşı kapsamında Çanakkale’de büyük bir savaş yaşandı. Savaş, Osmanlı İmparatorluğu ile Birleşik Krallık (İngiltere) ve Fransa arasında oldu. Savaş, 8.700’ü Avustralyalı, 2.700’ü Yenizellandalı olmak üzere toplam 11.400 civarında Anzak askeri öldü. Tarihte Osmanlı Devleti ile Avustralya ve Yenizellanda arasında savaşı gerektirecek bir sorun yaşanmamıştı. Ama binlerce masum Anzak askeri, İngiltere’nin isteği ile ülkelerinde binlerce kilometre uzakta, kendileriyle hiç ilgisi olmayan bir savaşta öldüler. 
Çanakkale Savaşı’nda cephede Anzak askerleriyle göğüs göğse savaşan Mustafa Kemal Atatürk, 1934 yılında, Anzak askerleri annelerine hitaben bir mektup yazdı. Mektup da: "Uzak memleketin toprakları üstünde kanlarını döken kahramanlar; burada dost bir vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükûn içinde uyuyunuz. Sizler Mehmetçik'lerle yan yana, koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar; gözyaşlarınızı dindiriniz, evlatlarınız bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardır. Bu toprakta canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuşlardır" dedi. İradeleri dışında Çanakkale de savaşmak zorunda kalan ve savaşta ölen, cenazeleri ülkelerine götürülemeyen Anzak askerleri için, “onlar sizin evlatlarınız olduğu kadar, bizim de evlatlarımızdır.  Biz onları tıpkı Mehmetçikler gibi kendi evlatlarımız olarak görüyor ve bağrımıza basıyoruz” dedi. O güne kadar tarihte bir örneği yaşanmamış olan büyük bir devlet adamlığı örneği sergiledi. İnsanları savaşmaya değil birbirlerini sevmeye ve barış içinde yaşama davet etti. 
Atatürk’ün girişimleriyle, 9 Şubat 1934 tarihinde Atina’da Türkiye ile Batıdaki komşular ülkeler Yunanistan, Bulgaristan, Macaristan, Romanya ve Sırbistan arasında Balkan Paktı barış ve dostluk anlaşmasını imzalandı.

7 Temmuz 1937 tarihinde Tahran’da Türkiye ile Doğudaki komşular ülkeler İran, Irak ve Afganistan arasında Sadabat Paktı Barış ve Dostluk Anlaşması imzalandı. 

Komşu devletlerle yapılan bu anlaşmalarla, Türkiye’nin çevresi bir barış ve huzur bölgesi oldu.   

Kurtuluş Savaşı’nda Anadolu’yu yakıp yıkan, sonunda Atatürk’ün karşısında tarihi bir yenilgiye uğrayan Yunan ordularını başkomutanı komutanı ve Yunanistan’ın önde gelen devlet adamlarından Elefterios Venizelos, tarihi tersine çevirdi. O güne kadar tarihte örneği yaşanmamış bir davranış ortaya koydu. 12 Ocak 1934 tarihinde Nobel Barış Ödülü Komitesi başkanlığına bir mektup yazdı. Atatürk’ü, Nobel Barış Ödülüne aday gösterdi. 

Atatürk hiç yurt dışı geziye çıkmadı. Ama komşu ülkelerin devlet başkanları başta olmak üzere Doğu’dan ve Batı’dan dünyanın önde gelen ülkelerinin devlet başkanları, başbakanları, dış işleri bakanları, üst düzey devlet ve askeri yöneticileri, Atatürk’le görüşmek ve Atatürk’ün yaptıklarını yakından görmek için Türkiye’ye geldiler. 
Tarih sırasına göre:
20 Mayıs 1928 tarihinde Afgan Kralı Emanullah Han,
1929 yılında İngiltere askeri bir filosunu,
27 Ekim 1930 tarihinde Yunanistan Devlet Başkanı Venizelos,
13 Ocak 1931 Tarihinde Japon Prensi Takamatsu,
28 Ekim 1930 tarihinde Macaritan Başbakanı Cont Bethlen
27-31 Ekim 1930 tarihinde Yunan Başbakanı Elefterios Venizelos ve Dışişleri Bakanı Mihalakopulos, 
6-8 Temmuz 1931 tarihinde Irak Kralı Faysal, 
27 Ekim 1931 tarihinde Sovyetler Birliği Dış İşleri Bakanı Litninov,
2 Aralık 1931tarihinde Bulgar Başbakanı M. Mauchanoff, 
31 Aralık 1931 tarihinde Irak Başbakanı Nuri Paşa,
2 Haziran 1932 Irak Kralı Emir Faysal, 
27-29 Eylül 1932 tarihinde ABD Genel Kurmay Başkanı Duaglıs Mac Arthur,
10-17 Eylül 1933 tarihinde Yunanistan Başbakanı M. Çaldaris,
14 Ekim 1933 tarihinde Yugoslav Kralı Alexandır,
21 Ekim 1933 tarihinde Macaristan Başbakanı Jules Gömbös,
28 Ekim 1933 tarihinde Cumhuriyetin 10. Kuruluş yıl dönemi törenlerine katılmak üzere Sovyetler Birliği Savunma ve Deniz Kuvvetleri Komutanı Meraşal Voroshilov başkanlığındaki Sovyet askeri heyeti,
19 Şubat 1934 tarihinde Yang Siyeh başkanlığındaki Çin askeri heyeti,
14 Haziran -2 Temmuz 1934 tarihinde İran Şahı Rıza Pehlevi, 
3 Ekim 1934 tarihinde İsveç Veliahtı Gustav Adolf, 
4 Eylül 1936 İngiltere Kralı VII. Edward,
27-31 Ekim Yugoslav Devlet Konseyi Başkanı M. Stoydinovich,
31 Mayıs 1937 tarihinde Ürdün Emir’i Abdullah,
27 Ekim 1937 tarihinde Yunanistan Başbakanı Metaksias,
28 Ekim 1937 tarihinde Romanya Başbakanı Tatarescu,
18-20 Haziran 1938 tarihinde Romanya Kralı Carol, Türkiye’ye geldi. 

Türkiye’yi ziyaret eden Atatürk’le görüşen, Atatürk’ün yaptıklarını yerinde gören bu devlet adamlarının ve yöneticilerin büyük kısmı, Atatürk’ün yaptıklarını ve başardıklarını kendilerine örnek aldılar. Onlarda ülkelerinde benzer işler yaptılar. Ülkelerinde önemli yenilik ve değişiklikler gerçekleştirdiler. 

Saygılarımla 

Celal Topkan 
20. Dönem CHP Adıyaman Milletvekili