Doğum: Mut-1960

Gırbaş Osman mahlasıyla tanınan Osman Gündoğdu 1960 yılında Mut’un Topkaya köyünde doğmuştur. Baba tarafından Menemenci Tosmurlu (Tosmur) Yörüklerinden Ali Gündoğdu’nun oğludur. Annesi Ceritli Yörüklerinden Şebboy Hanım’dır. Ali ve Şebboy çiftinin on çocuğundan en büyüğüdür.

Osman yedi yaşına geldiğinde köylerinde okul olmadığı için komşu köy Kahtama (Çampınar) köyünde okula başladı. İki yıl sonra köyleri Topkaya’da okul açılınca ilkokula köyünde devam etti. Ortaokula yazılma ümidiyle eline geçen kitapları okuyup hazırlık yapıyordu. Ancak imkânsızlıklar yüzünden babası okula gönderememiş.

Osman dokuz yaşında başladığı çobanlığa elli dokuz yaşına kadar devam etmiş. 2019 yılında davarlarını satarak çobanlık (hayvancılık) hayatını noktalamış ve eşi Cennet Hanımla birlikte torunlarına bakmaya başlamış. Zaten görüşmek için aradığımızda torunlarına baktığı Mut’un Hamamköy Karatahta mahallesinde olduğunu öğrendik ve orada buluştuk.

Bilindiği gibi âşıklık geleneği sazlı veya sazsız, doğaçlama yoluyla kaleme alınan veya birkaç özelliği birden taşıyan geleneğe bağlı olarak şiirlerden oluşur. Âşıklık kavramında söyleyen kişiye "âşık", bu söyleme biçimine "âşıklık - âşıklama", âşıkları yönlendiren kurallar bütününe de "âşıklık geleneği" adı verilir."

Halk Ozanı toplumun dertleriyle dertlenmiş kişidir. Gırbaş Osman’ın şiirlerinde bu özelliği açıkça görüyoruz. Ele aldığı konuyu kimseyi kırmadan, gücendirmeden taşlar, hicveder, nazire yapar. Sevdiği, şaka götürür dostları için yazdığı hiciv ve taşlamalar güzeldir.

Meğer adlı şiirinde Muhtar hakkında şunları söyler:

“Sessiz sakin diye bir muhtar seçtik

Usturası saklı şişlermiş meğer.

Görev esnasında iltimas geçip

Tekrar seçilmeyi düşlermiş meğer

Dedik ki çalışkan işine düşkün.

Kendi işi kendi başından aşkın

Fırıldak çevirmez saf bir şaşkın.

Köprü altı tezgâh işlermiş meğer” diyerek dörtlükleri sıralamaya devam eder.

Toplumdaki çözülmeye bakıp:

“Huzur arıyorsan sen bu ortamda

Riyakâr zümreyi taşlama sakın.

Gün onların günü şimdi şu anda

Mertlik hırkasını düşleme sakın.” diyerek dörtlüklerini sıralar, üzüntüsünü ve çaresizliği dile getirir.

Dağda davarın arkasında radyo dinleyip, imkân bulduğunda televizyonda şair ve âşıkların programlarını dilerken on altı yaşında kendisi şiir yazmaya başlamış. Askerde yazdığı her mektuba şiirlerini de serpiştiriyordu. Kendi anlatımıyla o zamanlar kafiyeyi tutturuyordum ama hece vezni bakımından tam başarılı değildim diyor. Şiirlerine böylece otuz yaşına kadar devam etmiş ama ne yazık ki kayıt tutmamış. Otuz yaşından itibaren çoluk, çocuk, geçim telaşı yüzünden uzun süre şiir yazmaktan kopmuş. Kırk beş yaşından sonra duygu yoğunluğu ve olgunluk çağına girmiş olmalı ki, şiir yazmaya ve hatta irticalen söylemeye başlamış. Yakınında buluşabileceği, örnek alabileceği bir şair, âşık olmadığı için sadece televizyon ve radyoda dinlediği ozanlardan feyz alarak kendini yetiştirmiş.

Daha sonra yakın çevrede festival, şenlik ve etkinlikler başladığında davetler geliyordu. Çoban olması ve iş yoğunluğu sebebiyle gidemiyor şiirlerini gönderiyordu. Böylece şiirleri okunmaya ve tanınmaya başladı.

