Tarih, sadece milleti yaratan unsurlardan biri değil, aynı zamanda devlet aklını, siyasi aklı oluşturan  unsurlardan biridir. Tarihi perspektiften yoksun bir siyasi akıl, kör bir akıldır, çünkü geçmişin yol gösterici tecrübelerinden mahrumdur.

Bir devlet,  tarihine bakılarak anlaşılır ve ancak anlaşıldığı ölçüde doğru yönetilir. Onun için devletler, şirket veya süpermarket gibi yönetilemez. Mesela Türkiye'nin yönünü Batı'ya çevirmesi, hep Batı ile dayanışma araması böyle bir tarihi tecrübenin sonucudur. Çünkü Osmanlı'nın gerileme ve dağılma önemlerinde de, Cumhuriyet döneminde de Türkiye'ye yönelik emperyalist tehditler hep Rusya'dan  gelmiştir. Devlet aklı bu tecrübe ile oluşmuş, ilişkilerini buna göre tanzim etmiştir.

Son yıllarda bu aklın yerini şirket aklı aldı, asırların oluşturduğu devlet aklı bir tarafa atıldı. Bunun en açık örneklerinden biri  Kürt meselesini çözme avuntusu ile Oslo ve Çözüm sürecinde yapılan yanlışlardır. Oslo sürecinin mahiyeti -basına sızan küçük bir kısmı hariç-  bilinmese de, basına yansıyan iddialardan özerklik ve federalizme kadar bir çok konunun konuşulduğunu söylemek mümkün. İbrahim Ural'a göre,(Oslo Görüşmeleri isimli kitabında) bu görüşmelerde Türk tarafı, Kürt tarafı ifadeleri kullanılmış, zapta da öyle geçmiştir. Bu iddia doğruysa, PKK Kürt tarafı olarak kodlandığı için görüşmeye katılan hükümet temsilcileri bilerek veya bilmeyerek(diplomaside bilmeyerek diye bir şey yoktur) PKK'yı  Kürt Ulusal Kurtuluş hareketi olarak  kabul etmişlerdir. Bunun ne vahim bir hata olduğu ileriki yıllarda bu zabıtlar önümüze konulduğunda görülecektir.

Oysa tarihimiz bu tip düzenlemelerin ne ve nelere mal olduğuna dair zengin örneklerle doludur. Özerklik ,etnik asabiyesi yüksek olan toplumlarda bağımsızlığa giden yolda bir ara istasyondur, nihai durağı bağımsızlıktır. Kendine ait ordusu, ayrı bir anayasası olmasına rağmen -Bağımsızlık Referandumu- yapan Barzani yönetiminden örnek vermeyeceğim. Bugün unutulan, maşeri vicdana da unutturulan başka bir örnekten, Girit'ten bahsedeceğim.

Girit,bir Türk toprağıydı, 1839'da Yunanistan, İngiltere, Rusya ve Fransa'ya bir memorandum vererek  birleşme talebinde bulundu. Bölgeye papaz ve öğretmenler göndererek  yaptığı kışkırtmaların sonucu 1866'da büyük bir ayaklanma oldu. Girit Rumları, aralarında bir hükümet kurup Yunanistan'la birleştiklerini ilan ettiler, isyan bastırıldı.1868'de dış baskılar sonucu Girit'e kısmi bir özerklik verildi. 1878'de Osmanlı'nın Ruslara yenilmesi üzerine Rumlar tekrar ayaklandı. İsyan bastırıldı, Batı'nın telkinleri ile  25 Ekim 1878'deki bu Halepa Sözleşmesi imzalandı.Bu bir açılım projesiydi ve bugünü hatırlatan maddelerle doluydu. Sözleşmeye göre;

1. Girit Valisi sadece Müslümanlardan seçilmeyecekti, Hıristiyan da olacaktı.

2. Vilayet genel meclisinde Rumlar (49/31) çoğunlukta olacaktı.

3. Hıristiyan Kaymakamlar, Müslüman Kaymakamlardan sayıca fazla olacaktı.

4. Vilayet Meclisi ve mahkeme dili Rumca olacak ancak resmi zabıtlar ve dilekçeler Rumca ve Türkçe olabilecekti.

5.Asayişi sağlayan jandarma, yerli halktan seçilecekti.  

(https://www.facebook.com/yazilandegilyasanantarih/posts/354015128514998/)

Ada'da giderek Osmanlı hakimiyetini azaltan bu tavizler de Rumlara yetmedi, 1888'de Rumlar tekrar ayaklandırıldı, Müslüman ahaliye tecavüzler başladı, Osmanlı asker göndererek ayaklanmayı bastırdı.1897'de bir Yunan birliği Hanya yakınlarında Ada'ya çıkarak Girit'in Yunanistan'a ilhakını ilan etti. Bu emrivaki üzerine Yunanistan'a savaş ilan edildi, Dömeke'de  ezici bir zafer kazanıldı, Batı'nın devreye girmesi, Rusya'nın savaş tehdidi bu zaferi siyasi bir zafere dönüştürmeyi engelledi. Büyük devletler, 1897'de Girit'i özerk ilan edip, Osmanlı askerinin çekilmesini istediler. 1898'de İngiltere ve ortakları Osmanlı askeri ve memurlarını zor kullanarak Ada'dan atıp, Yunan prensi Yorgi'yi Ada'ya vali yaptılar.1899'da Girit anayasası ve bayrağı kabul edilerek, Girit bağımsız bir devletçik haline getirildi,1908'de  de Girit meclisi Yunanistan ile birleşme kararı alarak,Yunanistan'ın bir parçası oldu. 1913 Londra ve Bükreş Anlaşmalarıyla da Ada kesin olarak Osmanlı'dan koptu.Böylece iki dilli, iki topluluklu meclisle başlayan ayrışma, Yunanistan'a katılmakla son buldu.

Tarihi tecrübeler, merkezden uzak, nüfusu etnik olarak karışık, akraba devlet veya devletlere yakın olan  toplulukların özerklik yoluyla kolaylıkla merkezi yönetim ve ana kütleden koptuklarını göstermektedir. Kıbrıs'ta da iki toplumlu devlet denenmiş, Yunanistan'ın Enosis (birleşme) emelleri ve Kıbrıs anayasasını yok sayması yüzünden bu iki toplumlu devlet yaşamamıştır. Bu ve benzeri olaylar devlet aklına özerkliğin  hangi sonuçlara neden olduğunu ilka etmiş olmalıdır.

Osman Öcalan, önceki gün bir gazeteciye yaptığı açıklamada, CB danışmanlarından birinin kendisiyle görüştüğünü söylüyor. Gazeteci, kırmızı bültenle aranmanız ne oldu deyince de" o aşıldı" diyor. (acaba televizyona çıkma karşılığında mı kırmızı bültenle araması kaldırıldı) İmralı'ya yeni kuryelerin gidip geldiği konuşuluyor, belli ki yeni bir çürüme ve çözülme süreci damıtılıyor.  Umarım geçmişte bakkal dükkanı yönetme kafasıyla yapılan yanlışlar bir daha yapılmaz, tarihin öğrettiklerinden ders alınır.Zira, tarihten kopuk akıl barışa değil, bölünmeye götürür.