İnsanlık tarihine baktığınızda şu insanoğlunun nice savaşla, zalimliklerle, tabii afetle, salgınlar ve hastalıklarla karşı karşıya olduğunu görüyoruz.  Hayatın hangi alanına bakarsanız bakın insanların hem bulundukları toplumla beraber hem de bireysel olarak bu tür musibetlerle bir ya da birkaç kez (bazı toplumların ve insanların bu felaketlerle karşılaşma / mücadele süreleri, birbirinden farklı olsa da, ne yazık ki, uzunca süreler )  burun buruna geldiğini görüyoruz. 

Yine bu felaketlere maruz kalan toplumların ve fertlerin, felaketlerin ortaya çıkışına, seyrine, sonuçlarına dair takındıkları tutumlar ve davranışlar, hatta kullandıkları dil ve anlatım kalıpları da en az felaketler kadar süreklilik, etkililik ve çeşitlilik gösteriyor. Bu durum da oldukça doğaldır. Çünkü dünyaya gelen her insan, bulunduğu dünyayı ve karşılaştığı olayları ancak dünyaya geldiği ırkın / milletin  / halkın / toplumun / hanenin normları, inançları, öğretileri, hayata tepkisi ve bilim / bilinç düzeyi ile anlamlandırabilir;  ‘bulduğu / etiketlediği’ anlama göre de sözleri ve tavırları ile  ‘oluşan olguya’ topluca ya da teker teker cevap verir, tepki gösterir.

Cevap ve tepkilerimiz çeşitlilik gösterse de binlerce yıldır nesil nesil üstüne doğan, yaşayan, düşünmeye çalışan ve insanoğlu denilen tek ve büyük ailenin birer ferdi olarak hepimiz, tek gaye için bu cevap ve tepkilere sarılırız: ‘Var olmak / yaşamak’ için… Bu ailenin onurlu ve erdemli üyeleri bu gayeyi  ‘insan olmak / insanca yaşamak, yaşatmak’ olarak taçlandırabilir. Umut ederim ki, bizler onurlu gayeyi kendimize rehber edenlerden oluruz.

Konuyu, birey olarak her birimiz için özetlersek şu noktaya geliyoruz: Mirasımız olan ya da şu anda şahitlik ettiğimiz ‘İnsanlık Tarihi’ dersinin; tarih olmuş kısmı (geçmişte olanlar) ile ‘tarihi oluşturacak / tarihe mal olacak’ şu anı, şimdiki günlerdeki kısmı ve ‘gelecek’ tarihi (ki şimdiki insanlığın toptan refleksleri, cevap ve tepkileri ile oluşacak –insanlık ve insanoğlu tükenmezse-) noktalarında elimizdeki tarih dersi  ‘malzememiz’, ‘karnemiz’  ile tarih dersine karşı ezel ebed sorumluluğumuz ‘bir’dir. Yani şu an yeryüzündeki her bir insanın insanlık adına aynı karnesi var. Hepimiz ‘İnsanlık Tarihi’ zorunlu dersinin muhatabı (yazanı ve etkileyeni rolü ile)  ‘öğreniciler’iz. Üstelik bu dersten değil kalma, bütünlemeye kalma lüksümüz de yok. Karnemizde ne yazıyorsa, o. (Unutmayalım, bu karne hiçbir ayrıcalık ve torpil kabul etmeden herkesi belgeliyor.)

İkinci nokta (ya da ikinci sorumlu olduğumuz ders mi desek) ‘İnsan/ lık’ dersi… Bu derse giren her birimiz bu dersten de kaçamayız / kaçamıyoruz. Hani; ‘ben şuna inanıyorum buna inanmıyorum, hiçbir şeye inanmıyorum; bu evde, bu yalıda otururum; param var param yok; zalimim, mazlumum; yaşlıyım, gencim; kadınım erkeğim; idareciyim, ezenim, ezilenim; bencilim yardım severim; bilim adamıyım din adamıyım; çalışkanım tembelim; onun kaşını beğenmedim, gözü benim sevdiğim renkten olsun; ben pantolon giyerim, o niye benim sevdiğim pantolonu değil de mor uzun eteği giyiyor’ gibi  ‘insan olmak adına’ gülünç ve mesnetsiz mazeretler de kabul etmeyen bir ders bu. Keşke, hepimiz sadece bu hallerden birer ders çıkarabilsek! Şu an, ‘nefes alabildiğimiz, yaşayabildiğimiz şu an’; bu dersin karşımızdaki büyük sınavı da küçücük bir mikrop! Ne kadar ilginç değil mi?  Evet, ‘Mikrop’! Ve bu öylesi ‘benzersiz(!)’ bir mikrop ki; dünyadaki her statüteki, her inançtaki, her insanlık derecesindeki, her hayat tarzını benimsemişteki, her bilgi düzeyindeki, her insana, hayata, diğer canlılara sevgi düzeyindeki, her laf cambazlığı veya sükunet düzeyindeki, her koyun ya da tilki düzeyindeki, her tür insanî duygu, meleke, beceriye sahiplik düzeyindeki ve her yaştaki insanı birinci dereceden etkileyen ‘kocaman bir imtihan’ şeklinde zuhur eden (hay Allah, zor görünüyordu, evet) bir mikrop bu.