Artık televizyon ve radyolardan da davetler gelmeye başlamıştı. Fakat yine işten güçten gidemiyordu. Koza TV’den bir programa katılıp ozan Gül Ahmet ile tanışmasını ve ilk mikrofonu eline elli bir yaşında almasını hayatının ilklerinden biri olarak anlatır. Gırbaş Osman çağrıldığı her yere gidemese de şiirleri radyo ve televizyonlarda okunmaya, pek çok yayına canlı bağlanarak kendi eserlerini okumaya başladı. Radyoda otuzun üzerinde şiiri yayınlandı. Sanatçı Halil Atılgan ve Zehra Ganioğlu gibi sanatçıların programlarına canlı bağlantılarla katıldı. Fırsat ve imkan buldukça Mara-Kırobası, Yellibel-Işıklı, Karaman-İhsaniye-Kayapınarı, Mut Karacaoğlan Kaysı Festivali, Gezende Erik Şöleni, Mara Yörük Derneği, Karacaoğlan Gecesi, Kaval Yarışması gibi etkinliklere katılarak ünü yayılmaya başladı.

Otuz yaşına kadar yazdığı şiirler kayıt altına almadığı için şu anda kayıtlı şiirleri altı yüzün üzerindedir.

Günümüzün yaşayan Karacağlan’ı denilebilecek Gırbaş Osman hakkında tez çalışması yapılabilecek değerde bir ozanımızdır. Ancak geçmişteki ozanlarımız gibi saz çalma becerisi yoktur. Bu konuda askerden önce saz çalma konusunda çabaları olduğunu ancak çevre baskısı (mahalle baskısı) sebebiyle devam ettiremediğini üzülerek anlattı.

Gırbaş Osman’in üç şiiri türkü formunda bestelenmiş. Ancak ikisini hediye ettiği için ismini kullanmadığını, diğer şiirini ise Adanalı âşık Abidin Kaya’nın seslendirdiğini belirtti. Türkü şöyle başlıyor:

“Başım alıp karlı dağlar ardına

Aşamadım senin ile sevdiğim.

Diyar diyar gariplerin yurduna

Düşemedim senin ile sevdiğim.”

Osman Gündoğdu Cennet Hanım ile evlidir. Osman Cennet çifti üç erkek iki kız evlat olmak üzere beş çocuk sahibidir. Bu çocuklarından on iki torunu vardır. Şimdi eşiyle beraber bir yandan şiirlerini yazarken bir yandan da memur olan çocuklarından olan torunlarına bakmaktadırlar.

Osman Gündoğdu kendini şöyle anlatıyor:

BEN

Bin dokuz yüz altmışta dünyaya geldim.

Topkaya Köyü Mut yerimdir benim.

On kardeşiz bir anayla babadan

Toroslarda çobanlık kârımdır benim.

Beş çocuğum Hak’tan bana mürvetim.

Azim kuvvet, şükür büyük nimetim.

Sağlığımdan başka yoktur servetim.

İnanırım Mevla’m kerimdir benim.

Mekân tuttum Torosların başını

Bırakmadım çobanlığın peşini.

Çok severim vatanımı, eşimi.

Dünya ahiret cennet yârimdir benim.

Çok şükür Mevla’ya hak dindir dinim.

Medeniyet önderi Türk kanı kanım.

Türküler yaşamım kültüm anım.

Bu duygu iffetim, arımdır benim.

Boyun bir altmış beş, kilomsa seksen.

Fazlası da vardır kantara çeksen.

Ellisinde ak düştü saçlarım noksan.

Ağaran saçlarım nurumdur benim.

Gırbaş Osman önem verir birliğe.

Rağbeti toplumda hizmetkârlığa

Muhabbetim çoktur Ali Gürlü’ye.

Üstat Fikret Dikmen pirimdir benim.

Torosların verimli coğrafyasında yetişen değerli şairimiz Gırbaş Osman Gündoğdu’ya sevdikleriyle birlikte hayırlı, sağlıklı, uzun ve verimli bir ömür diliyorum.

Bir 1 kişi ve sakal görseli olabilir