Ben kendimi gerçek bir vatansever sanırdım.
Vatanseverliğimi gece gündüz çalışmakla, milletime hizmet etmekle, Atatürk’ün işaret buyurduğu “fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür” insan olmakla göstermeye çalıştım. Meğer bunlar vatanseverlik için yetmezmiş ve yanlış şeylermiş.
Cumhuriyetin kazanımlarının satışına üzüldüm.
Toprak satışlarından kahroldum.
Global şirketlerin yerli şirketlerimizi yutmasından rahatsızlık duydum.
Kültürümüzün, örf, adet ve geleneklerimizin dikkate alınmamasına sinirlendim.
Dünyanın bir başka köşesindeki ırkdaşımın üzüntüsünü benliğimde yaşadım.
Vatanımın çakıl taşını bile kıskandım.
Çevrenin, doğanın katledilmesi, hor kullanılmasına karşı durdum.
Bunlar vatanseverlikle ilgili değilmiş. Modası geçmiş şeylermiş. Küreselleşen dünyada artık yeni kavramlar yeni gerçekler varmış.
Şimdi yeni moda vatanseverlik en geçerli görüş oldu.
Ülkesini, milletini sevenler toprak satışlarının artmasından mutluluk duyuyor.
ABD ve AB’nin talimat ve dayatmalarına rica kabul ederek anında yerine getiriyor.
Küresel güçlerle işbirliğine gidip, taşeronluk ve eş başkanlıkta yarışıyor.
Milli gelirimizin fert başına on bin doların üzerine çıkmasıyla övünüyorlar.
Borçlarımızın tüm zamanların en üst rakamına ulaşmasıyla neşeleniyorlar.
Cumhuriyetin kazanımlarını “babalar gibi satmaktan” keyif alıyorlar.
Adet, gelenek ve göreneklerin, inanç değerlerimizin yeni sürümlerini (ılımlı İslam, diyalog, İbrahim’i dinler masalı) savunmak moda oldu.
Milli kurum ve kuruluşlarımızın özellikle yabancı şirketlere satılmasıyla zil takıp, oynuyorlar.
Bütün bunları yaparken vatanseverliği tekellerine alıp kimselere vermiyorlar.
Bu arada ben kendimden şüphelenmeye başladım.
Acaba bunlar vatanseverse ben neyim?

Görüntünün olası içeriği: Rifat Karaduman, oturuyor, masa ve iç mekan