Ben 42 yıl mülki amirlik yapmış bir babanın halen aktif görevde öğretmen kızıyım. Bu ülkede uzunca süredir hiç gündemden düşmeyen iletişim kazaları için /açıkça / üç şey diyebilirim-

1. Adabı muaşeret tüm zamanları kapsayan diploma üstü, toplumsal ve kültürel bir meseledir... 2. Devlet töresi ve kültürü büyük devletlerin, milletlerin işidir. Devlet ve millet töresi devleti devlet, milleti millet yaptığı gibi bir devlet içindeki tüm fertleri aynı demde hem kaliteli hem de hadli yapar, yapmalıdır... Haddi olanın bir duruşu, bir izi, bir vizyonu vardır... 3. 'İnsan' yetiştiremediğimiz sürece mesleklerin, rütbelerin, etiketlerin, köşelerin, koltukların, kalelerin, görece başarı, taltif, kazanç, itibar ve rantların esamesi yoktur. Ve 'insan' yetiştiremediğimiz sürece hem devlet hem de devletin / milletin her bir ferdi geçen her saniyede erezyona uğrar... 'İinsan' insana, devlete, töreye, sıraya, kültüre, iletişime saygı duyduğu kadar insan; bu sayılan kurumlara / değerlere sahip çıkabildiği, katma değer sunabildiği kadar da kamil, eli öpülesi, saygı duyulan, aranan, ilham alınan insandır... Boşuna dememişler; kendini bilen haddini bilir, diye.. İyi düşünelim: Biz insanlar neredeyiz, neyin peşindeyiz, neyiz? Ya da insan bu hayatın neresinde?