Hepimiz faniyiz, insana dair olan şeyler de fanidir. Makam, mansıp,zenginlik, varlık, yokluk her şey. Bizi doğru bir çizgide tutacak olan da -fanilik şuurudur-. Eskiden mal mülk sahibi olanlar, sahibiz demekten haya eder, biz bu malın bekçisiyiz derlerdi. Bu fanilik şuurunun dışa yansımış bir şekliydi. O kuşaktan bir kaç kişiye yetiştim, para ve makam onları mütevazileştirmişti. Söz ve davranışlarında en küçük bir zenginlik, varlık kibri göremezdiniz.

Bugün o ahlak anlayışının çok gerilerindeyiz. Hak ve adalete düz bir yoldan gidilir. Eğri yollarla Hak'ka ulaşılmaz. Menzilinizin doğru olması yetmez ona götürecek yolların da doğru olması gerekir. Yalan, riya, zulüm insanı hem Hak'tan hem de zamanı gelince halktan uzaklaştırır.

Her şeyin geçici olduğunu bilirseniz hiç bir makama yapışıp kalmaya mecaliniz olmaz. Herkes biliyor ama bilmek şuura dönüşmedikçe insan davranışlarını etkilemeyen bir malumat yığınından başka bir anlam ifade etmez.

Bazen kendinizi daha iyi görebilmeniz için içinde bulunduğunuz ortamın dışına çıkmanız gerekir. Kendinize kendi içinizden değil, dışınızdan bakmalısınız. Böyle bir muhasebe  aynada kendinizi görmenizi sağlar.Çamura batmış bir insan zamanla çamuru benimser, onu hayatın olağan bir sonucu olarak görür. En zor yalan ilk yalandır, en ağır günah ilk günahtır. İlkinden sonraki her yalan, her günah giderek daha kolaylaşır zamanla hayatın bir parçası haline gelir. İşte çamur dediğim budur, ilk günah beyaz bir elbisede siyah bir leke gibi görünür, sonraki günahlar beyazı siyaha çevirir, artık hiç bir şeyi fark edemezsiniz, günah mefhumu bile kitabınızdan silinir. Her şeyi normalleştirmemizin arkasında işte bu günahı hayatın rutini, doğruluğu istisnası haline getirmemiz yatıyor.

Bu ahlak ve  mantıkla  kazansanız ne olur kazanmazsanız ne olur. Dünyayı ahlak değiştirir. Başkalarından farklı bir ahlak düzeni vaat ediyor musunuz, etmiyor musunuz, işte bütün mesele budur. İslam demeyenin, İslam diyenden fazla İslam'a benzediği bir dünyada yaşıyoruz. Bütün değerler tepetaklak oldu. Değerlerimizi tutamıyoruz. Bu kafayla gidersek bu ülkenin siyasi geleceğinde en az elli yıl -İslamcılık- diye bir şey olmayacaktır.İslamcıyım diyenlerle demeyenleri bir ahlak testine tabi tutun ne dediğimi daha iyi anlarsınız. Kim daha çok yalan söylüyor, kim daha çok iftira atıyor, kim daha çok hırslarının peşinde koşuyor, kim daha çok nefsinin kavgasını veriyor, kim daha çok  toplumu ayrıştırıyor, kim daha çok müsrif? 

Toplum şu veya bu faniye değil, İslam'a itimat etti. Siyasi bir flama gibi kullanılan Müslümanlığa güvendi. O bayrağın peşinde koşanları bazıları bir partinin peşinde koşuyor zannetti. Ama artık vatandaşın efsunlandığı o günler  geride kaldı. Vatandaş İslam'ı avcının avını avlamak için oltanın ucuna taktığı bir yem olarak kullandığını görüyor. İsrafı görüyor, yalanı görüyor, saltanatı görüyor ve kendisine öğretilen İslam'ın bu olmadığını anlıyor.

Ne yazık ki Hak'kın ölçülerini önce vatandaşa hocalık yapanlar çiğnedi. Önlerine atılan ilk makamda bulundukları mevziyi terkettiler. Bu milletin,  bu ülkenin vicdanı olması gerekenler  o vicdanı önce kendi nefislerinde sonra da telkinde bulundukları toplum nezdinde yok ettiler. Ve uzun zamandır bu ülke vicdanını kaybetmiş bulunuyor. Partiler, siyasetçiler gelir, gider  millet hayatiyetini devam ettirir, ama bir millet vicdanını kaybederse birliğini, bütünlüğünü, bütün canlılık ve yaratıcılığını kaybeder.Şu kadarını söyleyeyim, hepimiz öleceğiz ve peşinde olduğumuz hiç  bir şey peşimizden gelmeyecek. Bu