Hayat, çoğu zaman ilerledikçe hafifleyen değil; aksine biriktirdikçe ağırlaşan bir yolculuğa dönüşüyor. Yanlış insanlar, samimiyetsiz gülüşler, üzerimize yapışan beklentiler
Huzura Doğru Sessiz Bir Yolculuk
Hayat, çoğu zaman ilerledikçe hafifleyen değil; aksine biriktirdikçe ağırlaşan bir yolculuğa dönüşüyor. Yanlış insanlar, samimiyetsiz gülüşler, üzerimize yapışan beklentiler… Fark etmeden ruhumuza yük oluyorlar. Ve insan, bir noktada durup kendine şu soruyu sormak zorunda kalıyor:
“Ben ne zaman nefes alacağım?”
İşte ben, tam da o noktadayım.
Artık gönül penceremi sadece gün ışığına açıyorum. Kapımı ise yalnızca samimiyete… Geride kalanlara selamet diliyorum; yanımda kalmayı seçenleri ise gönlümde emanet biliyorum. Çünkü anladım ki herkes her yolun yolcusu değil.
Bu bir veda yazısı değil. Aksine, insanın kendine dönüşünün sessiz bir ilanı. Kalabalıklar arasında kaybolmanın bir meziyet olmadığını, az ama sahici insanların insanı hayata bağladığını fark ettim. Gürültünün ortasında yalnız kalmaktansa, sessizliğin içinde huzur bulmak çok daha kıymetliymiş.
Yıllarca kendimizi, bizi anlamaya niyeti olmayanlara anlatmakla yorduk. Oysa insanı gerçekten tanıyanlar, kelimelere ihtiyaç duymaz. Sessizliğimizden anlar, susuşumuzdan hisseder. İşte bundan sonra vaktimi; kendimi ispat etmeye değil, ruhumla derinleşmeye ayırmak istiyorum.
İnsanın kendine borcu vardır. Ruhunu yoran ne varsa, kapının dışında bırakmak gibi ağır ama gerekli bir borç… Bunu yapmadıkça yol uzar, yük ağırlaşır. Oysa şimdi yolum belki daha uzun ama yüküm çok daha hafif. İçim ferah, kalbim sakin.
Anahtar artık cebimde değil; sadece huzur verenlerin ellerinde.
Songül Özer