 A elbette, ‘imtihan / sınav’ terimim sizin bilinç, bilgi, duygu, öğreti, inanç literatürünüze uymadıysa; bu kelime yerine siz, sizin dünyanızdaki karşılığını vakit geçirmeden koyunuz. Ben İnsan/ lık dersinin bu sefer ki sınavına ‘Mikrop İmtihanı’ diyorum. Siz ‘Mikrop Deneyi’, ‘Mikrop Aldatmacası’, ‘Mikrop Komplo Teorisi’, ‘Mikrop Karma Tekniği’, ‘Mikrop 10 Levelli Bilgisayar Oyunu’, ‘Mikrop Bencillik Luna Parkı’, ‘Mikrop Safarisi’, ‘Mikrop Ritüeli’, ‘Mikrop Komedisi’ vs, vs. diyebilirsiniz. Her ne isim verirseniz verin; hiç fark etmiyor; mikrobun insana yaptığını ya da yapmadığını / yapamadığını(!) değiştirmiyor, yapılan isimlendirmeler veya tercih edilen bakış açıları.

Ortada bir mikrop var mı? Var! Bu mikrop makro ve mikro düzeyde insanlığı, insanı, beni, seni etkiliyor mu? Etkiliyor… En kısa yoldan (bencilce bir insan rolüne büründük diyelim)  ‘kendi paçamı kurtarmak için’ sağlığa, konulan yasaklara, verilen yönergelere uymak gerekli mi, gerekli… Bu tür bir felaketle karşılaşmamak için ya da sık sık karşılaşacaksak salt insan olduğumuz / insan kalmamız için; ‘sağlık kurallarına’, ‘toplum olma kurallarına’, ‘insan kalma kurallarına’ uymamız gerekli mi, gerekli…

Peki soruyorum: İster insan/ lık olarak isterse teker teker ‘ben’ olarak;  (“Ben” kendi adıma hemen derim ki: ‘Allah’ın bana lütfettiği aklı ve yüreği aynı anda kullanarak ve Allah’ın yarattığı –başta kendim olarak tüm insanlara / canlılara / hayata özen göstererek kendimi sorgulamalı bu mikrop sınavına iyi çalışmalı ve bu sınavdan alnımın akı ile geçmeliyim. Bu mikrop bana, insanlığıma, tüm insanlara ne yaptı, nasıl yaptı; ben tüm bunlara karşı ne/ neler yapmalıyım; anlamalı ve harekete geçmeliyim.”) aklımız ve yüreğimiz hangi öğreti ya da hangi gen ile çeperlenmiş olursa olsun, bu muamma ‘mikrop’ konusunda bir savaş açmayacak mı, mikroba, mikroplara; virüse, virüslere?  Ya da ‘mikrop’ karşısında ‘insan’ın yanında yer almayacak mıyız? ‘Açmayacağım’ ya da ‘benim savaşım bana yeter’ diyenler mi, var? Elbet, görüşlere saygılıyım. Fakat bu saygım, insana ve insanlığa dair kaygımı hafifletemiyor. Üzgünüm.

Savaş açmazsak –maazallah- ya mikrop/lar // virüs/ler (tanımımız ve yaşam alanımız, beklentimiz her ne olursa olsun hepimizi) önce aklımızı, yüreğimizi, sonra da bedenimizi, insanlığımızı bitirirse ne olacak? Çok yakın bir zamanda, birbiriyle yarışan hangi bencil yaşam öğretisi bitirecek bizi ve insanlığımızı? Ve buna en çok hangi yaşam öğretisindeki insan sağ kalıp da ya da ‘marazlı insan kalarak’ gülecek?  Bırakın bir kenara artık,  kısır döngülerdeki hâlâ gizemli ama tehlikeli bir mikrobun bile uyandıramadığı ‘şu bu’, ‘şuyum busun’ kavgasını. Bir mikrop insanlığı bitirecekken neyin kavgasındasınız?  İster bilimde harekete geçin akıllıca, ister iç alemlerinizde ‘insan’ı aramak, bulmak  ve yaşatmak için seyrüseferler edin  ya da isterseniz hem aklı hem de kalbi beraber harekete geçiren aklıselimle aynı anda bir yandan gayret bir yandan da dua edin! Ama insansanız (kendinize bile samimi olarak, insanlık derecesi veriyorsanız), ‘İnsanın en iyisi, mükemmeli benim’ iddiası ile yaşıyorsanız bir mikrop (habis bir zerre) insanlığı bitirmeden, siz içinize ve dışınıza musallat olan ‘mikrop’u bitirin. Bitirin ki ‘kürre’/ dünya yaşasın…

Ey ‘insanlar’, ‘insanlık için derdi olanlar’! Bir mikrop yüzünden çılgınlar gibi ve birbirini ezerek koşan dış dünyanın bir bıçak gibi ve yarı yarıya durağanlaştığı şu günleri (dezavantaj/ mış gibi görünen ama insanın insanlığı ile karşılaşma şansının arttığı değerli nefes alış anlarını) insan / lık için avantaja dönüştürüp ‘iç dünyanızda sefer/ ler ederek’ istediğiniz yöntemler ve terimlerle düşünün ve ‘insan’ı, ‘insanlık’ı mikroplardan kurtarın.   Dünyayı yalnızca ölümden kaçan değil, yaşanası hem de onurlu yaşanası bir yere çevirmenin yollarını arayın.

Ülkemin ve tüm insanlığın mikroplardan arınması ve bu salgını da atlatması için aklımın erdiği, gücümün yettiği, dilimin döndüğünce düşünüyor ve tüm yüreğimle dua ediyorum.

‘Mikrop deyip geçmeyin. İçimizdeki ve dışımızdaki ‘mikrop’ hadisesini iyi düşünün. Küçücük bir zerre bazen tüm insanlığı titretebilir. Görene!..’

Selam ile.

Rânâ İSLÂM DEĞİRMENCİ

Ankara